Türk uzman: “Azerbaycan`ın askeri gücünü hissetmeden Ermenistan hiçbir zaman Karabağ`dan çekilmeyecek”
Yenicag.Ru`nun sorularını Karabük Üniversitesi İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde öğretim üyesi, aynı fakültenin Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanı Ali Kafkas cevapladı.
– Kafkasya`daki etnopolitik sorunların kökündeki asıl sebep Rus-Türk, Türk-İran veya İran-Rusya ilişkilerinden hangisidir? Kafkaslar`da her zaman bu 3 devlet birbiriyle savaşmış ve 19. yüzyıldan sonra bu savaşa Avrupa devletleri de katılmışlar. Peki şu an bölgenin jeopolitik haritası ne renktedir?
– Çok sayıda kanlı savaşlara sahne olmuş Kafkasya, jeopolitik açıdan ta kadim zamanlardan günümüze kadar büyük devletlerin dikkat merkezinde olmuştur. Aslında soruda bahsedilen ilişkiler Orta Çağ’dan itibaren belirgin bir şekilde kendisini göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Osmanlı ve Safevi (ve halefleri) devletleri arasında uzun süre bu bölge uğruna savaşlar yaşanmış, 19. yüzyılda Kacarlar ve Osmanlı’nın gerilemesine eşzamanlı olarak Rusya’nın yükselişi ve yayılmacılık politikasını hızlandırması bölge üzerinde (en azından önemli bir kısmı üzerinde) kalıcı bir hâkimiyet kurmasına olanak sağlamıştır. 20. yüzyılda Rusya İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla bölgede meydana gelen bağımsız devletlerin ömrü maalesef çok kısa sürmüştür.
Bu dönemde gelişen olaylar Rusya ve Türkiye arasında kısa süreliğine de olsa yakınlaşmayı doğurmuş, süreç içerisinde Kafkaslar bu sefer de Bolşevik Rusya tarafından işgal edilmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından Güney Kafkasya cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşmuştur. Bu süreçte dünyanın büyük devletleri, ayrıca, bölgesel güçler – Rusya, Türkiye ve İran Kafkaslar’a yönelik politikalarında inişli çıkışlı bir yol izlemişlerdir. Bu iniş ve çıkışların ayrıntılarını ele alarak değerlendirmek kolay değildir. Ancak konuyu genel olarak ele aldığımızda, Rusya’nın bölgede baş rol oynadığını söyleyebiliriz. Fakat Türkiye’ye saf dışı bırakarak bu bölgede dengeleri yerinden oynatacak bir politikanın söz konusu olmadığını da söylememiz gerekiyor.
Türkiye’nin bu bölgeye yönelik politikalarını başarılı kılabilecek, en azından başarılı olmasına destek olacak birçok doğal faktör söz konusudur. Öncelikli olarak, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin son derece özel niteliğe sahip olması, Gürcistan’ın Rusya karşıtı politikaları, her ne kadar bazı sorunlar söz konusu olsa da Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan çizgisinin kuvvetlendirilmesi vs. bu faktörlerdendir. Bunun yanı sıra, bölgede Türkiye ve Azerbaycan’a karşı patolojik nefret duygularını canlı tutan Ermenistan’ın bu bölgedeki varlığı göz önünde bulundurulması gereken hususlardandır.
– Suriye sorununun çözümü için bir araya gelen İran, Türkiye ve Rusya Ortadoğu ve Merkezi Asya`daki diğer sorunların çözümü için işbirliği yapabilir mi? Rus-Türk işbirliğinin gelecek perspektifine inanıyor musunuz?
– Aslında İran, Türkiye ve Rusya’nın Suriye sorununun çözümü için bir araya gelmesinin sebebi, ABD’nin Suriye politikasındaki istikrarsızlığı, dengesizliği, kısa süreli “taktik” eylemleri ve Türkiye ile olan müttefiklik ilişkilerine aykırı tutum içerisinde olmasıdır. Bir diğer husus ise gerek Türkiye, gerekse de İran’ın bir süper güç olmadığı, sadece bölgesel güç olduğu gerçeğidir. ABD zaman zaman bu tür işbirliklerini (hatta bu işbirlikleri samimi olsa bile) olumsuz yönde etkileyen davranışlarını açık veya dolaylı olarak göstermektedir ve bundan sonra da gösterecektir.
Bu yüzden söz konusu üç devletin bölge sorunlarının çözümüne ilişkin işbirliklerinin coğrafyasını genişletme olanakları çok düşüktür. Soğuk Savaş’ın ardından Rusya-Türkiye ilişkileri gerek siyasi, gerekse ilmi çevrelerde çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Bu tartışmalar bundan sonra da devam edecektir. Bazılarına göre Rusya ve Türkiye arasındaki sağlam bir işbirliği Amerika’nın bölgeye yönelik politikalarına karşı denge işlevi görecektir. Real politik kıstaslarla değerlendirdiğimiz zaman ise bunun gerçeği yansıtmadığını görebiliriz. Devletler arasındaki güncel ilişkileri değerlendirdiğimizde, tarihsel faktörleri kesinlikle göz ardı etmemek gerekir. Kafkasya’nın bugünkü siyasi haritasının şekillenmesinde 19-20. yüzyıllarda Rusya-Türkiye-İran ilişkileri, daha doğrusu, rekabeti öncelikli rol oynamıştır.
Bu gün de her üç devlet arasında rekabet devam etmektedir. Bu rekabet gelecekte de devam edecektir. Bazen Rusya-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi temennisinde bulunan kesimler iki devlet arasında müttefiklik ilişkilerinin söz konusu olabileceğini seslendiriyorlar. Böyle bir şey ilişkilerin tarihi seyrinin doğasına aykırıdır. Ancak bu durum Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin birçok konuda işbirliği çerçevesinde sürdürülmesine engel değildir. Gerek ekonomik, gerekse siyasi konularda her iki devletin ortak çıkarlarına uygun politikaların geliştirilmesi mümkündür. Fakat ilişkilerin doğası ve hassasiyeti bu süreçlerin son derece titizlikle yürütülmesini talep ediyor ki bu da yoğun mesai gerektirmektedir. Bir diğer husus ise karşılıklı güvenin tesisi meselesidir. Bence, Rusya-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkileyen en büyük sorunlardan birisi de budur.
– Batı’nın Rusya ve İran`a karşı uyguladığı ambargoların her iki ülkeyi zor duruma düşürmesine rağmen, Moskova ve Tahran yürüttükleri küresel ve bölgesel stratejiden geri adım atmıyor, her yerde ABD’nin başını çektiği Batı Bloğu’nun karşısına çıkıyorlar. Sovyetleri kısa sürede yıkmayı başaran Batı, Rusya’yla neden baş edemiyor?
– Rusya büyük devlettir, küresel güçlerden birisidir. Sovyetlerin yıkılmasının tek sebebi Batı ile rekabette Batı’nın üstün gelmesi değildir. Sovyetler Birliği’ni içten çökerken çok sayıda faktör vardır. Bunlardan en önemlisi ekonomik faktördür. Yönetim sorunu bir diğer faktördür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından kısa süre önce Batı’daki araştırma kurumları, Sovyetbilimciler SSCB’deki etnik ve dini sorunların bu birliği çökertebileceği konusunda kafa yoruyorlardı. Hâlbuki Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açan gelişmeler tamamen başka mecrada gelişti. ABD kendi güdümünde bir Rusya ve İran’dan yanadır. Bu isteğin gerçekleşmesi tek boyutlu, basit bir mesele değildir. Ayrıca, “ABD’nin başını çektiği bir Batı Bloğu”ndan bahsetmek biraz zor. Soğuk Savaş sonrası dönemde Avrupa-ABD ekseninde birçok şey değişti ve değişmeğe devam ediyor.
– Yukarı Karabağ sorunu 21. yüzyılın en derin sorunlarından birisidir. Dünya sanki Azerbaycan topraklarının işgalini onaylamış gibi. Rusya ve Batı çözüm sürecini kendi kontrolünde tutarak süreyi uzatmaya devam ediyor. İslam dünyası kendi derdinde ve Azerbaycan`a yardım edebilecek yeterli güce sahip değil. Sizce bu sorunun çözümünün anahtarı hangi devlettedir? Azerbaycan toprak bütünlüğünü temin etmek için neler yapmalı?
– Bu sorunun tek anahtarı yoktur. Ancak öncelikli, yani ana anahtar Azerbaycan’dadır. –Bunu romantik bir değerlendirme olarak görmeyin. Bu gerçekten böyledir. Karabağ sorununun, daha doğrusu, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi sorununun çözümü askeri-siyasi yollarla mümkündür. Azerbaycan tarafının askeri anlamda gücünü hissetmeyen bir Ermenistan hiçbir zaman müzakere masasına oturmayacaktır. İyi planlanmış bir karşı harekât inanın ki, çok şeyi değişecek. Atalet durumunda büyük devletlerin itinasız yaklaşımı doğaldır. Bu aynı zamanda olumsuz bir imajın şekillenmesine de yol açmaktadır.
Konuştu: Kafkas Ömerov