Yakın tarihimiz hakkında yaklaşık 30 yıldır araştırmalar yaparım. Araştırdığım konularla ilgili bilgi, belge ve fotoğraf toplarım. Kütüphaneler ve arşivlerin, müzayedelerin müdavimlerindenim. Bir yandan da meydana getirdiğim araştırmalarımı yayımlarım. Emek verip de henüz yayımlayamadığım çok sayıda eserim var. Kütüphane ve arşivlerin özellikle de sahafların, meydana getirdiğim eserlerde çok büyük katkıları dokunuyor. Sahaflar arasında çok sayıda yakın arkadaşım ve dostum var. 30 yıldır tanıdığım değerli sahaf büyüklerim, müzayede düzenleyen arkadaşlarım, kütüphane görevlisi dostlarım var.
Yazımın ekinde paylaşmış olduğum fotoğraflar, bir sahaf arkadaşımdan satın aldığım birkaç torba (35mm dia pozitif) slayt grubu arasından çıktı. Değişik konulardaki şahıs ve manzara, çeşitli basın fotoğrafları arasındaydı. Fotoğrafların kaynağını araştırdım. Kâğıt toplayarak geçinen bir kardeşimiz tarafından çöpten bulup, kâğıt hurda deposuna getirmiş. Oradan da değerini anlayan bir sahaf kardeşimiz tarafından satın alınmış ve sonunda eski fotoğraf koleksiyonu yapan bir tarih araştırmacı olarak, söz konusu bu fotoğraflar bana ulaşmış oldu…
Fotoğrafların zarfı üzerinde Mart 1993, Sedat Aral, Bekaa basın toplantısı bilgisi yazılı. Mart 1993 tarihinde Abdullah Öcalan ve Celal Talabani’nin Bekaa’da yaptığı basın toplantısı sırasında foto muhabiri Sedat Aral’ın çektiği fotoğraflar olduğu anlaşılıyor. Fotoğraflar Nokta dergisinde kullanılmak üzere 23 yıl önce çekilmiş. Araştırdım daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış olduğunu gördüm.
Apo’yla muhabbet…
Ayşe Önal, Yazgülü Aldoğan, Can Dündar ve Abdullah Öcalan’ın bir arada bulunduğu fotoğraf kareleri oldukça ilginç. Fotoğrafları incelediğimde hayretim büsbütün arttı. Öcalan ile aralarında çok candan yürekten bir muhabbet yaşandığı görülüyor? Acaba bu ne muhabbetiydi? Fotoğraf karesinde yer alan herkes günümüzde sağdır. İlgili kişilerin 24 yıl gizli kalmış bu muhabbetinin konusunu halkımıza açıklamaları gerekir.
Muhabirler kamu adına görev yapar. Muhabirler halkımızın gözü ve kulağıdır. O halde muhabirlerin kamuoyundan hiçbir şey saklamaması gerekir. Ayrıca laubali üslup muhabirlik mesleğine hiç yakışmaz. Fotoğraflara bakıldığında; eli kanlı bir terör örgütünün lideriyle değil de; sanki bir kahramanla, değerli bir şahsiyet ve meziyet sahibi biriyle muhabbet edercesine tavırlar ve yüz ifadeleri görülüyor. Hayranlık duyguları seziliyor. Bunlar muhabir mi? muhabbet kuşu mu? İnsan merak ediyor… Eli kanlı bir terörist başıyla bir muhabir böyle mi konuşur?
Yazgülü Aldoğan yakın bir tarihte bir TV programında Apo’ya duacı oldu. “Allah Apo’dan razı olsun sayesinde idam cezası kaldırıldı” dedi. Programa katılanların hiçbiri bunun yalan olduğunu söyleyemedi. Bilindiği gibi idam cezası Apo sayesinde değil, Avrupa Birliği sayesinde kaldırıldı. AB’ye girmek hevesinin etkisiyle bu karar alındı. İdam cezası Apo’nun hatırı için değil, AB’ye katılım şartlarına uymak için kaldırıldı. Apo olmasaydı, hiç şüphesiz ki idam cezası yine kaldırılırdı.
Söz konusu programda Aldoğan, “(Apo) sayesinde Kürt sorununu da çözeceğiz, (Apo’yu) dışarı çıkaracağız” dedi. Oysa bu tatbiki imkânsız, yanlış ve kötü sonuçlar doğuracak çok sakat bir düşünceydi. Aldoğan bu düşüncesinde yalnız değildi. Bu zararlı düşüncenin goygoyculuna soyunan geniş bir “aydın” takımı da mevcuttu. Kürt meselesinde yanlış adımlar atılmasında bu goygoycu takımının mesuliyeti büyüktü.
On binlerce masum insanın ölümüne neden olan bir terörist başının, kanlı bir katilin serbest bırakılması milletimizin kabul edebileceği bir şey değildi. Nitekim bir süre sonra bu sakat düşüncenin uygulanmasının mümkün olmadığı kesinleşti.
Türk ve Kürt kardeştir ve sonsuza kadar kardeş kalacaktır.
(Geçtiğimiz günlerde PKK’nın İzmir Adliyesi’ne yaptığı saldırıyı önleyen kahraman şehit polisimiz Fethi Esen bu kardeşlik ruhunu dosta düşmana gösterdi. İşte bu ruha sahip olan vatan evlatlarıyla terör bitirilecektir. Teröristin anladığı bir tek dil vardı ve Fethi Sekin kardeşimiz teröristle o dille konuştu. Fethi Sekin kahramanca çarpışıp şehit oldu. Ancak çok büyük bir faciayı da önledi. Adını altın harflerle tarihe yazdırdı. Allah rahmet eylesin. Nur içinde yatsın ve mekânı cennet olsun.)
Can Dündar, belge kullanmaya gerek duymadan, hemen her konuda şipşak belgeseller yapabilme yeteneğine sahip bir yapımcı, televizyoncu, gazeteci ve yazar. Atatürk’ü küçük düşürmek amacıyla yapıldığı şüphesiz olan “Mustafa” belgeselinin yapımcısı. Son marifeti Cumhuriyet gazetesinin rezil edilmesiydi ki bu apayrı bir yazı konusudur. Can Dündar, günümüzde hümanizm maskesiyle PKK propagandası yapmakla meşgul.
30 yıldır araştırmalar yaparım, Can Dündar denen iç boş belgesellerin yapımcısına; bilgi, belge ve fotoğraf topladığım, sahaflar, kütüphaneler, müzayedeler ve arşivlerde hiç rastlamadım. Böyle yerlere gelip gittiğine dair bir şey de duymadım.
Dikkat çeken ayrıntı…
Fotoğraflar incelendiğinde Yazgülü Aldoğan’ın elinde fotoğraf makinesi mevcut. Her üç muhabir de Apo ziyareti sırasında çok sayıda fotoğraf çekti. Ancak buna rağmen bu muhabirler Apo ziyaretinde çektikleri özel hatıra fotoğraflarını 24 yıldır milletimizle paylaşmadı. 24 yıl gecikmeyle de olsa, fotoğrafların neden saklı tutulduğu herhalde artık halkımıza açıklarlar…
Can Dündar fotoğraf karelerden birinde, elinde fotoğraf makinesiyle ve bir başka karede de fotoğraf çekerken görülüyor. Can Dündar’ın Apo’yla birlikte çekilmiş bir fotoğrafını daha önce hiç görmemiştim. Apo ile hatıra fotoğraflarını bir sır olarak kendine saklamış olduğu anlaşılıyor. Demek ki devlet sırlarını pervasızca yayımlamaktan çekinmeyen Can Dündar, Apo ile hatıralarını sır olarak kendine saklamış. Oysa yazılarında “hiçbir şeyin saklı kalmaması ve halkın her şeyi bilmesine” dair birçok kez tekrarladığı sözleri mevcuttur.
Apo ziyaretinde çok sayıda fotoğraflar çekildiği, yapılan konuşmaların videosunun da alındığı da görülüyor.
Bir fotoğraf karesi sayfalarca yazının anlatamadığını anlatır. Ekteki fotoğraflara bakıldığında muhabir mi, yoksa muhabbet kuşu mu olduğuna karar vermekte zorlandığım şahısların, Apo’ya hayranlılıklarının bugüne mahsus olmadığı ve tarihi bir geçmişinin de var olduğu anlaşılıyor.
Fotoğraf karesinde yer alan şahıslara soruyorum… Şahsım adına, milletimiz adına, şehitlerimiz adına, şehit aileleri adına soruyorum? Apo’yu bir kahraman olarak mı? Bir katil olarak mı görüyorsunuz? Apo’yla çekilmiş fotoğraflarınızı ve anılarınızı neden 24 yıldır paylaşmadınız? Ne zaman paylaşmayı düşünüyorsunuz?
Neydi 24 yıl gizli kalmış bu muhabbet?
Anlatın da öğrenelim.
Atilla Oral
Araştırmacı yazar
Tr.Yeniçağ.Az
www.yenicag.info