Doğu Türkistan Milli Meclis Başkanı Seyit Tümtürk, Eurasia Diary’nin sorularını yanıtladı.
Urumçi katliamı 2009 yılının 5 Temmuz’unda başladı ve 7 Temmuz’a kadar devam etti. 3 gün içerisinde binlerce Uygur Türkü katledildi, ama Çin rakamlarına göre sadece 197 kişi yaşamını yitirdi. Çin 2009 yılından itibaren Uygur Türklerine yönelik kültürel, dini kısıtlama ve ırk ayrımçılığı yapmaya başladı.
2014 yılından ise ‘teröre karşı halk mücadelesi’ adı altında ‘mesleki eğitim merkezi’ ve ‘rehabilitasyon merkezi’ gibi isimlerle Doğu Türkistan’da inşa ettiği toplama kamplarında milyonlarca Uygur Türklerine zülm ediyor. Bütün bu olaylarla ilgili daha detaylı bilgiler verebilir misiniz?
Urumçi katliamında binlerce Doğu Türkistanlı kardeşimiz hayatını kaybetti, binlercesi de hala kayıp. Kayıplarla ilgili hala hiçbir bilgi alabilmiş değiliz. Çin Urumçi katliamında hayatını kaybeden 130-140 kişiden bahs etti. Ama biz biliyoruz ki, Urumçi katliamında binlerce Doğu Türkistanlı soydaşımız Çin işgalci güçleri tarafında katl edildiler. Bu rakam hayatını kaybedenlerin ve kaybolanların gerçek istatistik rakamları, ancak Doğu Türkistan’a gerçekleştirilecek bağımsız gözlemcilerin o bölgeye yapacakları ziyaret ve araştırmalar sonrası bilgiler netlik kazana bilir. O zamana kadar sadece Çin’in karanlık zülm sayfalarında yok olmaya mahkum, gizli kalacaktır.
Şimdi size bir örnek verecek olursam, Çin içgalçi yönetimi 1990’lı yılların başında Çin’de meydana gelen universite öğrenci haraketlerinde ölenlerin sayısını da yine onlarla, yüzlerle ifade etti. Ama biz çok iyi biliyoruz ki, Çin işgalci yönetimi Pekin olaylarında kendi evlatlarını, universite öğrencilerini, aydınlarını sırf demokrasi talebinde bulundukları için tankların paletleri ile ezerek, kurşun yağdırarak katl etmiştir. Çin o zaman da öldürülen öğrencilerin sayısını onlarla ifade etmişti, fakat aradan geçen yıllar sonra o katliamda ölenlerin sayısının çok daha fazla olduğu araşdırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Çin’in bu ne ilk yalanı, ne de son yalanı.
Türkiye Cumhuriyeti’nden, o zamankı dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün siyasi, kültürel, basın medya ve entelektüel şahsiyetlerden oluşan üst düzey 300 yetkili ile birlikte Ata yurdumuz Doğu Türkistan’a ilk defa bir resmi ziyaretinin gerçekleşdiği bir dönemde Urumçi katliamı meydana geldi. 5-7 Temmuz Urumçi katliamından önce 26 Haziran’da, Şauqan bölgesinde zorla Doğu Türkistan’dan ucuz iş gücünden yararlanmak için götürülen yüzlerle kız ve erkeklerimiz çalışdığı fabrikaların yatakhanelerine yapılan baskında katledildi. Akşam 7’de başlayıp sabaha kadar davam eden bu katliamda Çinli milis güçleri paramiliter güçler, eli sopalı ve sistematik bir şekilde o yatakhanelere baskın yaparak bu katliam gerçekleştirdi ve kimse buna engel olmadı.
26 Haziran Şauqan katliamına adalet isteyen universite öğrencileri, aydınlar 5 Temmuz günü Urumçi’de Çin yönetiminden “Sen zorla götürdüğün Uygur işçilerin, gençlerimizin, kızlarımızın, erkeklerimizin katliamına göz yumdun, bunları katl edenleri bulup yargıya, adliyeye, adalete teslim et, bunlar yargılansın” diyerek demokratik bir tepki ortaya koydular. Ama Çin yönetimi bu demokratik tepkiyi ‘Halk isyan etti, devlete baş kaldırdı’ diyerek katliama dönüştürdü ve bizim bildiyimiz rakamlarca, binlerle Doğu Türkistanlı sivil halk sadece demokratik taleplerinden dolayı katliama uğradı.
Urumçi katliamında da sayılar çok az gösterildi, fakat biz biliyoruz ki, öldürülünlerin şehitlerin, kaybolanları sayısı binlerle ifade edilmekte. Akrabalarından ölü ve kaybolanları araştırmak için resmi makamlara başvuru yapan Doğu Türkistanlılar Çinli resmi yetkililer tarafından tehdit edilerek ‘Derhal vazgeçin, araştırmayı bırakın yoksa başınız belaya girer’ diyerek korkutulmuş, sindirilmiş ve bu araştırma hiç bir zaman gerçekleşmemiştir. Tıpkı bugün, 3 yıldır uygulanan Doğu Türkistan’daki Çin nazi kampları ve bu kamplardaki işgenceler, katliamlar, cinayetler. Birleşmiş Milletler rakamlarına ve Avrupa Parlamentosu raporlarına göre, 1 milyon Uygur Türkünün işgence gördüğü kamplarda bugün Uygurlar her türlü insan hakları ihlallerine maruz burakılmakta.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi kampların kapatılarak Uygur Türklerinin serbest bırakılmasını talep etmiştir. Çin 2-3 yıldır ki, bu kampları inkar ediyordu ve Çin’in bu inkar ettiği kampların uydu görüntüleri yayınlandı. Ve uluslararası ajanslar, haber merkezleri, basın medya kuruluşları kampların görüntülerini dünyayla paylaştı. Kamplarda işgence gören bazı Doğu Türkistan asıllı fakat daha sonra Kazakistan vatandaşlığına geçmiş Gülbahar Celilova, Ömer Bekali, Selik Can gibi bir çok kardeşimiz Kazakistan hükumetinin talepleri ve girişimleri sonucu Çin tarafından işgence görmüş olduğu, suçsuz yere hapse atılmış olduğu, kamplardan serbest bırakılmak zorunda kalındı. Bu kardeşlerimizin kampdan çıktıktan sonra derhal Kazakistana dönerek, Kazakistanda uluslararası basın mensupları ve insan hakları kuruluşlarıyla yapmış olduğu basın toplantılarında Çin’in inkar etmiş olduğu kampların ve oradaki işgence ile öldürülenlerin, oradaki zülümlerin tek tek anlattıklarını biliyoruz.
Bundan sonra Çin 3 yıldır inkar etmiş olduğu kampları kabul etmek zorunda kaldı ve kampları kabul ederken de bir başka yalanla dünya kamuoyunu aldatmaya çalıştı ve şunu söyledi ‘Doğru burda kamp var. Biz kamplarda fikri islahat ve idolojik arındırma yapıyoruz, mesleki edindirme kursu veriyoruz’. Burada asıl amaç Müslüman ve Türk kimliğini yok etmek, tarihi Türk-İslam menbesi olan Doğu Türkistan’ı Çin toprağı haline getirmek.
O bölgedeki 35 milyon Doğu Türkistanlıyı topyekün imha etmek ve böylelikle ‘Bir kuşak, bir yol’ projesi adlı 20 trilyon dolara yakın bir ekonomik güç ve 4 milyar insanı kapsayan, 60 ülkeyi içine alan bir projeyi hayata geçirmek için önünde engel olarak gördüğü Doğu Türkistan’ı tamamen bitirmeyi, tamamen asimle etmeyi ve yok etmeyi hedeflemektetir. Burada terörizmi, radikalizmi ve aşırıcılığı bahane ederek bir milleti topyekün imha projesini görüyoruz. Çin burada bir taşla, bir kaç kuş vurmak istiyor ve buradaki amaçları masum Doğu Türkistan halkını dünyaya terörist olarak ilan ederek, dünya kamuoyunun da desteğini Doğu Türkistanlıların üzerinden çekerek, Doğu Türkistan’ı topyekün yok etmek.
Çin bütün açıklamalarında yalan söylemekte ve yalana müracaat ederek dezenformasyonla, bilgi kirliliği ile, algı operasyonuyla bütün Doğu Türkistanlıları dünya kamuoyunun nezerinden düşürerek bugün Doğu Türkistan’daki bu soykırımlarını en üst zirveye taşımış durumda.
Çin’in en son yalanı, 2 gün önce Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Pekine yapmış olduğu, Şi Cinping’le ikili görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hiç kullanmadığı bir kelimeyi onun ağzından söylenmiş gibi ‘Sincanlılar huzur içinde yaşıyor’ diyerek hem Uygurların, Doğu Türkistanlıların Türkiye’ye karşı umudunu kırmak, hem de Türkiye Cumhuriyyeti’nin ve Cumhurbaşkanının itibarını sarsmak ve dünya kamuoyunda küçük düşürmeği amaçlamış durumdadır. Bu yalanların ne önü, ne de arkası kesilmekte, Çin katl ederken yalanlarını, iftiralarını da beraberinde icra etmekte.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu raporlarına göre 1 milyon Uygur Türkü kamplarda ve ceza evlerinde işgence görüyor. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Parlamentosu’nun ‘Kamplar kapatılarak Uygur Türkleri serbest bırakılsın’ sözüne rağmen, en az 5 milyon Uygur Türkü Çin’deki nazi kamplarından beter kamplarda işgence edilmekte, katl edilmekte, onların namus, iffetleri ayak altına alınmakta ve orqanları orqan mafyası tarafından satılmakta. Kızlarımız zorla Çinlilerle evlendirilmekte, erkekleri hapisde olan Doğu Türkistanlıların mahremlerine zorla Çinli erkekler yerleşdirilmekte. Bugün ‘Kardeş aile projesi’ adı altında Doğu Türkistan’da bir soykırım, bir vahşet, bir ahlaksızlık uygulanmaktadır.
1 milyondan fazla 20-40 yaş arasında Doğu Türkistanlı erkek Doğu Türkistan’daki kamplardan Çin’in iç bölgelerine, hiç bilinmeyen yerlere taşınmakta ve onların akibetlerinden endişe duymakdayız. Aynı zamanda 1 milyondan fazla 5-7 yaşındaki çocuklarımız, geleceğimiz, istikbalimiz olacak evlatlarımız Çin’in islah evlerinde, çocuk yurtlarında domuz eti ile, Çin komunist partisinin ideolojisi ile mankurtlaştırılarak, Çin komunist partisine sadık birer köle, kendi vatanına, miletine, inancına, ailesine, dinine düşman birer hain yetişdirilmekte.
Bugün Çin’in bu uygulamaları hayasızca davam ederken maalesef dünya 3 maymunu oynayarak Doğu Türkistan’da bu olub bitenleri dünya kamuoyunun gözünden gizlemekte.
Çin Doğu Türkistan’a ne için zülm yapıyor?
Çünkü, Doğu Türkistan yeraltı ve yerüstü kaynakları açısından dünyanın en zengin coğrafiyası: petrol, doğal gaz, uranyum, kömür, altın, gümüş dahil olmak üzere 118 çeşid maden var. Hidrokarbon olarak adlandırdığımız enerji revervi açısından dünyanın en zengin coğrafiyası. Bugün Çin’in tüketmiş olduğu petrol, doğal gaz, kömür, uranyum gibi enerjinin neredeyse 3’de 1’inden fazlasını tek başına Doğu Türkistan karşılıyor, oradan tedarük ediliyor. Yerüstü kaynakları açısından da her türlü tahıl, sebze, meyvenin yetişdiği bir coğrafiya. Hayvan kaynakları açısından da çok zengin. Yeraltı ve yerüstü kaynakları bu kadar zengiz olan bir coğrafiya adeta Çin’in bir gıda anbarı, enerji kaynağı ve zengin menbağı.
Stratejik ve jeopolotik konumu itibarile Doğu Türkistan Çin için bir nefes alma, bir hayat damarı. Yani bugün Çin’in ‘Bir kuşak, bir yol’ projesi olarak adlandırdığı, aslında emperyalist, yayılmacı, faşist amellerini gerçekleştirmek için dünyaya ilan etmiş olduğu ‘Bir kuşak, bir yol’ projesi adı altındaki Pekin’den Londra’ya uzanan yüksek hızlı demiryolu projesi vasıtasıyla Çin’in ucuz iş gücü ile, sömürge ülke ve bölgelerden elde ettiği zenginlikle, köle işçilere çalıştırmış olduğu fabrikalarda hiç bir şekilde, hiç kimsenin üstünlük sağlıyamacağı avantajı kullaranak üretmiş olduğu ürünlerin batıya pazarladığı yol uzerindeki kilit koruma sahipliği oturtmuş.
Böyle olunca, bu yönü ile değerlendirirsenizse eğer bugün Çin için Doğu Türkistan asla vazgeçilmez bir coğrafiya. Onun için oradaki işgali sürdürürmek istiyor ve orada soykırım uygulayarak tarihi Türk-İslam bölgesi olan Doğu Türkistan’ı Çin toprağı haline getirmeye çalışıyor. Buna uygun politikalar üretiyor. Son 3 yıldır uygulanan Çin’deki bu kampların amacı da ‘Bir kuşak, bir yol’ projesinde engel olarak gördüğü Doğu Türkistan’ı bitirmek.
Neden sivil dünya Çin’in Doğu Türkistan’daki zülmüne yeteri kadar ses çıkarmıyor? Çin’den korkuyorlar mı, ya orda ölenler Müslüman ve Türk diye mi bu sessizlik? Neden İslam ve Türk dünyası yeteri kadar tepki vermiyor?
Bugün bu politikalar uygulanırken ne için Türk dünyası, İslam dünyası, insanlık sessiz kalıyor sorunuza cevap verir olursak, Çin’den alacakları menfaat karşılığı maalesef onurlarını, izzetlerini ve haysiyetlerini satıyorlar. Bugün Doğu Türkistan’da bu soykırım yaşanırken maalesef Şanxay iş birliği örgütü adı altında atılan imzalar gereyi Çin’deki bu zülmden, bu soykırımdan kaçan ve sığınma talebinde bulunan Birleşmiş Milletler Mültecilet Yüksek Komiserliği’ne muraacat ederek sığınma talepi kabul edilmiş olanlar dahil apar topar Çin’e iade edilmekte.
21. yüzyılda köle ticareti uygulanmakta Çin’e iade edilen Uygur Türkleri maalesef bir çoğu idam edilmiş durumda, bir çoğu da muabbet, müddetsiz, müddetli hapis cazasına çaptırılmış durumda. Bunların hiç birinin bağımsız yargı hakkı yok, hepsi merkezi yönetimden gelen suçla, cezayla çok ağır cezalandırılmakta.
Bu yıl Çin’den Kazakistan’a ‘Doğu Türkistan’daki terörle mücadeleye destek’ teşekkürü geldi. Doğu Türkistan’da Kazak Türklerine de zülm ediliyor, ama Kazakistan devletinden Çini destekliyor. Bu olay hakkında ne söyleye bilirsiniz?
Bugün Kazakistan maalesef Çin’in vermiş olduğu ekonomik menfaat gereği susmakta, hatta Doğu Türkistan’a yapılan zülme susması yetmiyormuş gibi, Doğu Türkistan’daki Kazak kardeşlerimize yapılan zülme de susmakta. Doğu Türkistan’da Çin zülmüden kaçan Kazak kardeşlerimiz Kazakistan tarafından Çin’e iade edilmekte. Bu onur ve hasiyyet kırıcı politikalar maalefes menfaat gereği, 3 kuruşluk alınan kredi ve de yardım gereği işlenmekte. Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan aynı suça ortak olmuş durumda.
Şunu söyleye biliriz, Çin bütün bu olayları yalan, zulüm ve soykırım üzerinde gerçekleştirmekte. Dünyanın sessiz kalması da Çin’in ekonomik gücüne, Çin’in vermiş olduğu menfaatlerle orantılı. Bütün dünya Çin’in bu zulmünü sessiz kalarak adeta Çin’de Doğu Türkistan’a uygulanan zülme ortak olmakta.
Çin’in yaptığı zülme karşı Doğu Türkistan Milli Meclisi olarak hangi faaliyetleri yapıyorsunuz?
Biz uluslararası düzeyde, legal zeminde ve uluslararası hukuk çerçevesinde Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı yolunda her türlü faaliyetleri yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. 5 Mart tarihinde Birleşik Milletler’de, İnsan Hakları Komisyonu’nda Doğu Türkistan’da Çin’in insan hakları ihlallerini gündeme getirdik.
Biz Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde, dünyanın bir çok ülkesinde, özellikle Türkiye’de aktif Doğu Türkistan’la ilgili sivil organizasyonuz. Bu faaliyetlerimiz hukuk çerçevesinde gerçekleştirilen yasal faaliyetler. Biz Doğu Türkistan’ın tam bağımsızlığını talep ediyoruz ve bu bağımsızlık yolunda her türlü bedeli ödemeye hazırız.
Urumçi katliamının 10. yılında vermek istediğim mesaj şu: Bütün insanlığa sesleniyorum, Doğu Türkistan insanlık aleminin, insanlık medeniyyetinin en kiymetli, en önemli bir parçası. Uygur medeniyyeti insanlığa bir çok hizmette bulunmuş bir medeniyyet. Bugün Orta Çağ karanlığını yaşıyor, Çin işgalinin acısını, bedelini çok ağır ödüyor. Yok edilmeyle, topyekün imha edilmekle, Kızılderililer gibi tarihden silinmekle karşı-karşıya olan bir milletden bahs ediyoruz.
Doğu Türkistanlılar Müslümandır, İslam aleminin sorumluluğu vardır. İslam alemi Çin’den alacakları 2 kuruşluk menfaati diyerek Doğu Türkistan’ı Çin’in insafına terk etmemeli.
Doğu Türkistanlılar Türk dünyasının ilk beşiyidir, ilk kaynağıdır, ilk çıkış noktasıdır. O sebeple Türk dünyası Doğu Türkistan’ı yönelik sorumluluğunu yerine getirmek durumundadır. Çin Seddi Atalarımız, ecdadımız tarafından Çinlilere karşı zaferimizin, başarımızın bir nümunesidir. Bu sedd Türk milletinin Çin’e karşı bakış açısının bir göstercesidir. Bu açıyla da Türk dünyasının Çin’e karşı Doğu Türkistan’la ilgili birleşmesini ve dayanışmasını talep ediyorum. Urumçi katliamının 10. yıldönümünde söylemek isterim ki, Doğu Türkistanlılar hiç bir zaman işgali kabul etmedi ve asla da kabul etmeyecek. Doğu Türkistan bağımsız olana kadar bu mücadele de yılmadan inşAllah devam edecek.