Türkiye Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM) Başkanı Süleyman Erdem, Yeni Çağ Azerbaycan`a verdiği röportajında Trump`ın Golan provokasyonu, Ankara`nın şu konuda tutacağı tavır, İran`a karşı ambargoların bilançosu ve Türkiye`de yapılacak olan yerel seçimleri değerlendirdi.
– Trump yapacağını yaptı ve Golan tepelerini İsrail toprağı olarak tanıdı. Şimdi ne olacak? ABD’nin bu kararı Ortadoğu’da yeni savaş ateşini fitilleyebilir mi?
– Bu karar, tıpkı ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması gibi hemen etkisi görülecek bir karar değil. Yani hemen bölgede yeni bir savaşa neden olacak derecede etkisi olmayacaktır. Golan Tepeleri zaten fiilen İsrail işgali altında idi. ABD, tek taraflı olarak bu işgali tanıyarak hukuki hale getirmeye çalışıyor ancak başta Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere pek çok önemli ülke İsrail’in bu işgalini tanımıyor. Dolayısıyla Trump’ın Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak tanıma kararı, tek başına bölgeyi etkileyecek bir karar değildir.
– Türkiye’nin tavrı ortada. Şimdi Ankara askeri operasyonlarla Fırat’ın batısındaki toprakları kendi sınırları içerisine katarsa, ABD’nin tavrı ne olur bu konuda? Rusya ve İran’ın tutumunun da ne olacağı merak doğuruyor. Keza Tahran ve Moskova, Suriye krizinin çözülmesinde Ankara ile işbirliği içindeler…
– Türkiye, ABD’nin bu tek taraflı kararını tabii ki tanımıyor. Ama Fırat’ın batısına bir operasyon, bu karara tepki olarak yapılabilecek bir operasyon değildir. Türkiye böyle bir operasyonu, ABD’nin Golan Tepelerine ilişkin kararına istinaden değil, sadece daha önceden defalarca ilan ettiği gibi kendi güvenliğine tehdit oluştuğu gerekçesiyle yapabilir. ABD, şu ana kadar gösterdiği tutumda olduğu gibi böyle bir operasyona hiç sıcak bakmayacaktır ve engellemek için ekonomik yaptırımlar da dahil tüm gücünü kullanacaktır. Zaten Türkiye, bölgeye önemli bir askeri sevkiyat yapmasına rağmen, ABD’nin bu tutumu nedeniyle şu ana kadar Fırat’ın batısına bir operasyon gerçekleştirmedi. Ben ABD’nin bundan sonra da Türkiye’nin YPG’nin hâkimiyetinde olan bölgelere bir operasyon yapmasını engellemek için elinden geleni yapacağını ve Türkiye’nin mevcut ekonomik şartlarda böyle bir operasyona yakın vadede başlamayacağını düşünüyorum. Türkiye’nin Fırat’ın batısına düzenleyeceği bir operasyona Rusya ve İran’ın tutumu, o günkü şartlara göre değişecektir ama genel olarak ABD’ye kıyasla tavırlarının nispeten daha olumlu olacağı aşikardır.
– Trump’ın bu adımı aralarında arazi krizi olan ülkelerin çatışmasına sebebiyet verebilir mi? Örneğin, böyle bir karar Kafkaslar’daki uzun yıllardır bir türlü çözülemeyen arazi savaşlarını yeniden ateşleyebilir mi?
– Ben ABD’nin bu kararının başka bölgelerde herhangi bir etkisinin olmayacağını düşünüyorum. Nitekim dünya gündemi öyle hızlı ilerliyor ki, ABD’nin bu kararı şimdiden gündemden düştü diyebiliriz.
– Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, ABD ile olan ilişkilerini nasıl etkileyecek? AB ve ABD arasındaki bir takım problemlerden diğer ülkeler nasıl yararlanabilir?
– Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, ABD ile olan ilişkilerini olumsuz etkiliyor. Bu yakınlaşma Suriye’deki gelişmeler üzerine gerçekleşti ve Türkiye ABD’nin Türkiye’nin çıkarlarını gözetmeyen tutumu yüzünden Rusya ile yakınlaşmak zorunda kaldı. Yoksa hatırlanacağı üzere Suriye Savaşının ilk yıllarında ABD ve Türkiye, Esat ve Rusya’ya karşı birlikte hareket ediyorlardı. Ancak yıllar içinde ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek bir PKK/YPG devletçiği oluşturma çalışmaları, Türkiye’yi ABD’nin bu politikasına karşı Rusya’nın tarafına itti. Türkiye, en üst düzeyden defalarca ABD’yi “YPG’yi mi tercih edersin, yoksa Türkiye’yi mi?” diye uyardı ve ABD her defasında YPG’yi Türkiye’ye tercih etti. Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, ABD’nin tercihlerinin sonucudur ve ABD, Türkiye ile ilişkilerinin kötüleşmesini kabullenerek YPG’yi tercih etmektedir. Ancak ABD, Trump yönetimi ile birlikte akılcı dış politikadan hızla uzaklaşmakta ve sadece Türkiye ile değil, müttefiki AB ile de arasını bozacak birçok adım atmaktadır. Başta AB olmak üzere diğer müttefikleri ile de sorunlar yaşayan ve eski imajı sarsılan ABD’nin attığı pek çok adım artık eskisi kadar etkili olamamakta ve bu da Türkiye gibi ABD’nin hedefindeki ülkeler için ABD’nin aleyhte politikalarından zarar görmeme veya daha az zarar görme fırsatı sunmaktadır. Ancak ABD’nin süper güç pozisyonunu hızla kaybetmeye başladığı bu süreçten azami fayda sağlamak için Türkiye’de hızla ortak aklın ve kurumsal devlet aklının çalıştırılması gerektiğini düşünüyorum.
– Gelelim İran’daki iç ekonomik krize… Komşumuzdan kötü sinyaller gelmekte. Enflasyon yükseliyor ve gıda ürünlerinin bazılarının stokunun tükendiği yönünde bilgiler var. Birçok düşünce kuruluşlarının raporlarında İran rejiminin düşmesine kesin gözü ile bakıyor analistler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– İran’daki bu olumsuz gelişmelerde İran’da kötü yönetim ve yolsuzlukların etkisi kadar, ABD’nin baskısıyla uygulanan yaptırımların da etkisi var. Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma ve İsrail’in Golan tepelerindeki fiili işgalini tanıma kararı alarak adeta İsrail’in güdümüne girdiği izlenimi veren ABD’nin, yine İsrail’in talebi üzerine İran üzerine daha fazla yükleneceği ve İran’da büyük toplumsal hadiseler gerçekleşmesi için çabalayacağı yönünde beklentiler var. Bu durumda İran’da bir rejim değişikliği ihtimali ortaya çıkıyor ancak İsrail ve ABD’nin İran’da rejim değişikliği isteyeceğini çok düşünmüyorum. İran’ın mezhep asabiyeti güden mevcut rejimi, İslam dünyasının mezhep kavgaları içinde enerjisini tüketmesi açısından İsrail ve ABD’nin işine yaramaktadır. Klasik “böl ve yönet” anlayışının bir tezahürü olarak İran’ın İslam dünyasının bölünmesinde önemli bir fonksiyonu vardır ve bu fonksiyonun kaybedilmesini İsrail ve ABD istemeyecektir. ABD ve İsrail, olsa olsa İran’ın kendisi için çizilen sınırı aşma ihtimalini görmüşler ve bu sınırı aşmaması için biraz zayıflaması için çabalıyorlardır diye düşünüyorum.
– Türkiye`deki yerel seçimler… Anketlerin sonucu farklı, kafa karıştırıcı, her medya kuruluşu kendi çıkarına uygun haber yapıyor. Peki, real durum nasıl görünüyor? AKP belediyeler üzerindeki hâkimiyetini koruyabilecek mi?
– Dediğiniz gibi anket sonuçları kafa karıştırıcı. Ancak gerçek olan bir husus var ki, ekonomik göstergeler iyi değil ve bu durum seçmene yansıyor. AK Parti’nin daha önce kendisine oy vermeyen seçmeni ikna edecek herhangi bir girişimini görmüyorum. Sanki daha önce kendine oy veren seçmen kitlesini muhafaza etmeye çalışıyor izlenimi veriyor. Ancak 24 Haziran’daki genel seçimler sonrasında yaşanan olumsuz ekonomik gelişmeler, daha önce AK Partiye oy veren seçmenlerin bir kısmının ya sandığa gitmeyerek, ya da muhalefete oy vererek tepki göstereceği bir ortam oluşturdu. Merak edilen konu, AK Partiye küsen seçmenlerin oranının hangi boyutta olacağı… Bu oran küçük bir miktarda kalırsa, AK Parti elinde bulundurduğu belediyeleri büyük oranda tekrar kazanabilir. Ancak küskünlerin oranı %5’ler seviyesine ulaşırsa, bazı önemli büyükşehirler başta olmak üzere birçok şehirde belediyeler el değiştirebilir.
Konuştu: Kafkas Ömerov
www.yenicag.info