“Türk Devlet’leri Kazakistan’daki olaylara sessiz kalmamalı” – Tenzile Rüstemhanlı

Geçen yılın sonunda Türk Konseyi temelinde Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması, dünya jeopolitik düzeninde yeni bir durum yarattı. Avrasya’da yeni bir güç merkezinin kurulması, özellikle bu güç merkezinin yüzlerce yıldır bölgede söz sahibi olan Türklerin elinde olması, Türk düşmanlarının ciddi şekilde rahatsız olmasına neden oldu. O zaman bile Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasına karşı sinsi planlar yapılacağı öngörülüyordu. Bir süre önce kardeş Türkiye’deki ulusal para krizi ve Fransa`da cumhurbaşkanı adayı olan şahsın ayrılıkçı Ermeni rejimine açık desteği bu planın bir parçası sayılabilir. Ama şimdi kardeş Kazakistan’da yaşananlar daha sinsi ve düşmanca bir planın olduğunu kanıtlıyor.

Kazakistan’ın daha ciddi bir hedef olarak seçilmesi tesadüf değil. Kazakistan’daki Türkistan şehri artık Türk Devletleri Teşkilatı’nın kültür merkezi olarak kabul ediliyor. Türk Devletleri Örgütü’nün ortak açıklamasında, Kazakistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in başlattığı “Türk Vizyonu 2040” kavramının stratejik bir belge olduğu belirtiliyor. Bu belge, Türk devletlerinin ortak çıkarlarını güçlendirmek için tüm alanlarda işbirliği önceliklerini içermektedir. Sürecin uzun vadede sürdürülebilir olması için önümüzdeki yıllara geçiş için önemli olan orta vadeli bir stratejik planın geliştirilmesi önem arz etmektedir. Böylece Kazakistan’daki ayaklanmalar özel bir senaryoya dayanıyor ve asıl hedef Türk dünyası.

Unutulmamalıdır ki, Kazakistan’da artan gaz fiyatlarına yönelik protestoların ardından başka taleplerde bulunuldu ve bunların tamamına yakını hükumet tarafından karşılandı. Ayrıca hükümet istifa etti ve durumu normalleştirmek için atılması gereken bazı adımlar protestoculara açıklandı. Ancak olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağına rağmen protestocular ülkenin çeşitli şehirlerinde yasa dışı eylemlere devam etti. Bugün Alma-Ata, Çimkent, Aktau, Nur-Sultan, Aktöbe ve diğer şehirlerde polis ve itfaiye araçları, şehirlerde yakılan diğer teçhizatlar, şehrin sokaklarına inşa edilen çeşitli binalar vb. – tüm bunlar, doğrudan vergi mükellefi olan Kazakistan vatandaşları olan Kazak halkının meyveleridir. Ve tüm bunları yakıp yok edenler varsa, öncelikle sıradan insanların ödediği vergileri hedef alıyorlar. Yarın yıkılan ve yakılan her şey restore edilmeli ve bunlar, elbette, vergi mükelleflerinin devlet bütçesine yaptığı katkılarla ödenecek. Başka bir deyişle, işler nasıl gelişirse gelişsin, Kazakistan devleti çifte ekonomik zarar gördü.

Son olaylarda akla gelen ilk şey, şüphesiz ki bu süreç üzerindeki dış etkilerdir. Çünkü bölgemizdeki birçok yabancı gücün kirli çıkarlar peşinde olduğu bir sır değil. Batı, Kuzey vb. güçler, siyasi çıkarlarını güvence altına almak için en çirkin oyunlarını kullanmaya hazırlar. Rusya, Çin ve Batı akla geliyor.

Fakat “Rusya bu olayları Kazakistan’a girmek için düzenledi” görüşü hiç doğru değil, çünkü Rusya zaten Kazakistan’daydı ve iki ülke arasında herhangi bir anlaşmazlık yoktu. Kazak hükümetinin son yıllarda gerçekleştirdiği reformların, Türkiye ile yakınlaşma politikasının, Türk Devletleri Teşkilatı’nın dinamik faaliyetinin, ulusal köklere dönüşün, devlet düzeyinde Türk ulusal kimliğinin teşvik edilmesinin szöünü ettiğimiz güşler doğrultusunda rahatsız edici olduğu doğrudur. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bir konuşmasında Kazakistan’a atıfta bulunarak Sovyet sonrası ülkeleri “yarı devletler” olarak adlandırdığını hatırlatmak gerekir. Ancak bu memnuniyetsizlik güncel olaylara yol açacak düzeyde değildi. Rusya, hiçbir yerde devrim örgütlemez, böyle bir modeli yoktur, rejimlerin halk hareketlerinin bir sonucu olarak devrilmesinden nefret eder ve bu tür süreçleri özellikle Sovyet sonrası alanda çıkarları için ciddi bir tehdit olarak görür. Ayrıca Kazakistan’daki olayların tırmanmasını çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak nitelendirdi ve şimdi bunu önlemek ve yerel rejimi korumak için oraya bir askeri birlik gönderiyor. Sonuç olarak, Rusya süreçten faydalanıyor ve Kazakistan’da askeri bir güç konuşlandırıyor.

Batı’nın Kazakistan ve Beyaz Rusya’yı Rusya’dan koparmak gibi bir politikası (niyeti) yok, ancak Ukrayna konusundaki mevcut çatışmada, Kazakistan gibi bir Rus kalesini ele geçirme niyetinde olabilir. Bugün Kazakistan’da yaşananların Arap Baharı projesindeki protestolara nitelik ve biçim olarak benzemesi bu iddiayı pekiştiriyor. Aynı zamanda, Kazakistan dahil jeopolitik alanda Batı ile gizli işbirliği yapan Taliban’ın Afganistan’da iktidarda olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Çünkü silahlar zaten Kazakistan’daki isyancıların elinde görünüyor.

Ancak bu veya diğer dış etkenlere rağmen, yaşananlarda ana faktörün Kazakistan halkı olduğu bir sır değil. Halk sabırlı olmalı ve devletine sahip çıkarak kaosa girmemelidir. Çünkü olaylar olumsuz bir senaryoda gelişebilir, hatta toprak kaybına kadar gider. Kazakistan kaosa sürüklenirse ülke ekonomisi çöker. Ülkede siyasi bir kriz olacak. Medeni Kazakistan devleti öyle bir uçuruma düşecek ki ondan kurtulması onyıllar alacak. Bu tür oyunların önüne geçebilmek için sadece Kazak halkının en büyük oğlu ve şimdi Kazakistan’ın lideri olan Nursultan Nazarbayev’in ülkeyi parçalanmadan, ayrılıkçı eğilimlerden ve radikal dini hareketlerden koruduğu ve ardından geliştirdiği akıldan hareket edilmelidir. Türk Devlet’leri Kazakistan’daki olaylara sessiz kalmamalı ve olayların kontrol altına alınmasını desteklemelidir.

Tenzile Rüstemhanlı 

ATEV Başkanı