Nazım Hikmet “Kıçım ağrıyor” sözlerine neden şaşırdı

Dünyaca ünlü Azerbaycanlı yazar Cengiz Hüseyinov, `Geçmiştekilerin elini sıkarken` kitabında (Moskova, 2009) Nazım Hikmet`le ilgili hangi anılarına yer verdi.

Nazım`ın Moskova`ya gelişinden sonra Moskova Devlet Üniversitesi öğrencileriyle ilk buluşmasına akciğerlerimdeki soğuk alınganlığından dolayı katılamamıştım.

Şark dilleri bölümünün Türkolog  olmaya hazırlanan öğrencisi Larisa Lebedeva şairin şiirlerini Türkçe okuyarak onu çok mutlu etmişti…

Nazım vatan özlemini Bakü`ye gitmekle gideriyordu: 1920`li yıllarda ünlü Şark Halklarının Komünist Üniversitesi`nde okurken Bakü`ye gidiyordu ve ilk kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü`nün Bakü`de çıkmasıyla övünüyordu.

Sert havanın yumuşamaya başladığı yıllardan (1950`lilerin ortalarından başlayarak-M.A.) yazarlarla ilgili sık sık törenler yapılırken Nazım`la birlikte defalarca Bakü`ye gitme fırsatını bulmuştum.

Kendini adeta İstanbul`da hissettiğini ve şiirin, sözün içinde nasıl bir sevinçle yüzdüğünü görmüştüm.

SALONDA PATLAMA YAŞANIYORDU

O zaman resmi toplantılar Rusça yapılırken kürsüye bu uzun boylu, mavi gözlü, yakışıklı erkek çıkarak konuşmasına “Aziz kardeşlerim!” diye başladığında salonda anında patlama yaşanıyor ve Rusça’nın hakim olduğu bir ortamda onun Türkçe telaffuz ettiği her kelimeden sonra alkışlar kopuyordu.

Yazarlar Birliği toplantılarında da Nazım kısa konuşuyordu, kendisiyle ilgili “Gelecek, güneş ışını gibi bir saniyeliğine parlayacak, birkaç yetenekli kelime telaffuz edecek ve kaybolup gidecek” deniliyordu…

Bakü`deki konuşmalarında onun ibareleri kısa, sıcak ve içten oluyordu.

Biz Türklere ve Türkçe’ye bayılıyorduk…

Bakü`ye son gidişlerimizin birinin amacı Mirza Ali Ekper Sabir`in (Şark aydınlanmasının en büyük şahsiyetlerinden biri-M.A.) 100. Doğum yılı kutlamalarına  katılmaktı.

Nazım Hikmet`in Sabir`le ilgili kaleme aldığı makalesi vardır:

”Bize ders almamız gereken iki şeyi öğretmiştir:

Erkekliği, kahramanlığı, korkmazlığı.

Halkı geriye götüren olaylara karşı acımasız mücadele etmeyi…

Azerbaycanlıların Sabir gibi bir şairlerinin olması mükemmel bir şeydir”

Hikmet bizim edebiyatımızın başka bir büyük ustası Celil Mehmetkuluzade`yle ilgili düzenlenen toplantılara da katılmıştı.

Mehmetkuluzade gibi bir yazarı ve şahsiyeti Türkiye`nin tanımamasına hayret ediyorum.

Azerbaycan edeviyatında `Proleterya şiiri`nin yaratıcısı Süleyman Rüstem`in 1920`lerde Moskova`da Nazım`la yaşadığı bir olay da bize ilginç gelmişti.

Süleyman Rüstem olayı şu şekilde anlatmıştı:

“ŞAŞKINLIKLA BANA BAKTI”

“Nazım`la Moskova`da sokakta yürürken ben kendisine: ”Nazım, kıçım ağrıyor” dedim.

Kendisi şaşkınlık içinde bana baktı.

Biraz geçtikten sonra yeniden “Nazım kıçım çok ağrıyor” dedim.

Nazım şaşkınlık içinde bana bakarak susuyordu.

Ancak ardından ağzımı kapatmaya bile fırsat tanımadan bana saldırdı:

”Utanmıyor musun? Hem erkeksin ve hem de böyle sözler telaffuz ediyorsun.”

Anlayamıyordum, sözlerimin nesi garipti, gerçekten bacağım ağrıyordu.

Bir anda kahkahaya boğuldu: “Kıç”, Türkçe “Göt” anlamını taşıyormuş ve “Götüm  ağrıyor” demem Nazım`a farklı gelmiştir.”

Peredelkino`da yaşamaya başlamamdan bu yana Türkiye`den gelenlere Nazım`la ilgili rehberlik yapıyorum.

Peredelkino`da Nazım`ın Kafkasya cinsi kocaman, güçlü, sağlıklı, atak bir köpeği vardı.

Doktor hanımın giderken köpeği satmasına rağmen yeni yerinde köpek defalarca ipini kopararak geri gelmiş, boş yazlığı korumuş, bazen ise Peredelkino`da başıboş dolaşarak hepimizi korkuya salmıştı.

Gelip köpeğini alması için Nazım`ı aramışlardı.

Hemen gelen şairin köpekle konuşmasını aynen, noktasına-virgülüne dokunmadan aktarıyorum.

Şair uzun-uzun Karabaş`tan özür diledi:

-Bağışla Karabaş, şehirle kıyaslayarak burada sana daha iyi olacağını düşünmüştüm.

Sadık olduğu sahibine daralan köpek kafasını çevirdi.

-Seni burada satacaklarını bilmiyordum, affet.

Köpeğin gözünde keder vardı.

-Sana burada kötü olacağını bilseydim, kendimle alıp götürmez miydim Karabaş?

Köpeğin acısı geçmiyordu, yere uzanmış durumda sahibinin bakışlarına yanıt vermiyordu.

-Bana kızmaman gerekir, şerefimle söylüyorum ki, bilmemişim, affet!”

“SU VERMEYİ UNUTMAYIN”

O  anda konuşmanın tamamını dinleyen ve Nazım`ın köpeği orada bırakmayıp Moskova`ya götüreceğini anlayan Yaratıcılık Evi kütüphanecisi, ”Nazım, siz ona su vermeyi hep unuttuğunuz için nerede geldi su içiyordu. Lütfen, şehirde köpeğe su vermeyi unutmayın” dedi.

“Ben ona sadece su değil kahve de vereceğim, Türk kahvesi yapacağım” diye Nazım yanıtladı. Ve o anda köpek Nazım`a yaklaşarak pençelerini omzuna koydu, affetti, barıştı ve Nazım köpeği Moskova`ya götürdü.

Üçümüz oturuyoruz:

Mehti Hüseyin (Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı-M.A.), Nazım ve ben.

Nazım Moskova`daki öğrencilik yıllarını anlatıyordu:

”Futbol kulüplerinin sayısı kadar edebiyat cemiyetleri vardı ancak aralarındaki fark futbol takımlarının vefakar seyircilerinin olması, okurların ise sık sık sevdiği yazarlardan vazgeçmesiydi.”

“DİZİN TİTREMESİN TÜRK”

8 Mart 1923`te Mayakovski bir müzedeki edebiyat gecesine başkanlık yaparken Nazım da söz almıştır.

Konuşma öncesinde telaşlanan Nazım`a, Mayakovski, ”Dizin titremesin Türk, zaten kimse anlamayacak, istediğin gibi şiirini okuyabilirsin” demişti.

Hayattayken Nazım`la son buluşmalarımdan biri (ölümüne az kalmıştı) Mehti Hüseyin`in `Moskova` otelindeki odasında gerçekleşti.

Gece beni arayan Mehti, Türkiye`den şimdi döndüğünü, zamanının olmadığını, yarın Bakü`ye uçacağını söyleyerek yarın sabahtan otele gelmemi istedi…

Mehti`nin odasına girince Nazım Hikmet`i gördüm.

Kendisine kapalı olan Türkiye`yle ilgili öyküleri dinlerken Mehti sevincini saklayamıyordu, mutluydu, gözlerinden memnuniyet okunuyordu, Türkiye`yi ziyaret etmiş ilk Azerbaycanlı yazardı, heyecanla konuşuyordu, masanın üstüne Mehti`nin getirdiği gazeteler, dergiler, kitaplar serpilmişti ve dinlerken Nazım kah birine, kah ötekine bakıyordu… Ve okuması için bazılarını bir süreliğine kendisine vermesini Mehti`ten rica etti: ”Ben sana hemen iade edeceğim.”

Mehti`nin yüzündeki sevinç sönerek yerini azaba bırakıyor.

DALGINLIKTAN GÖZLÜĞÜNÜ BIRAKTI

Hiç kimseden hele Nazım`dan asla hiçbir şeyi esirgemeyen Mehti getirdiği şeyleri veremeyeceğini ifade ediyor: ”Bağışla, daha sonra gezi notlarımı kaleme alacağım için onlar çok önemlidir, Rusça çıkacak.”

Mehti Hüseyin`in gezi notları `Türkiye`de bir ay ve bir gün` başlığı altında Nazım`ın ölümünden sonra `Noviy Mir` dergisinin 1964 yılı Şubat sayısında çıktı.

Kendisinin 1965`de hayatını kaybetmesinden az önce vedalaşan Nazım otelden ayrılırken dalgınlıktan gözlüğünü bırakıp gitmişti.

Mehti Hüseyin ise Nazım`ın isteğini yerine getirememesinden dolayı üzgündü…

“Gözlüğü al”- o, yorgun halde dedi,- “kendisine verirsin…”

20 Nisan 1929 Bakü doğumlu Cengiz Hüseyinov yirmi yaşına kadar Bakü`de, 1949-2013 yılları arasında Moskova`da yaşadıktan sonra İsrail`in Kudüs kentine yerleşti.

Eserleri otuzun üzerinde dile çevrilen Cengiz Hüseyinov son romanını iki ay önce bitirerek daha bir eserinin  üzerinde çalışmaya başladı.

Prof. Dr .Cengiz Hüseyinov uzun süre M. V. Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi`nde ders vermiştir.

Odatv olarak çağdaş dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Cengiz Hüseyinov`u kutluyor, uzun ve sağlıklı ömür diliyoruz.