Yenicag.ru-nun sorularını Türk uzman Eylem Okumuş yanıtladı.
-Doğu Akdeniz`de tansiyon bir türlü düşmüyor. Türkiye, muhtemel deniz sınırlarını belirleyen kanunu kabul etti ve Libya`yla deniz sınır hattı anlaşmasını yaptı. Batı`nın tepkisi malum. Peki Ankara`nın bu hamlesinden sonra bölgedeki jeopolitik durum hangi yönde değişecek?
-Doğu Akdeniz’de şu an yaşanan kriz, 2003 yılında Güney Kıbrıs ve Mısır arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Sınırlandırma Anlaşması ile başladı. Bu anlaşmayı 2007 ve 2010 yıllarında Lübnan ve İsrail ile yapılan anlaşmalar takip etti. Türkiye kendi hak ve menfaatlerini korumak için, Arap Baharı sonrasında Mısır ile hem askeri hem de politik alanda ilişkilerini en üst seviyeye çıkardı. Doğu Akdeniz’de ikili askeri tatbikatlar yapıldı. Bu yakınlaşmadan maksat; Mısır ile yapılacak bir MEB Sınırlandırma Anlaşması ile Doğu Akdeniz’de durum üstünlüğünü kazanmaktı. Ancak 2013 yılında Mısır’da yaşanan darbe ve sonrasında yaşanan iktidar değişikliği planın yarım kalmasına neden oldu.Doğu Akdeniz’de ABD’nin de desteğiyle, Türkiye’nin dışlandığı Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması, Mısır ve Yunanistan arasında hem askeri hem de siyasi ilişkilerde yaşanan yakın iş birliği, Kıbrıs’ın güneyinde yapılan sondaj faaliyetleri, Türkiye’yi daha sert politikalar izlemeye zorladı.
Yunanistan ve Mısır arasında yapılacak olası bir MEB sınırlandırma anlaşması ve Doğu Akdeniz gazının “EastMed” boru hattı ile Avrupa’ya taşınması ihtimali, Türkiye’yi uzun süredir masada olan Libya seçeneğini hayata geçirmeye zorladı. Türkiye anlaşıldığı kadarıyla Libya ile bir anlaşma yaparak kendisine karşı kurulan koalisyonda çatlak oluşturmayı ve tarafları tekrar yeni koşullar altında bir masa etrafında toplamayı hedefliyor. Zaten daha önce yapılan anlaşmalarda tarafların ve özelikle de Mısır’ın kayıplarının gündeme getirilmesi ve Türk Kıta Sahanlığı dış sınırlarının bir kısmının belirlenmesinde Mısır-Türkiye ortak hattı esas alınması da bu amaca hizmet ediyor. Ancak yapılan anlaşma Türkiye açısından krize neden olabilecek ciddi sonuçlara da neden olabilir. ABD’nin Yunanistan’ı kendisine yeni stratejik ortak olarak belirlemesi, Mısır ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz’de daha cüretkâr politikalar izlemeye itebilir. Mısır-Yunanistan ve Yunanistan-Güney Kıbrıs MEB anlaşmalarının imzalanması, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi daha fazla çıkmaza sokabilir.
Türkiye diğer kıyıdaş ülkelerin de MEB ilan etmesiyle Doğu Akdeniz’de uluslararası toplumun baskısıyla zorunlu yargı yetkisine başvurmak zorunda kalabilir. Türkiye bu koşullar altında hukuki olarak kaybetmek istemeyeceği için, siyasi olarak daha sert bir politika izlemek zorunda kalabilir, Doğu Akdeniz Türkiye-Mısır-Yunanistan krize sahne olabilir.Yunanistan Türkiye’yi daha saldırgan bir hale getirmek ve uluslararası toplumun tam desteğini almak isteyecektir. Zaten Nato zirvesi öncesinde konuyu Nato’nun gündemine taşıyacağını ifade etmesi bunu işareti olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, Yunanistan Mısır’ın Doğu Akdeniz’de elini güçlendirmek ve Türkiye’nin dikkatini Ege Denizi’ne çekmek için BMDHS’nin kendisine tanıdığı karasularını 12 deniz miline çıkarma hakkını Ege Denizi için kullanabileceğini tekrar gündeme getirebilir. Politik iklim bu şekilde devam ettiği müddetçe yakın vadede hem Ege’de hem de Doğu Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-Mısır krizlerini beklemek akla yatkın geliyor.
– Bildiğimiz gibi, Rusya son zamanlar Libya`daki askeri faaliyyetlerini genişletmiş durumda. Trablus`la Ankara arasında varılmış anlaşmaya Putin`in katkısı olabilir mi?
– Libya’daki Hafter güçlerine destek veren Rusya’nın Hafter’e askeri şirketler üzerinden verdiği destekle yetinmeyeceği, Libya’ya angajmanını artırabileceği konuşuluyor. Yani, hem Türkiye hem de Rusya, Libya sahasında daha etkin rol almaya hazırlanıyor.Şimdi kritik soru, “Türkiye ve Rusya, Libya’da karşı karşıya gelir mi?” şeklinde. Türkiye ve Rusya’nın Libya’da artan angajmanının rekabetten daha fazla uzlaşma ve işbirliği üretebileceği görüşündeyim. Suriye’de bile işbirliği yapabilen Erdoğan ve Putin, diğer aktörleri de yönlendirebilecek bir işbirliği çerçevesi kurabilir. Fransa, Almanya ve İtalya, Akdeniz’in diğer yakası Libya’da oyundan düşmemek için Türkiye ile birlikte çalışmayı düşünmek zorunda. Avrupa’ya petrol, gaz ve mülteci ihraç eden Libya’daki gidişat bu ülkeler için hayati önemde. Türkiye ise Doğu Akdeniz’in, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile Avrupa arasındaki stratejik öneminin farkında. Burada etkin rol üstlenerek hem Rusya ile hem de Avrupalı aktörlerle daha rasyonel bir temelde çalışabileceğini hesap ediyor.
Rusya’nın da Libya’da elde edeceği büyük çıkarlar var. Rusya’ya Akdeniz’de askeri bir mevzi sağlaması açısından çok önemli olan Libya’nın, Rusların küresel siyasetteki manevra alanını genişletebilecek birtakım alanlar açabileceği söylenebilir. Rusya’nın Libya siyasetinde belirleyici bir aktör olma ihtimali, önemli bir gündem maddesi haline gelen Akdeniz enerji meselesinde, Avrupa siyasetini son dönemde şekillendiren Kuzey Afrika ve Sahra-altı kaynaklı göç dalgasıyla Libya’nın petrol arzı gibi konular üzerinde Rusya’nın söz sahibi olma ihtimalini de beraberinde getiriyor. Libya, Rusya’nın, ABD’nin etki alanından uzaklaştırmaya çalıştırdığı Mısır, BAE ve Suudi Arabistan başta olmak üzere, Hafter’e destek veren diğer bölgesel aktörlerle bağlarını güçlendirmesi açısından da kritik önemi olan bir ülke.Tüm bu diplomatik yoğunluk içinde gözden kaçırılan gelişme, ABD’nin Libya dış politikasındaki “mesafeli” yaklaşımını revize etmesi oldu.
Libya’daki ABD Misyonu Başkan Yardımcısı Joshua Harris’in, Ekim 2019’da Bingazi’yi ziyaret ederek Trablus’taki savaşın bitirilmesi yönünde yetkililerle görüşmesi, 11 Eylül 2012’deki Bingazi saldırısının ardından mevzi kaybeden ABD dış politikasının sıfır noktasına dönüşü olarak görülebilir. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah Bin Zayid en-Nahyan ile 22 Kasım 2019’da yaptığı görüşmede Libya’daki Rus varlığını da görüştüklerini açıkladı. ABD bir yandan Hafter’e destek veren bölgesel ittifaklarıyla Libya konusunda uzlaşmaya çalışırken diğer yandan da Libya’da sahaya inmeye hazırlanıyor. Libya’daki aktörlerle yakın bir temas içine giren ABD’nin, önümüzdeki dönemde Rusya’nın Libya’da yeni elde ettiği nüfuzu kırmak adına daha aktif adımlar atacağı yeni bir döneme hazırlandığını öngörmek mümkün.
– Sözde “Ermeni soykırımı” yasa tasarısı Senatodan geçti. Sonraki aşamada yasayı başkanın onaylaması gerekir. Trump, bu konuda nasıl davranacak? Eğer Beyaz saray bu tasarıyı kabul ederse, Türkiye`nin atacağı ilk adım ne olur ve ilişkilerin kopmasından hangi taraf daha zararlı çıkar?
-Her ne kadar Başkan Trump’ın Pentagon bütçesi dışındaki her iki yasayı veto etme yetkisi bulunsa da, aynı yasaların üçte iki çoğunlukla yeniden kabulü durumunda yapabileceği bir şey yok. Ayrıca parlamentodan geçen 750 milyar dolarlık Savunma Bakanlığı (Pentagon) bütçesine de Türkiye’ye S-400 alımı nedeniyle ekonomik ve askeri yaptırımlar uygulanması, Türkiye’nin F-35 projesinden çıkartılması, proje kapsamında Türkiye’nin alacağı 116 adet F-35 savaş uçağının satışının iptali ve bu uçakların ABD Hava Kuvvetleri tarafından satın alınması maddeleri eklenerek kabul edildi. Pentagon bütçesi, imza için Trump’ın önünde ve veto edilmesi söz konusu değil.Türk Akım ve Kuzey Akım II doğal gaz boru hattı yatırımlarını, bu hatların inşaatını yürüten müteahhitleri, boru temin eden üretici şirketleri, doğalgaz borularını denizaltından döşeyen gemilerin bağlı olduğu grupları da yaptırım kapsamına alan yasa Türkiye’nin yanı sıra Rusya’yı da dolaylı şekilde yaptırım kapsamına alıyor.
ABD’den gelen yaptırım ve sözde Ermeni soykırım yasası haberleri sonrasında, önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ardından da katıldığı bir televizyon canlı yayınında Cumhurbaşkanı Erdoğan, soykırım yasasının “yok hükmünde” olduğunu, olası yaptırımlara da “misliyle karşılık verileceğini” belirterek, gerekirse İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılmasını gündeme alacaklarını açıkladılar.ABD bir süredir Yunanistan’da, Girit ve diğer bazı Yunan adalarında yeni askeri üsler kurma yanında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile de Rusya’nın Suriye’deki Tartus ve Hmeymim deniz ve hava üslerini genişletip, takviye ederek Doğu Akdeniz’deki yayılmasına karşı Güney Kıbrıs’ta üs kurma müzakereleri yürütüyor. Görüşmelerde ilerleme kaydetmiş durumda.Şayet yaptırımlara karşı İncirlik ve Kürecik’i kapatma pazarlığı gündeme getirilerek, ABD’nin Irak, Suriye, Ortadoğu’daki etkinliğine bu yolla darbe vurulması planlanıyorsa, bu adımın ABD’ye önemli bir hasar vermekle birlikte, geri adım attıracak düzeyde olmayacağı kaydediliyor.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ABD tarafından başlatılan Türkiye’ye yönelik askeri ambargo ve haşhaş yasağı kararları üzerine o dönemde Başbakan olan Bülent Ecevit afyon üretimi yasağını kaldırarak ABD’ye yanıt verirken, 1975’te hükümeti Ecevit’ten devralan Süleyman Demirel ise İncirlik’i kapatmıştı.Yaklaşık dört yıl kapalı kalan İncirlik üssü, ABD’nin önce ambargoyu yumuşatmasında sonra da tümüyle kaldırmasında etkili olmuştu. Ancak, o günün koşulları ile bugünkü durumu kıyaslamak güç. Nedenine gelince, o yıllarda ABD’nin Ortadoğu’daki hedef ve çıkarları açısından neredeyse vazgeçilmez konumdaki İncirlik üssünün bugün bölgedeki farklı ülkelerde eşdeğer olmasa da alternatifleri var.Örneğin ABD’nin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) ile anlaşarak Erbil’de kurduğu yeni üsler, İncirlik ile hemen hemen aynı coğrafyayı kapsıyor. Özellikle Katar’da bulunan ABD üssü binlerce Amerikan askerinin yanı sıra, ABD’nin bölgedeki en büyük kara-deniz-hava gücünü barındırıyor.
Son olarak Körfez’de yaşanan gerilim ve İran’ın bir İngiliz tankerini rehin alması, Suudi Arabistan’da rafineriye yönelik drone saldırısı üzerine ABD, Suudi Arabistan’daki askeri varlığını artırma, bin 300 asker daha gönderme kararı aldı.ABD, geçtiğimiz Ekim ayında IŞİD Lideri Ebubekir el Bağdadi’yi Türkiye sınırlarının hemen 5 kilometre ötesinde saklandığı köyde imha ederken bile, operasyona katılan uçak ve helikopter için beş dakika uçuş mesafesindeki İncirlik Üssü’nü kullanmadı. Harekâtı büyük bir gizlilikle ve tamamıyla Katar’daki üsler üzerinden yürüttü. Türkiye’ye ise sadece bilgi vermekle yetindi.O yüzden, Erdoğan yönetiminin olası ABD yaptırımlarına yanıt niteliğinde alacağı kararlar ve gündeme getireceği karşı hamlelerin, sonuç alıcı olması ihtimalinin çok da yüksek olduğunu düşünmüyorum.
Konuştu: Kafkas Ömerov