Amerikasız Ortadoğu

Trump’ın Obama’nın yerini almasıyla Ortadoğu’daki Amerikan nüfuzu daha da azalacak. Bunun sebebi ise Amerika’nın, geleneksel müttefiklerinden kopmasından sonra Trump idaresinde bu sefer yeni dostlarından da kesinlikle bir kopuş yaşayacak olması.

Sekiz yıllık görev süresi boyunca Başkan Barack Obama, Ortadoğu politikasını bir ‘geri çekilme’ olarak tanımladı. Fakat bu ifade, yaşanan durumun yanlış şekilde nitelendirilmesi anlamına geliyor. Gerçekte yaşanan, Obama’nın, önceki Amerikan başkanlarına göre Ortadoğu siyasetine daha fazla karışmış olduğudur, fakat bu durum selefleriyle karşılaştırıldığında sadece farklı bir istikamette cereyan etti.

Obama, son yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında “İslâm’ın farklı mezhepleri arasındaki binlerce yıllık çatışmalara müdahaleden Amerika’nın hiçbir çıkarı olmadığını” söylediğinde bu ifadesi aslında bir hakikati saklama amacı taşıyordu: Obama, başkanlığı boyunca parmağını teraziden hiç çekmedi ve Amerika’nın daha geleneksel müttefiklerini harcamak pahasına genelde İran’ın kefesinin ağır çekmesini sağladı.

İranlılar 2009 senesinde seçim sonuçlarını protesto etmek için, sonradan “Yeşil Devrim” adını alan bir hareket halinde sokaklara akın ettiğinde, Obama sadece öylece durarak İran demokrasisine destek vermemekle yetinmedi, belki de, Amerika’nın müstakbel bölgesel ortakları olarak gördüğü İranlı liderlerin teveccühünü kazanma ümidiyle Tahran’a gizlice Amerika’nın tarafsızlığına dair mesajlar gönderdi.
ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzu daha da azalacak

Aynı şekilde Suriyeliler de 40 yıllık Esed otokrasisinin artık sona ermesini talep etmek için sokaklara çıktığında, Obama, Suriyelilerin değişim talebine yönelik gönülsüz desteğini ifade etme işini ağırdan aldı. Ancak, Obama desteğini ifade ettiğinde dahi, Esed’in gitmesi gerektiğini bir türlü söyleyemedi. Bunun yerine ABD başkanının tek yapabildiği, Esed’in “reformların önünde engel olmamasını” istemek oldu.

Ama işe bakın ki Obama, konu Amerika’nın müttefiklerine gelince ülkesini göstericilerle kader ortağı kılmakta pek hızlı davrandı. Beyaz Saray, Kahire sokaklarındaki gösterilere rağmen iktidarı bırakmayı reddeden Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e “hemen bugün ve bugünle de dünü kastediyoruz” diyerek istifa etmesi çağrısında bulundu. Obama Amerika’nın Lübnan ve Irak’taki Sünni müttefiklerini de otobüsün altına atmakta tereddüt etmedi.

[ABD’nin dış politikasındaki] aynı Obama ‘motifleri’ Türkiye konusunda da tespit edilebilir: Washington, Irak ve Suriye’de aralarında Ankara’nın düşman olarak tanımladıklarının bulunduğu grupları dost edindi.

Donald Trump’ın Obama’nın yerini almasıyla Ortadoğu’daki Amerikan nüfuzu daha da azalacaktır. Bunun sebebi ise Obama idaresindeki Amerika’nın geleneksel müttefiklerinden kopmasından sonra Trump idaresinde bu sefer yeni dostlarından da kesinlikle bir kopuş yaşayacak olmasıdır. Ortadoğu’daki Amerikan varlığı ise eski müttefikleri ve yeni dostları olmaksızın, Washington’ın emperyal liderliği Londra’dan devralmış olduğu 1956 yılından önceki seviyelere gerileyecektir.

Rusya-İran ittifakı nereye kadar?

Amerika’nın Ortadoğu’da oynadığı rolün küçülmesiyle bölge büyük değişimler geçirecek. Dünyanın en dengesiz, patlamaya hazır bölgesinin Amerika’dan sonra nasıl bir hal alacağı konusunda çok az kimse tahmin yürütebiliyor olsa da bu konuda bir okuma yapabilmek için bazı ipuçları bize yardımcı olabilir: Amerika’nın yokluğunda oluşacak boşluğu doldurmak için mücadele verecek ilk ülke İran; hemen ardından ise Rusya geliyor. Bu iki ülke şimdiye kadar benzer şekilde, – Rusça ve Farsça altdilinde Sünni çoğunluk için kullanılan bir tabir olarak – ‘teröristlere’ karşı ‘Ortadoğulu azınlıkları’ yani Şiileri ve Hıristiyanları koruma siyaseti güttüler.

Ancak İran ve Rusya’nın uyum içinde görünseler de Ortadoğu’da başrolü kapmak için kendi aralarında mücadele ettikleri dikkate alınırsa, böylesine çarpık bir düzeneği sürdürebilmeleri güç. Moskova, Tahran’ı kanatlarının altına alabileceğine dair yanlış bir izlenmiş edinmiş gibi görünüyor. Rus savaş uçaklarının, Suriye’de bombardıman yapmak için İran hava üslerinden kalktığı haberleri ortaya çıkınca İran bu faaliyeti durdurmak için aceleyle harekete geçti ki bu da Rus-İran ittifakının zayıf olduğunu, bazı kişilerin konuyla ilgili algılarının tersine, kalıcı olmadığını gösteriyor.

Rusya ise sahada bir İran zafiyeti ve savaşma konusunda bir yetersizlik görmüş olabilir. Tahran’ın nükleer anlaşmayı onaylamasının ödülü olarak Washington’un ambargoların kaldırılması kapsamında serbest bıraktığı milyarlarca dolarlık İran kaynağına rağmen Irak ve Suriye’deki İranlı milisler kayda değer bir güç ortaya koyamadı. İranlı milislerin muhalif gruplar karşısında ilerlemesi yavaş ve zor olmasının yanında zaman zaman aldıkları yerleri de kaybettiler.

İran, en üst düzey milis komutanı Kasım Süleymani’yi Ruslardan yardım istemek için Moskova’ya gönderdiğinde, İranlılar, Ruslar hava yardımı takviyesinde bulunduğu takdirde hızlı neticeler alacaklarını vaat etmişlerdi. Oysa, İranlı milislere hem Rusya hem de Amerika’nın verdiği muazzam ateş gücü desteğine rağmen, sırasıyla, Suriye ve Irak’taki İran yanlısı milisler hâlâ toprak kazanmada sıkıntılar yaşıyorlar.

Rusya’nın önündeki diğer bir problem, İran’ın kazandıklarını paylaşma konusundaki isteksizliği. İran Suriye’yi Rusya’yla birlikte kazanmak ama Suriye’yi münhasıran Tahran’ın kontrolü altında tutmak istiyor; bu ise Rusları kızdıran bir plan ve bazı İran yanlısı haber sitelerine göre muhtemelen Suriye’deki bazı savaş alanlarında Rusların hava desteğini çekmesinin de sebebi.

Buna karşılık Rusya, ister Amerika’yla ister Türkiye’yle ortaklaşa olarak, ne zaman ateşkes ilan ettiyse İranlılar bu ateşkesleri sonuçsuz bırakma konusunda pek hevesli oldular. Bu yöndeki eylemleri belki de Moskova’ya ve dünyaya, Suriye’deki tek patronun İran olduğu işaretini vermek içindi.

Türkiye-Rusya yakınlaşması

İran’ın Rusya ile inişli-çıkışlı ilişkisinin üstüne bir de Amerika’nın geleneksel müttefiklerinden uzaklaşmasının eklenmesiyle adeta kartlar yeniden karılmış durumda. Türkiye, askeri gücünü Suriye’de konuşlandırmaya mecbur kaldığı için, Ankara kendisini, İran’la mutsuz bir ittifak yaşayan Rusya’yla yüz yüze buldu. Ankara Washington’ın yerini alacak dostlar, Moskova ise güvenemediği Tahran’ın yerine müttefikler aradığı için Türkiye ile Rusya’nın kendilerini aniden “aynı kampta” bulmuş olması son derece normal.

Yükselişte olan ve Türk-Amerikan ve Rus-İran ittifaklarını gölgede bırakıyor görünen Türk-Rus dostluğu şimdilerde Amerika sonrası Ortadoğu’yu yeniden tanımlıyor.

Trump’ın hem Türkiye’ye hem de Rusya’ya dostluk göstereceği, İran’a ise yeminli düşman olarak davranacağı beklentisi var, fakat Amerika’nın Ortadoğu’daki eski liderliğini yakın vadede yeniden elde etmesi beklenmiyor. Bu aşamada Amerika’nın yapabileceği bir şey varsa o da Türk-Rus ittifakına küçük ortak olarak dahil olmak olabilir. Washington’ın, kendi dengesini yeniden kurup gücünü küresel ölçekte kullanabilme konusunda kendisine mahsus kabiliyetini yeniden kazanmadan önce kendi iç sorunlarından sıyrılması uzun bir zaman alabilir.

Obama’nın başkanlığının sona yaklaştığı bu günler, dış politikasını değerlendirmek için isabetli bir zaman olabilir. İlk bakışta Obama, Amerika’nın geleneksel müttefiklerini İran’la değiştirerek bir deney yapmaya çalışmış izlenimi veriyor. Bu deneyin sonuçları ise Suriye ve Irak’a bakılacak olursa, en hafif tabiriyle, çok kötü oldu. İran, Türkiye ve Rusya tarafından kendisini saf dışı bırakılmış bulursa, Amerika’yla dostluğunu kuvvetlendirmeyi deneyebilir ama neticede Washington’daki dostu Obama artık gitmiş olduğundan ancak Trump misali amansız hasımlar bulacaktır.

Türkiye ve Rusya’nın Amerika sonrası Ortadoğu’yu yeniden tanımlamaya başladığı bir zamanda hem İran hem de Amerika oyuna yeniden dahil olmaya çalışabilir. İran, Türkiye ve Rusya’nın Suriye’deki barış çabalarını bariz şekilde baltalamaya çalışıyor. Trump başkanlığındaki Amerika ise hâlâ bilinmeyen bir faktör. Trump Ortadoğu’da şayet herhangi bir adım atacaksa bu adımın ne istikamette olacağını ancak zaman gösterecek.

kaynak: AA

Tr.Yeniçağ.Az