Bedrettin Dalan: “Firari FETÖ’cüler hiçbir yerde rahat dolaşamayacaklar”

İstanbul Büyükşehir eski Belediye Başkanı, Demokratik Merkez Partisi eski lideri ve eski İstanbul Milletvekili, İstanbul Eğitim ve Kültür Vakfı kurucu başkanı ve Yeditepe Üniversitesi mütevelli Heyet Başkanı Bedrettin Dalan’ın Yeniçağ‘a demecini sizlerle paylaşıyoruz:

Yeniçağ: 2002 yaz ortasında erken seçim kararı alınırken siz “Ak Parti iktidara gelir fakat cemaate çok dikkat etmeli”- demiştiniz. Onun öncesinde ise Milliyet yazarı Güneri Cıvaoğlu’na Türkiye üzerine yazılmış bazı senaryolardan bahsetmiştiniz. Öngörüleriniz doğru çıktı, siz sıkıntılar yaşadınız. Gelinen noktada nasıl bir durum değerlendirmesi yapmak isterdiniz?

Dalan: On beş sene önce gördüğüm bir öngörü değildi, bir projenin deşifre edilmesiydi. Öngörü tahminden ibarettir, o zamanki bilgiydi. Maalesef o zamanki bilgileri kimseye anlatamadık. Türkiye’yi yöneten tüm siyasi parti liderlerine, Türkiye’yi yöneten tüm holding patronlarına, Türkiye’yi yöneten askeri ve sivil bürokrasiye o projeyi anlatamadık. Ama o proje bir yere kadar az daha devleti yıkıyordu. On beş sene sonra geldiğim noktada içimde büyük bir acı ve hüsran var. Neden kimseye bu projeyi anlatamadım? Açık açık gelen bir tehlike ve insanlar buna inanmıyor. Hatta benim anlattıklarıma mantıkdışı konsept teorisi dediler, yani hayal ürünü. Ama o kadar hakikatti ki. Yani geldiğim son noktada içimde acı, hayal kırıklığı ve kısmen de öfke var.

Yeniçağ: Bunun dışarıya bağımlı bir proje olduğunu söyleye bilir miyiz?

Dalan: Doğru.

Yeni çağ: En baştaki hedeflerinden biri de siz oldunuz.

Dalan: Doğru. Çünkü o projeyi önceden gören her insan tehlikeye girer. Çok enteresan. 1974 yapımlı “Three days of Condor” (Akbabanın üç günü) isimli bir film vardı. Filmin konusu şuydu: Amerikan devletinin Irak’a yapacağı saldırının gizli projesini CİA’in kütüphanecisi çözmüş. Projenin çözüldüğünün farkına varan CİA kütüphanedeki bütün görevlileri öldürdü. Tek yok olmayan da o projeyi çözen çocuk-Robert Retford. Dışarıya hamburger almaya gitmiş. Ondan sonra kovalamaca başladı. Ben o filmdeki Retford’un durumuna düştüm (gülüyor). Projeyi erken farkettim, yemediğim dayak kalmadı, içte ve dışta.

Yeniçağ: Türkiye’ye karşı yönelmesi muhtemel “Ermeni soykırımı” iftiralarını da ilk fark eden siz olmuştunuz ve Nisan 2002’de ABD’li ünlü tarihçi Prof.Dr.Justin McCarhty’yi üniversitenize davet ederek iftiralara karşı cephe alacağınızı ortaya koymuştunuz. Size karşı yönelmiş baskıların arkasında bunun da etkisi var mıydı?

Dalan: Şimdi bir şey söyleyeyim. Büyük Ortadoğu Projesi çok eski bi proje ama uygulanmaya konması 1974’den başlıyor. Dikkat ederseniz, Türkiye’nin üzerine yapılan birçok senaryolar 1974’ten sonra başlamıştır. O zamana kadar “Ermeni sorunu” diye bir şey yoktu, “pat”- diye Ermeni sorununu çıkardılar. Türkiye’ye ambargo uyguladılar, PKK’nın temeli atıldı, Alevi-Sünni çatışmaları çıkarıldı, sağ-sol çatışmaları çok alevlendi. Hergün 30-40 kişi öldürüldü. Tabi ki, Kıbrıs olayı da dahil olmakla bunların hepsi büyük bir projenin Türkiye’ye yansımalarıdır. Plana göre Türkiye kendi inisiyatifini kaybederek proje yapımcısı ülkelerin hizmetine girecekti. Kavga buydu. Bunun üzerine bir de zaman zaman ekonomik krizler çıkararak Türkiye’yi uydu veya manda devleti haline getirmeye çalıştılar. Ama hesaplar tam istedikleri gibi gitmedi. Kısmen başarılı oldular ama kısmen de olacakları önledik. Allah sonumuzu hayırlı etsin.

Yeniçağ: Kurduğunuz bilim ve eğitim kuruluşlarına baskı ve baskınların yapıldığı dönemlerde medyanın, bilim ve eğitim dünyasının size destek verdiğini söyleye biliyor musunuz? Çünkü dışardayken hep şuna vurgu yaptınız: dünyanın en büyük bilim adamlarından biri olan Prof.Dr.Mehmet Haberal cezaevindeyse hangi hukuk sözkonusu olabilir?

Dalan: Basının hiçbir şekilde desteğini görmedim. En yakın arkadaşımın- Aydın Doğan’ın basınında aleyhime yüzlerce yazı çıktı: kaçak, firari, suçlu, “Ergenekon’un bir numarası”…

Yeniçağ: “Bir numara” nereden çıkmıştı, Sayın Başkan?

Dalan: Ne bileyim ben. Belki de şundan: bu projeyi ilk farkeden adam bendim. Başkası da farketmedi, her halde ondan “Bir numara” oldum(gülüyor). Basının en ufak desteğini almadığımı söyleyebilirim. Bir kişi hariç. “Sabah”ta Hıncal. O zaman bu kumpasları destekleyen gazetede asker arkadaşım olarak beni aslanlar gibi savundu, desteğini gördüm.Adam gibi adamdır. Bizim üniversitenin ve okullarımızın çalışanlarından sonsuz destek gördüm.O destek olmasaydı bu kurumlar ayakta kalmazdı. Eskisinden daha fazla çalışarak bu kurumu ayakta tuttular. Ben İSTEK camiası çalışanlarına gerçekten çok şey borçluyum.

Yeniçağ: FETÖ ile mücadele deneyiminizi, siyasi tecrübelelerinizi ve uğradığınız haksızlıkları gözönünde bulundurarak FETÖ”nün 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında konuşmanız için komisyon sizi davet etti mi?

Dalan: Darbe teşebbüsünden sonra komsiyona biri AKP’li öteki CHP’li iki komisyon üyesi milletvekili aracılığıyla haber göndererek FETÖ’nün tüm içyüzünü anlatmak istediğimi ifade ettim. Maalesef Başkan bana davetiye göndermedi. Demek ki, ya benden iyi biliyorlar ya da öğrenmek istemiyorlar.

Yeniçağ: Siz gelişmelere hem içeriden hem de yukarıdan bakıyorsunuz. Şu an bu mücadele doğru zeminde yürütülüyor mu?

Dalan: Bu mücadele kesinlikle yanlış yapılıyor. Kurbanı boğazından, kafasından kesiyorlar, ayaklarından değil. Nokta, son. Kurbanın en az 250-300 bin tane ayağı var, hangisini keseceksin? Ama bi tane başı var veya 50 tane başı var. Ters muamele yani, olacak iş değil.

Yeniçağ: Siz yırtdışındayken FETÖ’nün oradaki basın kuruluşları aleyhinizde propaganda yapıyorlardı. Şimdi aynı şeyi Türk devletine karşı yapıyorlar. Devlet o alanda nasıl bir mücadele vermeli? Terör örgütü üyelerinin iadeleri için hangi yöntemler kullanılmalı?

Dalan: Ben de yurtdışında yaklaşık yedi sene kaldım ama Türkiye’nin aleyhinde tek kelime etmedim, kan yuttuk, kızılcık şerbeti içtik. Ama bunlar Avrupa’da, Amerika’da her gün Türkiye’nin aleyhinde siyah propaganda yapmaya devam ediyorlar. Ondan sonra da biz Müslümanız, milliyetçiyiz diyorlar. Nasıl Müslüman, nasıl milliyetçisiniz? Ben Almanya’dayken ünlü Anayasa hukukçusu Bay Rozental’a gittim. Benimle ilgili Almanya’ya gönderilmiş 38 sayfalık mektubu verdim. Okuyunca gülüp dedi ki, bunun adı Guantanoma hukuku’dur. Onlar absürt iddialarla ortaya çıkarlar, yüzbinlerce sayfa iddianameler yazarlar, hakimler de o kadar şeyi okuyamaz, suçsuz insanlar hapiste kalırlar. “Bunu sizinkiler bilemezler, bunu sizinkilere iyi öğretmişler”- dedi. O sıralarda bizim polis teşkilatının yabancı ülkelerin diplomat ve istihbaratçılarına devletin bilgisi haricinde brifingler verdiği ortaya çıktı. Demek ki, karşılıklı brifingler verilmiş. Rozental bana demişti ki, Almanya’nın Anayasasında var, siyasi açıdan yargılanan hiçkimseyi Almanya geri vermez, Merkel de istese, geri iade edemez. Belki şu olabilir, iki gizli teşkilat anlaşırsa, paketleme yapabilirler, o da çok zor. O zaman ne yapacaksın? O adamları Alman veya Amerikan hukukuna uygun şekilde isteyeceksin. Bir kere “Siyasi yargılıyorum”- demeyeceksin. İki, “Ağırlaştırılmış müebbet veya idamla” yargılamayacaksın. İşin acı tarafı- biri Türkiye’de adam öldürse ve bu şahit ifadesiyle sabit olsa, onu “Ağırlaştırılmış müebbet veya idamla” yargılayarak Almanya’dan istemeyeceksin. Davayı o maddeden açarsan, o adam katil de olsa, Almanya’da elini kolunu sallayarak gezer. Biz de burda içimizi yiyerek Almanya’ya öfke kusarız. O zaman davayı 30-40 seneden aç, kardeşim. Beni Türkiye’de kırmızı bülten çıkarak istiyorlardı. İnterpol dedi ki, Ergenekon diye bir örgütü senin ülkenin istihbaratı tanımlamamış, polisi tanımlamamış, askeri istihbaratı tanımlamamış. Senin kendi ülkenin tanımlamadığı bir örgütün başını İnterpol kanalıyla Almanya’dan istiyorsun. İnterpol iki kez cevap verdi, üçüncüsünde ise hukuk genel kurulu kararıyla geri çevirdiler ve hatta mektup yazdılar ki, bu konuda gelip size brifing de verebiliriz. Yani Türk hukukunu aşağıladılar. Bir suçluyu terörist olarak iade ettirmek istiyorsan, prosedürleri uluslararası kurallara uygun şekilde yerine getirmen gerekir. Bunlar yapılmadan, altyapısı hazırlanmadan keyfi yazdım ki, bunu bana iade et. Etmez kardeşim. ”Ağırlaştırılmış hapis”ten kimseyi Avrupa’dan alamazsın, siyasi olarak kimseyi Avrupa’dan alamazsın. Bu FETÖ’cülerin yaptığı suç siyasi mi? Hayır, değil.Resmen cinayet. Her türlü pislik var. Sen davayı onlardan aç. Anlata bildim mi? ”Ağırlaştırılmış” yapma. Maksat üzüm yemek mi, bekçi dövmek mi?

Yeniçağ: Bu kumpasları yapan Zekeriya Öz v.d. Avrupa’da serbest dolaşıyorlar. Onların burada yaptıkları da cinayet değil miydi?

Dalan: Onların yaptıkları hukuk cinayeti. O cinayetleri doğal bir suç olarak belgeleyeceksin. Siyasi suç olarak değil, hukuk suçu olarak tanımlayıp kanundaki karşılığı yirmi-otuz sene, onu isteyeceksin. Zekeriya Öz’ü “Rejimi değiştirmekle ilgili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla” yargıla, geri alamazsın. Eli-kolu serbest gezer, kardeşim. Ama eli-kolu serbest dolaşamıyorlar, saklanıyorlar. Ben Almanya’da elim-kolum serbest, korumasız, kendi arabamı kullanarak 200 bin kilometre yaptım, gören Türkler bana sarıldılar. Fetullahçılar da sarıldılar, onu da söyleyeyim. Hiçkimseden tek bir cümleyle olumsuz tavır almadım hatta orada gözümü yaşartan sahneler de oldu, destek anlamında. Almanya’da sağcısı-solçusu bana kucak açtı. Hadi bakalım, şimdi Zekeriya Öz ve onun gibi hukuk düşmanları, hakim bozuntuları serbest dolaşsınlar. Dolaşamıyorlar. Korkunç bir şekilde saklanıyorlar, saklandıkları yerleri de aşağı yukarı biliyorum. Ama sokağa çıkamıyorlar. Türk halkı orda da onları döver. Birisi “Ah, bir görsem de dövsem”- diyordur. Vallahi bak, Almanya’da rastladığm bir çocuk. Beni ise tüm Türkler bağrına bastı. Ben ne yaptım: hukuku mu katlettim, ülkemin zararına mı çalıştım (gözleri doluyor).

Yeniçağ: FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimine bölgesel açıdan baktığınızda nelere hizmet ettiğini görüyorsunuz?

Dalan: Türkiye’yi plandan çıkardıkları için PKK terör örgütünü planın içine soktular. Ortadoğu’da yapmak istedikler yeni şekillenmeyi Türkiye’nin değil PKK terör örgütünün üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Olay bu, bu kadar basit.

Sohbeti kaleme aldı: Aytek Yusifsoy

Yenicag.Info