Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Rahmetli Menderes 14 Mayıs 1950’de ‘yeter söz milletindir’ diyerek sandıktan ezici bir zaferle çıkmıştı. Milletimiz 73 yıl sonra bir kez daha aynı gün 6’lı masa diyerek karşımıza çıkan bu darbe şakşakçılarına ‘yeter’ diyecektir.” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.
Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
Biliyorsunuz 2. haftasını geride bıraktığımız 2023 bizim için herhangi bir yıl başı değildir. Biz uzun yıllardır hayallerini, hedeflerini 2023 menziline göre belirlemiş buna göre yol almış bir partiyiz. Cumhuriyetimizin 100. yılında ülkemizi ulaştırmak, milletimizi kavuşturmak istediğimiz hedeflere hamdolsun büyük ölçüde kavuştuk. Ülkemizin son 10 yıldır maruz kaldığı ağır saldırılar ve küresel krizler bazı alanlarda gecikmeye yol açsa da bunlar kazanımlarımızın büyüklüğüne halel getirecek hususlar değildir. 2023 bizim için hem 20 yıllık eser ve hizmet siyasetimizin sembolüdür, hem de yeni vizyonumuz Türkiye Yüzyılı’nın başlangıcıdır.
“Türkiye Yüzyılı vizyonunu inşa etmenin heyecanıyla hazırlanıyoruz”
Önümüzdeki aylarda yaşanacak seçimi önemli ve tarihi kılan da işte budur. Bizim hayatımızda hiç bir seçim kolay olmadı. Her seçime büyük bir mücadele ile azimle, gayretle hazırlandık, girdik. Allah’a şükür her seçimde de sandıktan zaferle çıkmayı başardık. Peki bu seçimi diğerlerinden farkıl kılan nedir? Mesela, 2002 seçimlerine kuruluşunun üzerinden henüz 15 ay geçmiş bir parti olarak siyasete yeni bir ses yeni bir soluk getirerek hatırlayın adım atmıştık. 2007 seçimlerine vesayetin, akıl ve ahlak dışı oyunları ile uğraşarak girmiştik. 2011 seçimlerini milletimize 2023 hedeflerinin sözünü vermenin coşkusu ile tamamlamıştık. 2015 seçimleri sürecini FETÖ, PKK, DEAŞ terör örgütlerinin ağır saldırıları altında yaşamıştık. 2018 seçimlerini yeni yönetim sisteminin beraberinde getirdiği tereddütleri göğüsleyerek geçirmiştik. 2023 seçimlerine ise bir yandan son dönemde dünyada yaşanan krizlerin ülkemize etkileri ile mücadele ederek girdik. Diğer yandan karşımızda oluşturulan ucube ittifakın hezeyanları ile uğraşarak beri yandan milletimize verdiğimiz sözleri yetiştirebilmenin tatlı telaşını yaşayarak, hepsinin ötesinde 20 yılda kurduğumuz demokrasi ve alt yapısı üzerinde Türkiye Yüzyılı vizyonunu inşa etmenin heyecanıyla hazırlanıyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan seçim mesajı
“Geçmişte kendi krizleri içinde boğulan bir Türkiye vardı”
Türkiye bugün hem dünyadaki gelişmelerin etkisiyle hem kendi serencamının tabi bir neticesi olarak öyle bir yol ayrımında ki böyle fırsatlar milletlerin önüne asırda bir gelir. Ardı ardına nükseden küesel krizler dünyanın siyasi ve ekonomik ağırlık merkezlerinde köklü değişikliklerin başlamasına yol açtı. Geçmişte kendi krizleri içinde boğulan bir Türkiye vardı. Bu defa Türkiye sahip olduğu güçlü eser ve hizmet alt yapısı sayesinde küresel sarsıntıları kendi atılımlarının dayanağı haline dönüştürebiliyor. Yatırımları, istihdamı, üretimi, ihracatı, cari açığı elhamdülillah kontrol ederek büyümesi ile her başlıkta bu gerçeği ispatlayan bir ülke olduk.
“Enflasyonun yüzde 30’lara doğru düştüğünü hep birlikte göreceğiz”
Sıkıntılarımız yok mu? Elbette var ama bunların hiç biri üstesinden gelinemeyecek bizi asıl hedeflerimizden, asıl atılımlarımızdan uzaklaştıracak hususlar değildir. En büyük sorunumuz enflasyondur. İşte o da düşüşe geçti. 2022 yüzde 64 ile kapattığımız enflasyonun inşallah önümüzdeki aylarda yüzde 50’lere, yüzde 40’lara, yüzde 30’lara doğru düştüğünü hep birlikte göreceğiz. Enflasyona sebep olan tuzakları bozduk, oyunları boşa çıkardık, hesapları alt üst ettik. Tedbirlerimizi aldık mekanizmaları kurduk. Artık hem dışarıda hem içeride herkes Türkiye’nin faiz, kur, enflasyon şer üçgeni ile teslim alınamayacağını gördü.
Yaşanan sıkıntılı sürecin çalışanlarımızdan esnaf ve sanatkarlarımıza kadar milletimizin farklı kesimlerine ödettiği bedellerin telafisini de süratle yaptık yapıyoruz. Bu amaçla asgari ücrette memur ve emekli maaşlarında yüksek oranlı artışlara gittik. Ek gösterge düzenlemesini tamamladık. Sözleşmelilere kadro verdik. Emeklilik için yaşı bekleyenlerin taleplerini karşıladık. Sosyal yardım yelpazesini genişlettik. Vatandaşlarımızı uygun şartlarda ev sahibi yapmaya yönelik konut kampanyaları düzenledik. Sanayicimizi, ihracatçımızı, esnaf ve sanatkarımızı, çiftçimizi velhasıl üreten herkesi destekledik. İstihdamı 31,6 milyonla tarihimizin en yüksek seviyesine çıkardık.
Meclis’imizde AK Parti grubu ile Cumhur İttifakı ile diğer parti grupları ve tüm milletvekilleri ile her vakit olduğu gibi bu kritik dönemde de fedakarca çalışarak bize katkı sağladı. Bu yüce çatı altında ifade edilen her görüşü katılsak da katılmasak da değerli görüyor hatta gerektiğinde istifade etmekten de imtina etmiyoruz. Milletimizin de Cumhurbaşkanı ile, vekillerimizle, bakalarımızla, kurumlarımızla, teşkilatımızla, belediyelerimizle verdiğimiz bu mücadeleyi takdirle izlediğini biliyoruz. Ziyaret ettiğimiz illerde ve katıldığımız tüm programlarda insanımızın gözündeki samimiyeti, yüreğindeki umudu, kalbindeki muhabbeti bizzat yaşayarak müşaade ediyoruz. Son olarak Muğla’da bunu gördük. Daha önce Antalya’da, Erzurum’da, Mardin’de, Şanlıurfa’da, Konya’da, Gaziantep’te, Samsun’da, Diyarbakır’da, Malatya’da, Balıkesir’de daha pek çok şehrimizde aynı duyguları yaşamıştık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan seçim mesajı
“Milletimizin desteğine talibiz”
Siyasetin günlük hercümerliği içinde insanların söyledikleri sözler, takındıkları tutumlar elbette önemlidir. Asıl belirleyici olan aynı insanların sandık başına gittiklerinde geleceklerine karar verirken nelere bakacakları neleri dikkate alacaklarıdır. Rahmetli Menderes 14 Mayıs 1950’de yeter söz milletindir diyerek milletin gönlüne girmiş ve sandıktan ezici bir zaferle çıkmıştı. Aynı şekilde Rahmetli Özal darbenin gölgesinde girdiği seçimde Türkiye’ye çağ atlatma vaadiyle önemli bir başarı kazanmıştı. Biz de artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak diyerek, özgürlük ve refah özlemi içindeki milletimizin büyük desteği ile hükümete gelmiştik. Şimdi de yeter söz de, karar da, gelecek de milletindir diyerek 2023’te milletimizin desteğine talibiz.
“Milletimiz 6’lı masaya yanıtını verecek”
Sözü de, kararı da, geleceğini de tayin hakkını milletimize bırakmak istemeyen vesayet heveslilerine rağmen Tükiye Yüzyılı’nı başlatacağız. Milletimiz 73 yıl sonra bir kez daha aynı gün 6’lı masa diyerek karşımıza çıkan bu darbe şakşakçılarına bu kıfayetsiz mühterislere, bu müstemleke heveslilerine yeter diyecektir. Muhalefetin vaadi milletin karşısına bir aday çıkarmak anca onu görünürde 6 gerisindekileri de hesaba katarsanız en az 10 kişi ile yönetmektir. Bir nevi ipi 10 ayrı kişinin elinde kukla bir Cumhurbaşkanı üzerinden ülkeyi idare etmek istiyorlar. Yani devletin başı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı olan Cumhurbaşkanı fiilen 6’lı masanın emir eri gibi davranacak. Tabi bunlar gel diyince gelecek, git diyince gidecek adaylara başkanlara alışmışlar. Cumhurbaşkanı’nı da öyle tasavvur ediyorlar. Seçmenlerin de istedikleri vizyonu, programı, projesi, çapı belli olmayan bir meçhul adaya kim olduğuna bakmadan tıpış tıpış sandığa gidip oy vermeleridir öyle diyor ya. Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz diyor. Hadi CHP’nin kodlarında bu faşizm bu kibir var. Ötekilere ne oluyor? Gerçi durmuş saat bile günde iki defa doğruyu gösterir derler. Bunlar da her hafta bir yenisini sergiledikleri krizleri ile kavgaları ile çekişmeleri ile ayak oyunları ile milletimize bir çeşit siyasi dejavu yaşatıyor. Eskiden bu işlerin nasıl yürüdüğünü hatırlatıyorlar.
“Tükiye’yi kendi çıkarlarının yörüngesinde tutabilmek için her yolu denediler”
Eski Türkiye’yi bilmeyen gençlerimize de AK Parti’den önce siyasetin nasıl yapıldığını uygulamalı olarak bizzat gösteriyorlar. Ya diyorlar yoksa bu 6’lı masadaki birilerini buraya Erdoğan mı gönderdi? Ya işim gücüm yok sizlerle mi uğraşacağım. Bizim işimiz var. Ama böyle düşünmelerinden dolayı da ben kendilerine teşekkür ediyorum. Şaka bir yana karşımızda gerçekten ibretlik bir tablo var. İşin özünde ise çok eskilere giden bir hesaplaşma yatıyor. Sizlerin de yakından bildiği gibi Cumhuriyetin iki asrı boyunca birileri Tükiye’yi kendi çıkarlarının yörüngesinde tutabilmek için her yolu denediler. Toplum mühendisliği ile başaramadılar, siyaset mühendisliği ile başaramadılar, darbe ile başaramadılar, terör ile başaramadılar çok uğraşmalarına rağmen ekonomik tetiktiçilik ile de başaramadılar. Şimdi umutlarını 2023 seçimlerine bağlamış görünüyorlar.
“Benim milletim artık tüm oyunlarınızı çözdü”
Şimdi buradan milli iradenin en yüksek makamı olan Meclisimizden meydan okuyorum. Ne yaparsanız yapın yine başaramayacaksınız. Benim milletim artık tüm oyunlarınızı çözdü. Bu millet karşısına hangi kılığa büründürerek çıkartırsanız çıkartın sizin de numaralarınızı da, sizin aparatlarınızı da, sizin etki elemanlarınızı da anında tanıyor. Şayet aksi olsaydı 2007’de bize Cumhurbaşkanı seçtirmek istemediğinizde başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı gazete küpürleri üzerinden partimizi kapatmaya kalktığınızda başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı, terör örgütleri ile şehirlerimizi kana ve ateşe bulamaya çalıştığınızda başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı, 17-25 Aralık’ta, 15 Temmuz’da başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı, sınırlarımıza dayadığınız tehditlerde başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı, ağustos 2018’den beri çevirdiğiniz dolaplarda başarılı olurdunuz. Şayet aksi olsaydı, geçtiğimiz yaşattığınız onca sıkıntıda başarılı olurdunuz.
“İnşallah 2023 seçimlerinden sonra da milletimin görevlendirmesi ile yine karşınızda olacağız”
Bakın, bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak karşınızdayım. Bakın, bu ülkenin Meclisinin en büyük partisinin genel başkanı olarak karşınızdayım. Bakın, bölgesinde ve dünyada sorun çözen, sorumluluk alan, istikamet belirleyen bir siyasetçi olarak karşınızdayım. Bakın, gündemi 2023 hedefleri, Türkiye Yüzyılı vizyonu olan bir lider ve yönetim olarak karşınızdayız. İnşallah 2023 seçimlerinden sonra da Türkiye Yüzyılı’nın mimarı olarak milletimin görevlendirmesi ile yine karşınızda olacağız. Çünkü biz kimsenin inayeti ile değil, Allah’ın yardımı ile milletimizin desteği ile mazlumların duası ile çocuklarımızın ve gençlerimizin umutlarının aşkı ile ayağa kalktık, bugünlere geldik, yarınlara yürüyoruz.
Tek dertleri karınlarında gezen kırk tilkinin kuyruğunu birbirine dolaştırmamak olanların aksine biz gerektiğinde yedi düveli karşımıza alma pahasına ülkemize eser kazandırıyor, milletimize hizmet ediyoruz. Ne diyor üstad; Mehmedim sevinin başta yüksekte, ölsek de sevinin, eve dönsek de. Sanma bu tekerlek tümsekte. Yarın elbet bizim, ebet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış evet bizimdir. Evet, ebede talip olan bir davanın mensupları olarak bu davayı tümsekte bırakmamaya yeminliyiz. Bu konuda en büyük sorumluluk da sizlere, Meclis grubundaki, parti yönetimdeki, Kabine’deki değerli arkadaşlarıma düşüyor. Sizleri 2023 seçim zaferini omuzlayacak kadro olarak isimlerinizi tarihimizin sayfalarına şanla, şerefle, gururla yazdırmaya davet ediyorum.
“Şikayetimiz attığımız her adıma, doğruluğuna yanlışına bakmadan çelme takan habis zihniyetedir”
Partimizi kurduğumuzdan beri bizim gündemimizde hep ülkemize kazandırdığımız ve kazandıracağımız eserler var. Bugün de biz eserlerimizle konuşuyoruz. Ama şu acı gerçeği de hatırlatmayı tarihe karşı sorumluluğumuzun bir gereği olarak görüyoruz. Ülkemizde bir kesim var ki, attığımız her adımda, başlattığımız her projede, giriştiğimiz her mücadelede karşımızda oldu. Yanlış anlaşılmasın burada meşru siyasi rekabetin tabii sonucu olan bir durumdan bahsetmiyorum. Tam tersine böyle bir rekabet bizi de canlı tutan, kendimizi sürekli yenilemeye, çıtamızı yükseltmeye yönelten hayırlı bir mücadeledir. Şikayetimiz attığımız her adıma, doğruluğuna yanlışına bakmadan çelme takan habis zihniyetedir. Şikayetimiz başlattığımız her projeyi doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan sabote etmeye kalkan eser düşmanlığınadır. Şikayetimiz, ülkeye ve millete kazandırdığımız her hizmeti hayrına şerrine bakmadan engellemeye çalışan azgın husumettendir. Her seferinde yaşanan bunca hadiseye, ülkeye kazandırdığımız bunca esere ve hizmete rağmen karşımızdakiler acaba hala aynı kör döğüşünü sürdürecek mi diye merak ediyoruz.
Maalesef her seferinde hatta daha da beter şekilde aynı yerde durduklarını görüyoruz. Üstelik 6’lı masa işi çıktığından beri adeta kanserli hücrenin tüm bünyeyi sarması misali oraya bulaşan herkesin de çamur siyaseti yarışına girişmelerini esefle takip ediyoruz. Karşımızdaki tabloya bakarak gülsek mi, ağlasak mı bilmiyoruz. Dünya küresel krizi konuşuyor, bunlar masa krizi ile meşkul. Dünya küresel kaousu konuşuyor, bunlar masa kaousunun ötesine geçemiyor. Halbuki milletimiz ülkesinin bu krizden, bu kaostan en az zararla nasıl çıkacağının yeni küresel düzende Türkiye ekseni etrafında nasıl bir oluşuma gidileceğinin işaretini bekliyor. Biz yaptıklarımızla ve vizyonumuzla milletimizi hayallerine kavuşturmanın çabası içindeyiz. Bu 6 başlı hilkat garibesinin ise bir karabasan gibi milletin tepesine çökmenin dışında hiç bir projesi yok. Üstelik bunlar kendi vizyonsuzluklarını örtmek için ülkenin ve milletin tüm değerlerini, tüm kazanımlarını, tüm çıkarlarını tehlikeye atmaktan da çekinmiyorlar. Gerçi bu çarpık zihniyet farklı tezahürleri ile hep vardı.
Geçmişte biz hak ve özgürlükleri savunurken faşizmin en sefil halini savunanları özellikle hatırlıyoruz. Biz terör örgütleri ve arkasındaki güçlerle mücadele ederken, düşmanın değirmenine su taşıyanları iyi hatırlıyoruz. Biz darbecilerle göğüs göğüse çarpışırken kürsülerini onların kasetlerine tahsis edenleri, tanklara alkış tutanları, verilen mücadeleye tiyatro diyerek hakaret edenleri gayet iyi hatırlıyoruz. Biz, köprü, yol, havalimanı, baraj, fabrika inşa edip, sondajlarla petrol, doğal gaz ararken, yatırımcılara ülkeye gelmeyin çağrısı yapanları gayet iyi hatırlıyoruz. Kahraman ordumuz ve onun şerefli komutanları ile savunma sanayiimiz ise bu hedefler arasındaki özel yerini daima korumuştur.
Bir ülkenin ordusuna, savunma sanayisine ancak bunları kendine tehdit olarak görenler saldırır. Mesela Yunanistan’ın bu konudaki feveranlarını yersiz bulmakla birlikte anlayabiliyoruz, aynı şekilde PKK’nın bu konuda feryatlarının sebebi yerindedir, onu da anlıyoruz. Ülkemizin askeri alandaki gücünü kendi siyasi ve ekonomik çıkarlarına tehdit olarak görenlerin sızlanmalarını da normal karşılıyoruz.
“Darbe yapan orduyu alkışlayanların düşmanlıkları gayet tabiidir”
Türkiye’nin bir partisi, parti lideri, parti mensupları orduya ve savunma sanayiine karşı hazımsızlık sergiliyor. Gerçi darbe yapan orduyu alkışlayanların, terör örgütlerinin başını ezen, sınırlarımızın güvenliğini daha derinlere taşıyan, hak ve menfaatlerimizi aslanlar gibi savunan orduya düşmanlıkları gayet tabiidir.
“Savunma sanayimizin tamamı hedef alınıyor”
Kendi milletine silah doğrultanlara övgüler dizip, silahını ülkenin düşmanlarına çevirenleri yerden yere vuranlara bakınca ‘Bu işte terslik var.’ demekten kendimizi alamıyoruz. İşte bu habis zihniyetin son hedefi geliştirdiği insansız hava araçlarıyla ülkemizin savunmasına büyük katkı veren, küresel bir marka haline dönüşerek milletimizi gururlandıran BAYKAR şirketi oldu. BAYKAR’ın nezdinde tüm şirketleri, ürünleri, çalışanları ve başarılarıyla savunma sanayimizin tamamı hedef alınıyor. Kendi akıllarınca bizimle olan akrabalık ilişkisi üzerinden BAYKAR’ı daha kolay hırpalayabileceklerini, böylece sinsi niyetlerini gizleyebileceklerini düşünüyor. Ülkemizin her değerini savunmak nasıl boynumuzun borcuysa, bu alçak saldırıya hak ettiği cevabı vermek de sorumluluğumuzun gereğidir.
Milli mücadelenin de etkisiyle Cumhuriyet kurulduktan hemen sonra başlayan bir savunma sanayii hamlesi var. Bu kardeşiniz Başbakanlık makamını da milletimin lütfuyla gördü, Cumhurbaşkanlığı makamını da gördü. Ve buralarda kiminle, nasıl çalıştık? Bunların hepsi artık bizim kayıtlarımızda mevcut.
İktidarda olduğumuz dönemde savunma sanayiinin geldiği nokta ortada. Öyle bir yerden öyle bir yere geldik ki doğru dürüst helikopterin yok ve değerli dostum İtalyan Başbakanı Berlusconi ile yaptığım görüşme neticesinde işte bugünkü meşhur Atak helikopterlerini Leonardo S.p.A (eski adıyla Finmeccanica) firması ile hallettik. Şu anda Atak helikopterleri Türkiye’nin kendi ürünü olarak üretiliyor. Tabii buna da yine birileri çelme takmaya çalışıyor, kimisi motor aksamlarında, kimisi makinede, şurada burada falan… Fakat bu bizi bir yere doğru da itiyor. Nedir bu? Şimdi biz bir de Gökbey helikopterini inşallah üretmenin hesabı içerisindeyiz, adımlarını atıyoruz.
Başbakan olmadığı dönemde eski ABD Başkanı George W. Bush ile yaptığım görüşme sonucunda ABD Türkiye’ye iki günlüğüne İHA verdi. ‘Bu iki günlük iş değil, bizim terörle mücadelemiz çok yoğun bir şekilde devam ediyor.’ dedik. Bu ziyaretimin ardından, Allah rahmet etsin Özdemir Bey, o zaman akraba olmamıştık, gerçi doğuştan akrabayız o ayrı mesele de, hemen çocuklarıyla beraber o adımı attı. Süratle onlar İHA’yı üretti. Ardından SİHA’yı da ürettiler ve çocuklar Akıncı’yı ürettiler. İş bitmedi şimdi savaş uçağı noktasında da çalışmalarını sürdürüyorlar.
Olay sadece savaş aracı üretmek değil, bunun yanı sıra harp mühimmatlarının da üretilmesi gerekiyor. Türkiye bu mühimmatları da üretmeye başladı.
Komutanların alkışlaması
Arifiye’de Fırtına Obüslerinin teslim törenine, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanlarıyla gittik. ‘Siz siyasetçi değilsiniz.’ diyor. Tamam da neyi alkışlıyorlar, neden alkışlıyorlar? Alkışladıkları şey, dünyayı titreten bu Fırtına Obüslerinin teslim töreni. Konuşan kim? Anayasa’mızın amir hükmüne göre Başkomutan konuşuyor Bay Kemal. Sen ne Savunma Bakanı’mıza ne Kuvvet Komutanlarımıza hakaret edecek çapta değilsin, önce haddini bil. Çünkü bu bir cibilliyet meselesidir. Bu noktada karakter zaafı olan bir insan olarak burada kalkıp bizim şanlı ordumuzun komutanlarına bu şekilde saldırmak öyle herkesin karı değildir. Ve bütün bunlarla ilgili işin hukuki boyutu devam ediyor, devam edecek. Hukuk karşısında da bunun hesabını verecekler.
“Türkiye artık büyüdükçe, güçlendikçe birileri ciddi manada rahatsız oluyor”
Yerli ve milli projelere destek verdikçe, bazı ülkeler parasıyla bile Türkiye’ye savunma sanayi ürünü vermemeye başladı. Gelinen noktada BAYKAR insansız hava araçlarını yetiştiremiyor, 3-5 sene sonraya gün veriyor. Mühimmat üretimiyle uğraşan firmalar da mühimmat yetiştiremiyor. Türkiye artık büyüdükçe, güçlendikçe birileri ciddi manada rahatsız oluyor. Onlar rahatsız oldukça biz yolumuza devam ediyoruz.
Son 20 yılda savunma sanayiindeki proje sayısını 62’den 750’ye, bu projelerin bütçesini de 5,5 milyar dolardan ihale sürecindekilerle beraber 75 milyar dolara çıkardık. Sektördeki firma sayısı 56’dan 2 bin 700’ün üzerine çıktı.
Daha önce 250 milyon doları bile bulmayan ürün ihracatı 4,5 milyar dolar seviyesine çıktı. Sektördeki yerlilik oranı ise yüzde 20’lerden yüzde 80’lere ulaştı. Bunu başarmakla gurur duyuyoruz.
“Sayısız ihanet teşebbüsüne rağmen savunma sanayimizi büyüttük”
“Savunma sanayimizin her bir projesinin hangi badirelerden geçerek bugünkü seviyesine geldiğini bilseniz emin olun hayretten hayrete sürüklenirsiniz. Kimi dışarıdan, kimi içeriden sayısız sabotaj, ihmal, ihanet teşebbüsüne rağmen adım adım savunma sanayimizi büyüttük güçlendirdik. Projeler ilerledikçe, işin rengi ortaya çıktıkça milletimizin çoluğunun çocuğunun nafakasından keserek oluşturduğu kaynakların, yurt dışındaki kimi mahfillere nasıl akıtıp heba edildiğini gördük. Öyle yüzde 10-20 değil, yüzde 300, yüzde 500, yüzde 1000 karlarla Türkiye’nin nasıl soyulduğunu, kimlerin bu kirli pastadan pay kapmak için resmen ülkesini sattığını bizzat gördük. Tek başına BAYKAR’ın sembolü olduğu insansız hava araçları hikayesi bile bu gerçekleri ispata yeterlidir.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, beni, başörtüsü konusunu istismar etmekle suçluyor. Hanımefendi, Erdoğan’ın ve arkadaşlarının başörtüsü konusunda istismarcı olup olmayacağını benim milletim gayet iyi bilir.
Bay Kemal, sen tanımazsın ama ben sana ebedi alemde olan Özdemir Bey’i bir tanıtayım. Birinci ve ikinci bölgelerdeki tahsisleri, üretimin nevine göre yaptık. Üretilecek herhangi bir stratejik ürün için devlet, bu bölgeleri bedel almadan tahsis etti. Bugüne kadar böyle nice firmalara bu verildi fakat Özdemir Bey öyle bir insan ki ‘Hayır, almam.’ dedi. ‘Ben sana bir lütufta bulunmuyorum. Bu, devletin şu anda aldığı bir karar ve bu kararla stratejik ürünleri üreten firmalara bunu veriyoruz. Bu, senin için bir hak.’ ‘Hayır, almam. Ben paramı veririm, paramla satın alırım.’ Böyle bir insan. Bu ahlaksız çıkmış, tabii yanında başka ahlaksızlar da var, ne diyorlar; ‘Yok, bilmem geleceklermiş de geldikleri zaman bunlara hesabını soracaklarmış. Bu işin rekabetinin oluşması lazımmış…’ Sen rekabet nedir bilir misin? Sen git çocuk bezi satmaya, home tekstil üretmeye devam et. Senin işin değil bu. Üzgünüm, 15 sene yanımda bulundu ama demek ki benden bir şey alamadı.
Yanında bir tanesi daha var, aynen o da öyle. Bizden üniversiteyi istediler ve ben Başbakan’ım. Bunların vakfına üniversite tahsisi yaptık. Ekranları başında bizi izleyen milletime, yanında dolaşan öğretim üyelerine sesleniyorum, biz bu tahsisi yaptık. Kendisi ne zaman ki Başbakanlık koltuğuna oturdu, ne yaptı biliyor musunuz? O tahsis yapılan yeri bilabedel vakfına mülk edindi. Türkiye’de bunun bir başka örneği yok. Bunu sen kalk milletimize bir anlat bakalım. O vakıftaki yöneticiler acaba bunu nasıl izah edeceksiniz? Bir tane örneği yok. Bilabedel mülk edinme hakkı bizim vakıf yasalarına göre de yok. Ama bunlar bunu yaptı. Şimdi tabii pek kullanmıyorum o ifadeyi, Devlet Bey gayet güzel kullanıyor. Malum ona ‘Serok Ahmet’ diyor. Bu tür işler yapıyor. Helalinden ne yaptın? Kurduğunuz üniversiteyle başarı grafiğimiz ne? Yok. Biz de bu üniversiteyi, bunların bu yolsuzlukları nedeniyle aldık, devletimize mal ettik.
İstanbul Şehir Üniversitesi, Marmara Üniversitesinin mülkü olarak hizmete devam ediyor. Verdiğimiz imkanlar çok daha ileri, akademisyenleri, öğretim üyeleriyle çok daha güçlü ve bir diğer yanıyla da Maltepe’deki bir kışlayı, Marmara Üniversitesi olarak gayet muhteşem, güzel bir hale getirdik ve onlarla da bunu bütünleştirdik. Millete, milletin evlatlarına, gençliğimize, şanına yakışır eserler inşa ediyoruz. Sen de ne yaptın bir bunu söyle bakalım? Bunlardan bir şey olmaz.
“Selçuk Bey ile akrabalık bağımın öncesinde yaşandı”
Özdemir Bayraktar, eşi ve oğullarıyla kendini savunma sanayiine adayan gerçek azim ve irade sahibi bir insandır. Ailece, yıllarca fabrikalarında yatıp kalktılar. Öyle zamanlar oldu ki terör bölgelerine gittiler. Orada subaylarımızla onlarla beraber yatıp kalkarak orada ürettikleri eserlerin testlerini yaptılar. Testler sürecinde terörle mücadele bölgesindeki askerlerimizle üs bölgelerindeki çadırlarda kalarak Mehmetçik ile aynı karavanaya kaşık sallayarak insansız hava araçlarını kullanılabilir seviyeye getirdiler. Dikkat ederseniz, tüm bunlar Selçuk Bey ile herhangi bir akrabalık bağımın olduğu dönemde değil onun öncesinde yaşandı.
Aynı dönemde, benzer projelere girişen birçok firmanın yer aldı. Türkiye’de bugün çeşitli kurumlara insansız hava aracı temin eden veya insansız hava aracı projesi yürüten 8 ayrı firmanın bulunuyor. Bunlardan TUSAŞ’ın, geliştirdiği ve ürettiği ürünlerle adeta Baykar ile atbaşı giden projelere imza atmıştır. Hamdolsun bugün insansız hava araçlarında öyle bir düzeye ulaştık ki dün bize en iptidaisinden bu araçları vermeyenler, bugün bizim ürünlerimize talip olma noktasına geldi.
Bayraktar TB-2, Suriye’den Karabağ’a, Libya’dan Ukrayna’ya kadar birçok yerde başarılara imza attı. Birçok ülkede Bayraktar TB-2 adına marşlar, şarkılar yazıldı. Karabağ’da çocuklara Baykar’ın ismi verildi. TUSAŞ’ın aynı sınıftaki ürünü Anka’sı da başarılarıyla yüzümüzü ağartan bir projemiz. Baykar’ın Akıncı’sı ve TUSAŞ’ın Aksungur’uyla bir üst sınıftaki insansız hava aracı piyasasında da yerimizi aldık.
Kızılema’nın ise yeni ve farklı bir üründür. Kızılelma’nın yalnızca cismi yok, Kızılelma aynı zamanda bir hedef; bu kutlu davaya inananların çok önemli bir hedefi. Kızılelma ve Milli Muharip Uçak projelerimizle ülkemizi artık bambaşka bir lige taşıyoruz. Aynı şekilde Havelsan ve Aselsan gibi Türk Silahlı Kuvvetlerimizi destekleyen vakıflarımıza ait şirketlerimiz de bu alanlarda çok önemli projeler yürütüyor.
“SİHA’larımız teröristlerin inlerini darmadağın etti”
Baykar’ın özelliği, tüm projelerini kendi öz kaynaklarıyla geliştirmesi ve yalnızca ürün satışı yapması olmuştur. Hakkaniyet noktasından bakarsak Baykar, tasarım ve geliştirme çalışmalarına her türlü desteği ziyadesiyle hak eden bir şirket ve şu anda 3 bini aşkın pırıl pırıl genç burada çalışıyor. Ama şirketin tercihi, bu çalışmaları kendi öz kaynaklarıyla yapmak. Zaten bu şirketin gelirleri de ülke içi satıştan ziyade ihracata dayalı. Şirketin 20 yıllık gelirlerinin yüzde 75’i, geçen yılki gelirlerinin ise yüzde 99,3’ü artık 27 ülkeye ulaşan ihracatından geliyor. Bay Kemal, bunlar seni niye rahatsız ediyor? Yanındaki bazı terör yandaşlarını rahatsız ediyor anlıyoruz da seni niye rahatsız ediyor? Çünkü onlar teröristlerle beraber. Çünkü SİHA’larımız, Akıncılarımız o inleri darmadağın ettiler, oraları vurdular ve oralarda nice teröristleri yok ettiler.
Esasen biz birçok savunma sanayi projesinde firmalarımızın tasarım ve araştırma-geliştirme çalışmalarına destek veriyoruz. Baykar gibi yüksek teknolojiye dayalı stratejik ürün geliştirme ve üretim yatırımı yapan 50 firma, devletten proje bazlı destek alıyor. Bunlar içinde devletten nakit desteği almadan çalışmalarını yürüten dört firma var; bunlardan biri Baykar. Mesela Altay tankının geliştirilmesi sürecinde yaklaşık 500 milyon doları Otokar firmasına olmak üzere çeşitli firmalara toplamda 660 milyon dolar ödeme yaptık. Bu rakam üretim değil yalnızca tasarım ve geliştirme için yapılan ödeme. Baykar ürettiği hiçbir ürünün geliştirmesi için devletten tek kuruş almamış, hepsini kendi kaynaklarıyla yürütmüştür. Yaptığı işler karşılığında Baykar’ın aldığı tek destek, gümrük vergisi, KDV, sigorta primi, stopaj indirimi gibi nakdi olmayan, üretim ve ihracat yapan her firmanın yararlandığı kolaylıklar.
“Rekabet gücünü yükseltecek her projeye destek vermek görevimiz”
Hükümet olarak bugün de birçok projeyi, ciddi teşviklerle hibelerle desteklemeyi sürdürüyoruz. Mesela bunları açıkça söylemek zorundayım ki milletimiz bazı gerçekleri bilsin, tek başına Ford Otomotiv 20,5 milyar lira teşvik belgeli yatırım projesine sahip. Yalnızca Milli Muharip Uçak Projesi için diğer teşvikler yanında TUSAŞ’a doğrudan bütçeden aktardığımız kaynak 1,3 milyar dolar.
Türkiye’nin rekabet gücünü yükseltecek, cari açığını azaltacak, istihdamı artıracak her projeye destek vermek görevimizdir. Nakdi destekleri verirken yalnızca firmaların teklif ettikleri veya talip oldukları projeyi gerçekleştirme kabiliyetlerine baktık. Bilhassa gençlerimize cesaret ve güven aşılayacak bir anlayışla destek yelpazemizi olabildiği kadar geniş tutuyoruz. Savunma sanayi sektöründeki firma sayısının 20 yılda 48 kat, proje sayısının 12 kat artmasını, işte bu ekosisteme, iklime borçluyuz.
Ülkemiz, gelinen noktada yalnızca gözetleme yapan insansız hava araçlarını Amerikan ürünlerinden 10 kat, İsrail ürünlerinden ise 5 kat daha ucuza mal ediyor. Bu gerçeklere rağmen binbir yalan ardı ardına dizilerek Baykar’ın hedef alınmasının sebebi nedir biliyor musunuz? Sebep, Baykar’ın ürettiği araçlarla ülkemizin kazandığı zaferler, elde ettiği prestij, sahip olduğu kazanımlar. Bizi Suriye’de bataklığa çekme, Karabağ’da mahcup etme, Libya’da hüsrana uğratma, Ege’de çaresiz bırakma hesabı yapanların heveslerini kursaklarında bıraktığımız için bu ses çıkıyor. Sahip olduğumuz silahlı ve silahsız hava araçlarıyla vatan topraklarının her karışını, sınırlarımız dışındaki tüm çıkar alanlarımızı kontrol altında tuttuğumuz için bu ses çıkıyor.
‘Teknoloji üreten, onun kullanımında da söz sahibidir.’ gerçeğinden hareketle ülkemizin etki alanının giderek genişlemesine tahammül edilemediği için bu ses çıkıyor. Ses verenler kukladır, aparattır ve kullanıp atılacak araçlardır. Partisini tescilli ajanlarla devlet sırlarını üç kuruşa satan hainlerle dolduranları başka bir vasıfla sıfatlandırmak, ederinden fazlasını vermek olur. Biz onların iplerini ellerinde tutanlara bakıyoruz.
“Milletimiz bunlara iktidar yüzünü zaten göstermez”
“Bir lafa bakmak lazım laf mı diye. Bir de söyleyene bakmak lazım adam mı diye. Lafı da sahibini de milletimizin vicdanına havale etmek, herhalde en doğrusu olacak. Ancak meselenin bu kadar basit olmadığına dair emareleri de gözden ırak tutmuyoruz.
6’lı masa adına birilerinin, karanlık mahfillerde yürüttükleri pazarlıklarda, yönetime gelmeleri halinde tüm önemli projeleri durduracakları, yapılanları da yıkacakları sözünü verdikleri anlaşıldı. Bu ifadeleri bizzat söyleyen CHP’li, HDP’li tipleri de biliyoruz hatta cezaevinden söyleyenleri de biliyoruz. Milletimiz bunlara iktidar yüzünü zaten göstermez ama böyle kirli bir pazarlığın içine girilebilmiş olması bile başlı başına bir facia. Bunları duyunca Gezi olaylarında karşımıza dikilip şimdi hepsi de milletimizin emrinde, hizmetinde olan ülkenin büyük projelerini durdurma şartı koşanları hatırladık. Aynı şekilde ülkemizin büyük projelerini yürüten isimlerin ve firmaların, olur olmaz nice bahanelerle yıllarca nasıl hedef alındığını hatırladık.
İstanbul Havalimanı’nı, Kuzey Marmara Otoyolu’nu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü, Avrasya Tüneli’ni, İstanbul-İzmir Otoyolu’nu, Osman Gazi Köprüsü’nü, Yusufeli Barajı’nı, Ilısu Barajı’nı, daha nice yatırımları akim bırakmak için her yolu denediler. Bunların hepsini de biz hizmete verdik. Yatırım, üretim, turizm, çevre yönleriyle yaptıkları katkıları hesaplarsak İstanbul Havalimanı’nın 80 milyar dolar, İstanbul-İzmir Otoyolu’nun 29 milyar dolar, Osman Gazi Köprüsü’nün 10 milyar dolar, Avrasya Tüneli’nin 7 milyar dolar, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün 5 milyar dolar ülkemize katkısı oldu.
Karadeniz’de keşfedilen doğal gaz rezervlerinin piyasa bedeli 1 trilyon doları buluyor. Yusufeli Barajı ekonomiye yılda 5 milyar lira katkı yapacak. Kağıthane-İstanbul Havalimanı Metrosu’nu 22 Ocak Pazar günü hizmete açacağız. Sizin anlayacağınız, ‘şu firma, bu isim’ hepsi bahane… Nişan alıp ateş ettikleri asıl hedef Türkiye’dir, Türk milletidir, onun geleceğini biçimlendiren vizyonları, hedefleri, projeleridir. Bunlar milletimizi tanımıyor. Milletimiz özellikle projelerine, eserlerine, hizmetlerine dokunacak adamı, bırakın sandığa gömmeyi, doğduğuna pişman eder. Bizim kendi adımıza ‘ah’ ettiğimiz husus ise bir dönem bunları adam yerine koyup görev vermiş olmamız. Hatayı kabul etmek ve ders çıkarmak da bir erdem. Biz dersimizi çıkardık, milletimizden de helallik diliyoruz.
“Bay Kemal’in de senin de birbirinizden farkı yok”
Altılı masanın içinde iki isimden hanımefendi, bugünkü konuşmasında, bizim başörtüsü konusunu istismar ettiğimizden bahsediyor. Hanımefendi, Erdoğan’ın ve arkadaşlarının başörtüsü konusunda istismarcı olup olmayacağını benim milletim gayet iyi bilir. Dürüstsen, haysiyet sahibiysen, arkadaşlarım randevu talep etti, randevu vermediniz. Çünkü ikiniz de birbirinizin aynısısınız. Bay Kemal’in de senin de birbirinizden farkı yok. Sen Saraçhane’de verdiğin görüntü ile zaten hangi istikamete gittiğini ortaya koyuyorsun. Bu millet bu konudaki hassasiyetleri gayet iyi biliyor. AK Parti, Cumhur İttifakı olarak bu işin istismarını değil tam manasıyla gerçeğini yapıyoruz. Kabul edersiniz etmezsiniz şu anda yola çıktık, milletimize de aile olayını, başörtüsü konusunu, hepsini anlatacağız. Grubumuzla bu konudaki onurumuz, her şeyimiz ortada. Bu konuda sizinle bu işin mukayesesini yapacak değiliz.
Sizin birlikte yürüdükleriniz, bu ülkede başörtülü milletvekilini, ‘Bu kadını Meclis’ten atın.’ diyecek kadar ileri giden sınırsız tiplerdi. Siz onlarla beraber yürüyorsunuz. Şimdi bu işin istismarıyla bizi yargılamak istiyorsun. Varsa bir projeniz, projenizi bize gönderirsiniz. Buna göre üzerinde çalışırız, adımı da atarız. Aile bizim kutsalımız. Güçlü aileler, güçlü fertlerden ortaya çıkar. Güçlü ailelerden de güçlü millet oluşur. Şimdi çok açık, net bir şey söylüyorum, siz ortağınızla birlikte malum LGBT’cilerle beraber yürüyebilirsiniz, onlarla beraber adım atabilirsiniz, bizim onlarla da işimiz yok. Çünkü aile kurumunu çok sağlam zemine oturtmanın adresi AK Parti, Cumhur İttifakı. Yola da böyle yürüyoruz, yürüyeceğiz.
21 Ocak Cumartesi günü Bursa’yı ziyaret ederek, toplu açılışlarda ve gençlerle buluşacağız.