Ermeni zulmünden kaçışın tarihçesi: “İnsan her şeye katlanabiliyormuş meğer…”

Okuldan kaçıyoruz. Üzerinden yıllar geçiyor ve biz bunu güle güle hatırlıyor, konuşuyoruz. Kahramanlık gibi anlatıyoruz. Askerlik zamanı araziyi terk ediyor, parka falan gidiyoruz. Yine de bunları anlatıyoruz ve her defasında bunu bir kahramanlık sanıyoruz.

Hepimizin bir kaçışı oluyor. Okuldan, askerlikten, işten, bazen de her şeyden. Fakat bu hayatta çok az sayıda insanın başına esirlikten kaçmak geliyor. Karabağ savaşı zamanı ermenilerde yüzlerle esirimiz olmuş. Onlardan ne kadarı kaçabilmiş ki? Çok azı. İki elin parmağını geçmeyecek kadar çok azı.

Savaş zamanı çocuk olmama rağmen bugüne dek hatırlıyorum. 3 kişi esirlikten, ermenilerin elinden kaçmıştı. Bu esirlerden biriyle – Ahmetov Amil`le olan sohbetimizi sizlere sunuyoruz.

Tarihçe:

Ahmedov Amil Ahmet oğlu. 1973 yılında Azerbaycan`ın Beylegan bölgesinde doğmuş. 1992`de asker gitmiş ve esir düşmüş.

– Nasıl oldu da esir düştünüz?

– Ağustos ayında Füzuli işgal edilmişti. Orada Gızılgaya gözlem noktası vardı. Şişgaya ile Gızılgaya yan yana iki dağdı. Füzuli`ye saldırı olan gün bizim gözlem noktalarına da saldırdılar. Biz bu noktadan ayrıldık, Akburun`da yerleştik. Buraya da beklenmedik bir anda ermeniler saldırdılar. Onların her türlü silahı vardı, fakat bizde sadece makineli tüfekti. 18 kişi aynı yönde çıktık. Ermeniler bizi takip ediyor ve ateş açıyorlardı. Kolumdan yaralandım. Yanımda bir kişi vardı, onunla birlikte kaçıyorduk. O yıkıldı. Başından vurulmuştu. Onun cesedini gördüktün sonra hiçbir şey yapamadım. Ne cesedi götürebildim, ne de kaçabildim.

Ermeniler etrafımızı sarmışlardı. 18 kişiden yedisi vurulmuştu. 11 kişi teslim olduk. Bizi eski gözlem noktalarımıza götürdüler. Orada sabahladık. Sonraysa Hocavend`e götürdüler bizi. Oraya vardığmız zaman bize bir esirin kumandanın arabasını kaçırdığını söylediler. Bizim dördümüzü – Memmedov Anar`ı, Garayev Namig`i, İlgarı ve beni polis binasının bodrum katına saldılar. Diğer 6 kişiyi başka yere götürmüştüler. İlgar bizi kaçırılan arabayla değiştireceklerini söyledi. İlgar`ın anne-babası arabayı Güvenlik Servisi`nden alıp Ağdam`da ermenilere göstermişler, fakat ermeniler bir arabayla 11 kişinin değiştirilemeyeceğini söylemişler.

O gece bizi Şuşa`ya götürdüler. 2 gün hapisanede kaldıktan sonra elden ayaktan düşmüştüm. Yaralıydım ve 10 gün yemek yememiştim. Orada ismi Elman olan bir lezgi vardı. Bana beni öldüreceklerini söyledi. Nezarethane reisinden rica etti ve beni kendiyle demirci dükkanına götürdü. Demiri tutuyordum, o da demiri dövüyordu. Nezarethanenin duvarında delik vardı. Oradan çocukları nasıl dövdüklerini görüyorduk. Elman beni kendisiyle götürmeseydi orada ölürdüm herhalde. Ertesi gün bizleri ayıran zaman bir araba geldi. Arabadan bir kişi indi ve kendisinin 4-5 gence ihtiyacı olduğunu söyledi. Ermeni bize baktı ve “Bunların ölüden bir farkı yok. Çalışamayacaklar.” dedi. Bizi götürmesi için ona yalvardık. Çünkü 2 gün buradan ayrılsaydık kendimizi toparlayacaktık. Bizi götürdü. 1 yıl 1 ay Hasanabat köyünde kaldık.

– Ne iş yapıyordunuz?

– Yaralı olduğum zaman ermeninin inekleri ile ilgileniyordum. Sonra bizi Ağdam`a götürüyorlardı ve orada evleri söküyorduk.

– Dövüyorlarmıydı?

– Bizi nezarethanede çopk dövüyorlardı. Dövülmek sıradan bir şeydi. Bunu sözle anlatmak çok zor.

– Neyi daha çok hatırlıyorsunuz?

– Her gün sağ kalışımı hatırlıyorum. Bir gün daha yaşıyorsak seviniyordum. Eve mektuplar yazıyorduk. Son mektubumda “Öyle bir yerdeyim ki, 1 yıl dayanmışım, ama bana yardım etmezseniz eğer, öleceğim” yazmıştım. Mektubu esirlikten kaçtıktan sonra Berde`den gidip aldım. Aklımda iki şey vardı: Biri kaçmak, diğeri intihar. İkisinden birini yapacaktım.

– Nasıl kaçtınız? Planlımıydı, yaksa ani bir kararla mı yaptınız?

– Köye çalışmaya geldiğimiz zaman yanımızda 3 el bombası götürmeştük. İkisi bendeydi, biri de Valeh`te. Valeh o bombayla kendini patlattı. Diğer iki bombayı bizi Şuşa`ya götürdüklerinde arabada patlatmak için saklıyordum. Şuşa hapisanesi korkutucu bir yerdi.

– Başarılı kaçıştan önce hiç denemişmiydin kaçmayı?

– Defalarca denemiştim. 3-4 kişi geliyorduk. Kaçmayı kararlaştırdık. Son anda biri vaz geçti. Alınmadı. Çocukların hepsini tanıyorduk. Kimin cesaretli olduğunu biliyorduk. kaçmak insanları sıradan bir şeymiş gibi görünebilir, fakat biz ne dersten kaçıyorduk, nede başka yerden. Esirlikten kaçıyorduk. Ölümü göze alıp kaçıyorduk.

KAÇIŞ

Afin`le ben Ağdam`a gidecektik. Anar`ı bizden ayrı saldılar. Ona başka bir iş vermiştiler. Sonra Anar da bize katıldı. İsmi Vahan olan bir ermeni vardı. Bize “Anar gitse döndüktün sonra sabaha kadar çalışacak” dedi. Ne dönmesi ya? Her şey cebimdeydi. Geceden herşeyi hazırladık. O gün yağmur yağıyordu. Afin`e ne yapacağımızı sordum. Beklememizi söyledi. Ağdam`daydık. Taş toplatmıştılar bize. Üstümüzde bekçi vardı. Afin`den yine ne yapacağımızı sordum ve bana yine bekle dedi. ben de sinirlendim. “Eğer kaçacaksak bu işleri niye şu it oğluna yapıyoruz?” dedim. Bekçi bizi duydu. Biz de yemek istediğimizi söyledik. “Yemeğiniz ağacın altında” dedi.

Bekçide makineli tüfek vardı. Yağışta ıslanmasın diye tarktörün vagonunun altında durmuştu. Ben ona taraf gittiğimde vagonun altından çıktı. Anar`ın da geldiğini gördüm. Ona yaklaştığım an elimdeki yemeği attım ve onu kucakladım. Anar yetişti. Silahı çiyninden çıkardı onun. Silahı Afin`e verdik. Ermeninin ellerini bağladık ve onu sakladık. Sonra çalışmaya başladık. Uzaktan bir ermeninin geldiğini gördük. Silahlıydı. Afin`e eğer bize taraf gelirse ateş etmesini söyledik. Bize taraf gelmedi. Sonra bir kamyon geldi. Bana Valodyan`ı sordu. Avluda olduklarını söyledik. Bize çabuk olmamızı söyledi. Gitmek istiyordu. Afin`e ikisini de öldürelim dedim.

Kendime söz vermiştim. Arabaya oturup sonuna dek gidecektim. Ya arabayı patlatacaklardı, ya da kurtulacaktık. Silah sesi geldi. Afin`in ermeniyi öldürdüğünü sandım. Ermeninin Afin`in elinden silahı almaya çalıştığını gördüm. Taşla boynundan vurdum. Bir şey olmadı. Sonra arkasından tuttum ve elimi ağzına saldım. Ermeni ne yapacağını şaşırmıştı. Onu yere yatırdık ve Afin`e vurmasını söyledim. Afin de onu başından vurdu…

Afin`e diğer ermeniyi de öldürmesini söyledim. Arabaya oturdum. Yağmur yağıyordu. Kamyonu Novruzlu köyüne kadar sürdüm. Orada başka çalışanlar da vardı. Kamyonun rengi sarıydı. Orada başka askerlerin de olduğunu görüp gitmedim. Buradan arabayla geçmek mümkün olmayacaktı. Bekledik.

Kasım ayıydı. Su buz gibiydi. Afin suyla gidebileceğimizi söyledi. Hava karardıktan sonra suya girdik. Korku başka bir şey. Suyun soğuk olduğunu bile hissetmedim. Afin elinde silahla önde gitmeye başladı. Ortada bendim, arkada da Anar. Karanlık, gece, yağmur da yağıyor. Kaçmış olmasaydık romantik bir havaydı diyebilirdim. Anar gelip bana yetişti. Afin`in silahı götürüp gittiğini dedim. Koşarak Afin`e yetiştim. Çok zorlukla kendi tarafımıza geçmiştik, kendi askerlerimizin bizi öldüreceklerinden korktuk. Neyse.. Çaydan çıktık, kimse görmedi bizi. Köye gittik.

Şoktaydım. Kendime diyordum ki, arabaya binip eve gideceğim ve “Ben geldim” diyeceğim. Fakat hemen eve gidemedim. Her tarafımız su ve pislik içerisindeydi. Üstümüzü çıkarıp kuruttuk.

Ne zulümler gördük bu bir yılda. Her gün dövüyorlardı. Nasıl oldu da sağ kurtulduk bilmiyorum. İnsan her şeye katlanabiliyormuş meğer…

Sehavet Memmed

Çeviri: Agil Bekir