Donald Trump, ABD’nin başkanlık koltuğuna resmen oturuyor. Trump’ın başkanlığına ilişkin en çok merak edilen konuların başında, dış politikasının nasıl şekilleneceği var. Dış politika ekibine farklı ekollerden gelen, çoğu deneyimsiz kişileri atayan Trump, diplomasiye de şirket yönetir gibi yaklaşabilir.
Bu konsey, ABD’nin yalnızca ulusal güvenliğini değil, dış politikasını da belirliyor. Toplantıya, Başkan, Başkan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Maliye Bakanı ve Başkan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı katılıyor, gerektiğinde diğer bakanlar ve bürokratlar davet ediliyor.
Merak konusu
Bu toplantının bugünlerde ayrı bir merak konusu haline gelmesinin birkaç nedeni var: Trump’ın nasıl bir dış politika izleyeceğinin ipuçları olmasına rağmen aslında tam olarak netlik kazanmaması, bu toplantılara katılacak olan ekibin dış politikadaki deneyimsizliği ve farklı ekollerden gelmeleri nedeniyle uyumlu davranıp davranamayacakları.
Bütün bu nedenler; hem Trump’ın başkanlık döneminden umutlu olanlar, hem de Trump’ın özellikle dış politikada hata yapmasının kaçınılmaz olduğunu düşünenler tarafından yakından takip edilecek.
Bazı Cumhuriyetçiler, Trump’ı, diplomaside yetersiz diye istemedi
Henüz ön seçim süreci yaşanırken, partisi Cumhuriyetçi Parti’nin dış politika ve ulusal güvenlik konularında çalışan yaklaşık yüz ismi, Trump’ın başkan olmaya ehliyetli olmadığını belirten bir açık mektup yayınlamışlardı. Hatta, George W. Bush döneminde Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığı yapan Condolezze Rice, Trump’ın yarıştan çekilmesi gerektiğini savunmuştu. Trump ise bu eleştirileri, “Başarısız ve gücü paylaşmak istemeyen Washington elitlerinin çabası” olarak nitelendirmişti.
İşte, Trump ekibiyle birlikte bir yandan ABD’nin dış politikasına yön verirken, bir yandan da kendi deyimiyle, “Başarısız ve gücü paylaşmak istemeyen Washington elitlerine” karşı rüştünü ispatlamaya çalışacak.
Deneyimleri çok değil
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde dünya siyasetini ilgilendiren konularda karar alacak olan bu ekibin en belirgin özelliklerinden biri, diplomasi konusundaki deneyimsizlikleri.
Ne emlak krallığından kaynaklanan zenginliğiyle ünlü Trump’ın, ne de yardımcısı eski Vali Mike Pence’in dış politika deneyimi var. Üstelik, her ne kadar Trump, ABD’nin Irak’ı işgalinin Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırdığını düşündüğünü defalarca söylese de yardımcısı Pence, Irak işgalini kuvvetli bir biçimde desteklemişti.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nin diğer önemli üyeleri, Başkan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn ve Savunma Bakanı James Mattis, daha deneyimli sayılabilirler ancak onlar da emekli general. Deneyimleri ise, diplomasiden ve dış politikadan çok, karar alıcıların emirlerini yerine getirme üzerine kurulu. Üstelik, Foreign Policy dergisinde 14 Aralık 2016’da yayınlanan bir makaleye göre, Trump’ın ekibine ilk girenlerden biri olan Flynn, kabinede ilkesel olarak askeri anlamda kendisinden daha yüksek rütbede birini istemedi, bu gerekçeyle Mattis’in atanmasına da karşı çıktı ama Trump bu itirazı dikkate almadı.
CIA Başkanı Mike Pompeo da asker kökenli ama, uzun yıllarını ABD Temsilciler Meclisi’nde istihbarat örgütlerini denetleyen komitede geçirdi. Bu komitede yabancı devlet başkanlarının dinlenmesi gerektiğini açıkça savundu. Bunun da diplomasi deneyimi olduğunu söylemek zor.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nin diğer kilit ismi Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un diplomasi olmasa da pazarlık ve iş bağlama deneyimi var. Zira, Tillerson petrol firması Exxon’un CEO’suydu ama onun sınırlı deneyimi de ikili ilişkiler üzerine kurulu, çok yönlü anlaşmalar üzerine değil.
Trump: Önce Amerika
Trump’ın seçim sloganlarından biri, “Önce Amerika” idi. Trump’a göre, ABD’nin güç kaybetmesinin temel nedeni diğer ülkelerin ABD’yi kullanmasıydı.
Örneğin, ABD, NATO aracılığıyla Avrupa’nın güvenliğini sağlıyor, NATO’nun ekonomik yükünü çekiyor ama müttefiklerin bir çoğu söz konusu NATO olunca ellerini ceplerini atmıyorlardı:
“Avrupa ve Asya’ya güçlü bir savunma sağlamak için zaman içerisinde uçak, füze, gemi ve teçhizata trilyonlarca dolar harcadık. Savunduğumuz ülkeler bu savunmanın bedelini ödemeli. Eğer ödemiyorlarsa, bırakalım kendi kendilerini savunsunlar.”
Trump’a göre, ABD yaptığı ticaret anlaşmaları nedeniyle de zarar ediyordu, çünkü başka ülkelere ticari ayrıcalıklar tanıyor ama benzer ayrıcalıklarından kendisini faydalanamıyordu.
Örneğin, Çin ile yapılan anlaşmalara ilişkin Trump şöyle söylemişti:
“Çin, güce saygı duyar. Bizden ekonomik anlamda faydalanmalarına izin vererek tüm saygılarını kaybettik. Çin ile aramızda büyük bir ticaret açığı var. Hızla dengelemenin yolunu bulmamız gereken bir açık.”
Özetle Trump’a göre, ABD’nin dünya düzenini korumak ve başka ülkelerin güvenliğini sağlamak karşılığında aldıkları çok azdı, oysa dostlar da düşmanlar da ABD’nin hizmetlerinin bedelini ödemeliydi. Yani Trump, dış politikada muhatabı kim olursa olsun şu soruyu sormaya hazırlandığının sinyallerini verdi:
“Karşılığında ne vereceksiniz? Bundan ABD’nin ekonomik çıkarı ne olacak?”
“Radikal İslâm asıl tehlike” diye düşünenler
Trump’ın pragmatik ve kısmen de izalosyoncu fikirlerine karşın, partisi Cumhuriyetçiler içinde temel sorunu “radikal İslâm” olarak tanımlayan ve buna karşı kıyasıya bir mücadele verilmesini gerektiğini iddia edenler var. Trump’ın ekibinde bu ekolün temsilcileri bulunuyor, başta da Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn var.
Örneğin Flynn, Ağustos 2016’da yaptığı bir konuşmada, “Tıpkı faşizm, Nazizm, komünizm ve emperyalizm gibi yeni bir izm ile karşı karşıyayız; İslâmizm ile. Bu gezegende yaşayan 1,7 milyar insanın içindeki kesilip atılması gereken kötü huylu kanserle” demişti. Bu ekol, İran’ın etki alanının genişlemesinden de endişe duyuyor. Trump’ın dış politika önceliklerinden birini IŞİD ile savaşmak olarak belirlemesi, İran karşıtı söylemleri, bu ekolü, “Önce Amerika” ekolü ile yakınlaştırıyor. Ancak Cumhuriyetçilerin içindeki bu ekol, Rusya’nın da dengelenmesi gereken bir güç olduğunu düşünüyorlar.
Gelenekçiler
Rusya’nın sınırlandırılması gerektiğini düşünenler, dış politikaya din temelli olarak bakanlar değil yalnızca. Cumhuriyetçiler içinde, Trump’ın aksine NATO’nun ve NATO’daki müttefiklik ilişkilerinin hâlâ önemli olduğunu düşünen geleneksel bir ekol de var. Bu ekol, Trump’ın aksine, ABD’nın ülke dışındaki askeri varlığını koruması gerektiğini de savunuyor. Bu ekolün önemli temsilcilerinden biri de Savunma Bakanlığı görevini yürütecek olan James Mattis.
Mattis, Başkan tarafından aday gösterilen bakanların onay almak için Senato’nun sorularını yanıtlamak zorunda olduğu oturumda, “Rusya ile iyi ilişkiler yük değil, avantaj” diyen Trump’ın aksine, Rusya’nın ABD için tehdit olduğunu söyledi:
“Rusya, Kırım’ı ele geçirerek, Doğu Ukrayna’da ayrılıkçıları destekleyerek, aralarında NATO müttefiklerimizin de olduğu sınır komşuları üzerine baskı kurarak ve Suriye Devlet Başkanı Esed’i destekleyerek stratejik rakibimiz olmayı seçti.”
Mattis, aynı oturumda, “Rusya ile ilişki kurmaya karşı değilim ancak gerçekçi olmak gerekirse, işbirliği yapabileceğimiz alanların sayısı azalırken, çatışacağımız alanların sayısı artıyor” demişti.
Trump’ın ince denge hesapları
Her ne kadar Trump da, Müslüman göçmenlere kısıtlama getirmekten söz edecek kadar din temelli yaklaşım sergileyen ekole yakın dursa da, yine de pragmatist davranmayı tercih ediyor. Din temelli ekolün, kendisini ideolojik ve radikal kararlar almaya zorlayabileceğinden endişe ediyor. Fakat bununla birlikte, geleneksel ekolü de, kendisini frenleyecek ve istediği değişiklikleri yapmasına engel olacak ekol olarak değerlendiriyor. Bununla birlikte, parti içi dengelerin yanı sıra, bu iki ekolün de birbirini dengeleyerek, Trump’ın işini kolaylaştırma ihtimali de var. Trump’ın, tıpkı şirket yönetir gibi, farklı düşünceleri çarpıştırarak, ortaya çıkacak en iyi gözüken seçeneği uygulama yöntemini tercih edebileceği de beklentiler arasında.
Eğer Trump, şirket yönetir gibi dış politika yönetecekse, Exxon’un eski CEO’su gayet iyi bir Dışişleri Bakanı olarak görülebilir. Tillerson, dış politikaya din temelli yaklaşanlara uzak, gelenekselci ekibe daha yakın bir isim ama Rusya karşıtı değil. Rusya’ya yönelik yaptırımların sonuç vermediğini düşünüyor. İş çevresinden geldiği için, tıpkı Trump gibi, sorunları ekonomik perspektiften görmeye alışık ve önce Amerika sloganına uyum sağlayabilecek biri.
Fakat dış politikanın, şirket yönetmeye benzemeyebileceği de, Trump’ın izleyeceği politikalardan endişe duyanların, endişelerini derinleştirmiyor değil.
kaynak: Aljazeera
Tr.Yeniçağ.Az