“Türk bir kavmin değil, bir medeniyetin adıdır” – Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan

Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

“Aziz milletim, değerli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli misafirlerimiz, sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Bu hafta yine çarşamba günü gerçekleştirdiğimiz Grup Toplantımızın, partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Dün Cumhuriyetimizin kuruluşunun 96’ncı yıldönümünü, milletimizle ve dostlarımızla birlikte coşkuyla kutladık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İstiklal Harbimizin tüm kahramanlarını, ilk günden bugüne kadar Büyük Millet Meclisimizde görev yapan tüm milletvekillerimizi, ülkemize hizmet etmiş herkesi tazimle yad ediyorum. Vatanımızın bekası için canlarını feda eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Halen sınırlarımız içinde ve dışında, ülkemizin güvenliği, milletimizin geleceği için fedakarca görev yapan güvenlik güçlerimize ve diğer kamu personelimize şükranlarımı sunuyorum. Binlerce yıllık tarih yolculuğumuzdaki son devletimiz olan Cumhuriyetimizi yaşatmak ve daha ileriye taşımak için gayret gösteren, emek veren, ter döken herkese teşekkür ediyorum.

AK Parti olarak, hem Meclis’te hem hükümette yaptığımız çalışmalarla, ülkemize Cumhuriyet tarihinin tamamında yapılanlardan katbekat daha fazla eser, hizmet, yatırım kazandırdık. Bunun için Cumhuriyet Bayramlarını, sadece sözle ve resmi törenle kutlamakla kalmadık, eserlerimizin açılışıyla birer hizmet şölenine çevirdik.

Marmaray’ı bundan 6 yıl önce bir 29 Ekim günü hizmete açtık. Bugüne kadar Marmaray’dan geçen yolcu sayısı 403 milyonu buldu. Bundan 3 yıl önceki 29 Ekim’de de Başkentimizin gurur abidelerinden olan Yüksek Hızlı Tren Gar Binası’nı hizmete aldık.

Geçtiğimiz yılın 29 Ekim’inde de, Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımlarından biri olan İstanbul Havalimanının resmi açılışını yaptık. İstanbul Havalimanını da, tam kapasiteyle çalışmaya başladığı Nisan ayından beri 41 milyon yolcu kullandı.

Cumhuriyete, birilerinin yıllardır yapageldiği gibi buram buram özenti kokan saçmalıklarla değil, işte böyle ülkeye ve millete en büyük hizmetleri kazandırarak layık olunur. İnşallah Cumhuriyetimize en büyük hizmetimiz de, ülkemizi 2023 hedeflerimize ulaştırmak olacaktır.

Son 6 yıldır ardı ardına yaşadığımız saldırılar sebebiyle, kimi alanlardaki rakamların gerçekleşmesi sonraki yıllara kaymış olsa da, 2023 hedeflerimize sıkı sıkıya bağlıyız. Evlatlarımıza bırakacağımız en büyük mirasın, onlara 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri bir ülke teslim etmek olduğuna inanıyoruz.

Allah’ın izniyle Türkiye, önündeki psikolojik ve fiziki bariyerleri yıkmıştır. Bugün artık karşımızda kendine güvenen, tarihinden güç alan, milleti ve devletiyle aynı ideallere kenetlenmiş bir ülke vardır. Dün adeta yok sayılan, sadece kendine bahşedilen sınırlar içinde hareket eden bir ülke görünümünden, bugün küresel düzeyde oyun kuran bir devlet haline geldik.

Üç-beş milyar dolarlık manipülasyonlarla ekonomimizin çökertildiği, üç-beş kontra hamleyle siyasetimizin dize getirildiği, üç-beş terör eylemiyle ülkemizin hizaya sokulduğu günler, hamdolsun geride kaldı. Artık, her alanda kendi iradesini ortaya koyabilen, gerektiğinde 7 düvele meydan okuyabilen bir Türkiye var.

Yıllarca hep tek bir yöne bakmaktan boynu ağrıyan Türkiye, nihayet 360 derece görüş açısına sahip bir ülke haline geldi. Bu noktaya, milletimizle birlikte verdiğimiz 17 yıllık mücadelenin sonunda ulaşabildik. Siyasette ve yönetimde, “millete rağmen” değil, “milletle birlikte” hareket etmeyi prensip edinen bir anlayışın hakim olması halinde Türkiye’nin neler yapabileceğini gösterdik. İnşallah hep birlikte çok daha fazlasını da başaracağız.

Elbette bugüne kolay gelmedik. Hem ülkenin yöneticileri olarak bizler hem de en büyük güç ve moral kaynağımız olan milletimiz çok büyük bedeller ödedi. Vesayet odaklarının direnişinden darbe teşebbüslerine, terör saldırılarından sınırlarımızın tacizine, uluslararası alanda köşeye sıkıştırılma gayretlerinden milli birlik ve beraberliğimize yönelik tuzaklara kadar pek çok badireyle yüzleştik.

Tüm bu süreçte sadece Rabbimizden yardım istedik, sadece milletimize güvendik. Hamdolsun başımızı yere eğecek, yüzümüzü kızartacak, bizi güçsüz bırakacak, hezimete uğratacak hiçbir durumla karşı karşıya kalmadık.

Girdiğimiz her mücadelede, Rabbimizin yardımını da, milletimizin desteğini de hep yanımızda bulduk. Biz de, başarılarımıza güvenerek kibre kapılmadan, kerameti kendimizde görmeden, dik durduk ama diklenmedik. Zaferle değil seferle mükellef olduğumuzun bilinciyle, hep daha çok çalıştık, daha çok gayret gösterdik, daha çok dua ettik, daha çok milletimizle bütünleştik.

Eksiklerimiz, hatta hatalarımız elbette olmuştur. Ama art niyetimiz, içten pazarlığımız, korkumuz asla olmadı. Şartlara, rakiplere veya düşmanlara değil, sadece Rabbimize teslim olduk, sadece milletimize tabi olduk.

En karanlık gecenin bile bir sabahı olduğu gerçeğini asla unutmadık. Bu hakikatin en çarpıcı örneğini 15 Temmuz gecesi yaşadık. Sadece 16 saat. 16 saatin sonunda elhamdülillah darbecilere gereken dersi o gece vermiş olduk. FETÖ’cü teröristler uçaklarıyla, helikopterleriyle, tanklarıyla, silahlarıyla gecenin karanlığında üzerimize geldiğinde, milletimizle birlikte direndik ve sabahın ilk ışıklarıyla beraber zafere ulaştık. Ama nasıl oldu bu? O tankların altına kendini atan milletimizle, o tankların üzerine çıkan milletimizle oldu, tüm bunlarla beraber Rabbim de zaferi nasip etti.

Ülkemizin her meselesinde bu anlayışla, bu kararlılıkla, bu cesaretle hareket ettik. Türkiye’yi, Suriye gibi, Irak gibi, Libya gibi yapabileceklerini sananlara cevabımızı, inlerine girerek, güvendikleri dağları başlarına yıkarak verdik.

Eğer ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar karşısında eski Türkiye refleksleriyle hareket etseydik, inanın bana, çok büyük bir felaketi yaşıyor olurduk. Şayet bugün boynumuzda esaret zinciriyle, yıkıntıların karşısında halimize ağlıyor durumda değilsek, bunu milletimizle birlikte ortaya koyduğumuz o büyük direniş ve yeniden şahlanış iradesine borçluyuz.

Her ne kadar birileri hala Türkiye’nin verdiği bu büyük mücadelenin farkında değilse de, milletimiz olup biteni görüyor ve hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Evet, Türkiye yeni bir İstiklal Harbi veriyor ve hamdolsun zafere doğru adım adım yürüyor. Bu büyük mücadelenin başarısı için önce AK Parti olarak bizim kendi birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirmemiz gerekiyor.

Aynı şekilde, milletimizle birlikte bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız. Türkiye’nin en büyük gücü işte bunu başarabiliyor olmasıdır. Şu gerçeğin sayısız örneğini gördük. Biz kendi içimizde birliğimizi ve beraberliğimizi sağlam tuttuğumuzda, sahada ve masada sözümüzü dinletebiliyoruz.

Ekonomimizin de, savunma sanayimizin de, ticaretimizin de, ihracatımızın da, istihdamımızın da başarısı, buna bağlıdır. Siyasi tercihi, kökeni, inancı, meşrebi ne olursa olsun, büyük ve güçlü Türkiye mücadelemizde bize destek veren milletimizin her bir ferdine, dünyanın dört bir yanındaki dostlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Yaşadığımız dönemin ehemmiyeti, bizi, iç siyasetteki gaflet ve dalalet ürünü kimi sataşmalardan, iftiralardan, hezeyanlardan uzak durmaya mecbur bırakıyor. Elbette densizlik düzeyine varan söz ve davranışlara, ilgili arkadaşlarımız gereken cevabı veriyorlar, verecekler. Ama biz, tüm vaktimizi, enerjimizi ve konsantrasyonumuzu, ülkemizi bu fırtınadan sağ-salim bir şekilde çıkarmak için teksif ediyoruz.

Biz milletimize sorumluluğumuzu en güzel şekilde yerine getirmenin gayretindeyiz. Biz, Türkiye’yi hayalleri ve hedefleriyle kucaklaştırmanın derdindeyiz. Buradaki her bir arkadaşımız da, bulunduğu yerde işini en güzel, en verimli, en samimi şekilde yürüterek, bu mücadeleye destek olacaktır.

Meclis grubumuz olarak sizlerden ricam da, komisyon ve genel kurul gündemindeki kanun çalışmalarını, en küçük bir boşluğa ve hataya yer vermeyecek şekilde hassasiyetle yürütmenizdir. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Tabii buraya bir parantez açıyorum. Parlamento çalışmalarınızda lütfen karar-yeter sayısı noktasında grubumuzu darda, zorda bırakmayın.

Türkiye, sadece 81 vilayetten ve artık 82 milyona ulaşmış olan vatandaşlarından ibaret bir ülke değildir. Geçmişte yıllarca bizi kendi içimize hapsederek ve kendi içimizde kavga ettirerek, hem medeniyet, hem tarih misyonumuzdan uzak tuttular. AK Parti’nin Türkiye’ye belki de en büyük hizmeti, işte bu kısırdöngüyü kırmış olmasıdır.

Milletimizi yeniden kadim geçmişiyle buluşturmayı ve büyük hedeflere sahip bir vizyon kazandırmayı başardık. Artık hiç kimse, Türkiye deyince Edirne ile Kars, Sinop ile Hatay arasında sınırlı bir coğrafyayı anlamıyor. Bu sadece devletimizin resmi sınırıdır. Gönüllerimizin sınırları ise neredeyse tüm dünyayı kucaklayacak genişliğe sahiptir.

Ecdadımızın asırlar boyunca 3 kıta 7 iklimi yönettiği Topkapı Sarayının Bab-ı Hümayun Kapısının yanı başında aynen şöyle yazıyor: “Ye’vi ileyhi küllü mazlumîn”… Yani, “Bütün mazlumlar ona sığınır”…

Kime? Osmanlı’ya. Kapısı çalınacak olan yer neresi? Topkapı… Bu söz, medeniyetimizin ve tarihimizin insana, dünyaya, hayata bakışının en sarih ifadesidir. Yeni Zelanda’da cami basıp katliam yapan alçağın silahına kazıdığı sembollere baktığımızda ise tam tersi bir zihniyet karşımıza çıkıyor. Bu anlayışın yücelttiği isimlerin neredeyse tamamı, dönemlerinin katilleri olduğu halde zalimler tarafından sembolleştirilmiş kişilerdir.

Halbuki bizim ecdadımız, asırlarca idaresi ve nüfuzu altında kalan on milyonlarca kilometrekarelik coğrafyayı “Bütün mazlumlar ona sığınır” anlayışıyla yönetmiştir. İspanya’daki Yahudilerden Rusya’daki muhaliflere, Kafkasya ve Balkanlardaki masumlardan, Afrika’daki gariplere kadar herkes başı dara düştüğünde buraya sığınmıştır.

İstiklal Harbimizi verirken, bu coğrafyanın tamamından maddi ve manevi destek aldık. Bugün Osmanlı coğrafyasının neresine gidersiniz gidin, “Türk” dendiğinde insanların gözlerinde bir sevgi, saygı, muhabbet ışıltısı görürsünüz. Hatta, bu coğrafyaların elimizden çıktığı dönemlerde milletimize husumet besleyenler dahi şimdi bizi muhabbet dolu bir şekilde karşılıyor.

Bu büyük coğrafyada ‘Türk’ bir kavmin değil, bir medeniyetin adıdır. Bunun için her fırsatta Türkiye diyoruz, Türk Milleti diyoruz. Biz de bugün, işte bu büyük medeniyeti yeniden ayağa kaldırmanın, yeniden tüm dünyada özlemle beklenen hale getirmenin çabası içindeyiz. Dün olduğu gibi bugün de, kalbimizi ve imkanlarımızı, rengine, diline, inancına, fikrine-zikrine bakmadan tüm mazlumlara açıyoruz.

Peki, karşı cenahta durum nedir? Barış Pınarı Harekatımızla bir kez daha gördük ki karşımızdakiler, bir asır önce, iki asır önce ne hissediyorlarsa onu hissediyor, ne yapıyorlarsa onu yapıyorlar. Görünüşte ne kadar medeni, ne kadar zengin, ne kadar gelişmiş olurlarsa olsun, içlerindeki kini, nefreti, ilkelliği her fırsatta ortaya koyuyorlar. Değişen bir şey yok.

Bakınız, Barış Pınarı Harekatı başladığından beri, yurt dışında, bilhassa da Avrupa’da, terör örgütü mensupları tarafından ülkemiz aleyhine 700’e yakın eylem gerçekleştirildi. Bu eylemlerde 79’u doğrudan bayrağımıza, misyonlarımıza, camilerimize, derneklerimize veya vatandaşlarımıza yönelik şiddet içeriyordu. Gerçekleştirilen saldırılarda 36 insanımız yaralandı. Yine bu saldırılarda ülkemize veya vatandaşlarımıza ait pek çok bina, araç, işyeri zarar gördü.

Üstelik terör örgütü yandaşları bu saldırılarını, Avrupa devletlerinin siyasi ve fiili himayesinde gerçekleştiriyor. Terör örgütü yandaşları vatandaşlarımızı hedef alırken, o ülkelerin emniyet güçleri masumları korumak yerine, ellerini-kollarını tutarak, karşı tarafın daha rahatça hareket etmesini sağlıyor.

Türkiye lehine en küçük bir söze ve davranışa izin vermeyenler, kendi ülkelerinin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’nın sembollerinin sokaklarında dolaştırılması için her türlü kolaylığı gösteriyor.

Buradan bir kez daha Avrupa başta olmak üzere, terör örgütlerini destekleyen ülkelere sesleniyorum: Yanlış yapıyorsunuz. Bugün kendi ellerinizle beslediğiniz terör yılanı, eninde sonunda dönüp sizi de ısıracaktır bunu böyle biliniz. Sokaklarınızda bombalar patlamaya, teröristlerin silahları ölüm kusmaya, vandallar etrafı yakıp yıkmaya başladığında, yaptığınız yanlışı elbette anlayacaksınız. Ama iş işten geçmiş olacak. Gelin, yol yakınken bu yanlıştan dönün.

Sırf bir beladan kurtulmak için, ülkenizden içi silah dolu çantayla uçağa binip ayrılan teröristlere dahi yıllarca göz yumduğunuzu biliyoruz. Size isimlerini bildirdiğimiz teröristler konusunda hiçbir işlem yürütmediğinizi de biliyoruz. Şimdi de kendi vatandaşınız olan teröristleri teslim almamak için kıvrandığınızı da biliyoruz. Alamazlar, çünkü bu biraz da karakter meselesi. Böyle yaparak, aslında kendi geleceklerini tehlikeye atıyorlar.

Biz Türkiye olarak, her türlü terörün ve teröristin üstesinden, Allah’ın izniyle bir şekilde geliriz. Çünkü biz yaşadığımız coğrafyada bin yıldır kesintisiz bir mücadele içindeyiz. Ama bunlar bunu başaramaz. Bunlarda bunu yapacak yürek de yok, tecrübe de yok, irade de yok. Bunlar sadece sömürmeyi bilir. Siz sadece sivilleri acımasızca katletmeyi bilirsiniz. Siz sadece çıkarınız için herkesi ve her şeyi kullanmayı bilirsiniz. Bugüne kadar Suriye’ye, Irak’a, Kuzey Afrika’ya hapsettiğinizi sandığınız o terör balonları bir gün mutlaka patlayacak. İşte o zaman buradan saçılan pislikler, her tarafınıza şiddet olarak, kan olarak, acı olarak, kaos olarak bulaşacak.

Ülkelerinizde himaye ettiğiniz, destek verdiğiniz, temsilcilerini en üst düzeyde ağırladığınız teröristlerin ellerinde nice masumların kanı var. Onları kucaklayarak, siz de aynı insanlık suçuna ortak oluyorsunuz.

Bazı ülkeler, milli güvenliklerine tehdit olarak gördükleri teröristleri her nerede olursa olsun bulup ortadan kaldırıyorlar. Öyleyse, Türkiye’nin de aynı hakka sahip olduğunu kabul ediyorlar demektir. Buna, ellerini sıktıkları, övgüler dizdikleri teröristler de dahildir. İnşallah yakında bu konuda milletimize müjdelerimiz olacak.

Biz her fırsatta ikaz görevimizi yaparak, bununla yetinmeyip gerektiğinde istihbarat da vererek, vicdani ve ahlaki sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Diğer ülkelerden tek beklentimiz, teröriste terörist gibi, masuma masum gibi, haklıya haklı gibi, haksıza haksız gibi davranmalarıdır. Bu denge bozulduğunda, mazlumun ahı göğe yükselir ve o ah dağları devirir.

Biz, mazlumun bedduasının, arada hiçbir perde olmadan doğrudan Rabbine ulaştığına inanıyoruz. İşte o zaman ilahi adaletin tecellisi de kaçınılmaz hale gelir.

Bu vesileyle yurt dışında bulunan tüm vatandaşlarımıza diyorum ki, Türkiye tüm gücü ve imkanlarıyla daima yanınızdadır. Vatandaşlarımızın uğradıkları saldırılar ve haksızlıklar konusunda, gereken her türlü girişimde bulunacak, mutlaka hesap soracağız.

Yurt dışındaki kardeşlerimizin, siyaset, sivil toplum faaliyeti ve ekonomik güç yoluyla, yaşadıkları ülkelerin karar alma mekanizmalarında etkin hale gelmeleri çok önemlidir. Eskiden beri Ermeni terör örgütlerini ve PKK’yı, son dönemde FETÖ’yü destekleyenler bunu yapabiliyorsa, bizim vatandaşlarımız da aynı başarıyı göstermelidir. Sadece Avrupa’da yaşayan 5 milyonun üzerindeki vatandaşımız birlik ve beraberlik içinde hareket ederek gücünü ortaya koyduğunda, bunun karşısında kendine çeki-düzen vermeyecek hiçbir ülke yoktur. Şu anda Barış Pınarı Harekatı sebebiyle askerini selamlayan sporcularımızdan korkacak kadar zavallıdır. Bir kız tekvandocumuz şampiyon oluyor, asker selamını çakıyor, bunlar korkuyor. Onun için biz durmadan kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Selamımıza ara vermeyeceğiz. Artık aramızdaki küçük farklılıklardan kaynaklanan ayrılıklara, çekişmelere, husumetlere bir son vermenin vakti gelmiştir.

Türkiye’nin burada yürüttüğü beka mücadelesinin en önemli ayaklarından birini de yurt dışındaki vatandaşlarımızın oluşturduğunu görmeli, kabul etmeli ve gereğini yerine getirmeliyiz. Özellikle de Avrupalı ve Amerikalı Türklere yakışan budur. Dış temsilciliklerimiz ve resmi kurumlarımız vasıtasıyla, bu konuda yapılacak tüm girişimlere elbette destek vereceğiz. Ama asıl olan, vatandaşlarımızın kendi inisiyatifleriyle bu başarıyı sağlamalarıdır. İnşallah o günlerin de yakın olduğuna inanıyorum.

Terörle mücadele ve ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşleri konusunda attığımız adımlara, 9 Ekim’de başlattığımız Barış Pınarı Harekatıyla, bir yenisini daha ekledik. Bu harekat asla bir sürpriz değildir.

Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye topraklarını güvenli hale getirmeye başladığımız günden beri, bu bölgeyi de teröristlerden temizleyeceğimizi söylüyoruz. Buna rağmen, harekata başladığımızda, hem bölgede etkinlik gösteren güçler hem de genel olarak dünya kamuoyunda bir şaşkınlık hali belirdi. Çünkü onlar bu kadar kısa sürede bir netice alacağımıza ihtimal vermiyorlardı. Türkiye’nin söylediğini yapacak güce, iradeye, kararlılığa ve imkana sahip bir ülke olduğunun hala yeterince kabul edilemediği anlaşılıyor.

Tabii biz kimin ne dediğine değil, kendimizin neye ihtiyacı olduğuna bakıyoruz. Sınırlarımızı teröristlerden arındırmak ve ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşünü sağlamak için bu harekata ihtiyacımız vardı, yaptık. Mesele işte bu kadar basittir. Son BM Genel Kurulunda görüştüğümüz dünya liderlerine plan, projelerimizi anlattım. Desteğe gelince ses yok.”

TRT Haber