Asya-Pasifik’te taşlar yerinden oynadı

TPP’nin iptali bir bakıma Çin açısından olumlu olsa da Başkan Trump’ın daha bir hafta olmadan böyle ciddi bir konuda hızlı adım atmış olması Çin’i endişelendirdi.

Amerika’da Trump dönemi oldukça hızlı ve çalkantılı diyebileceğimiz bir şekilde başladı. Başkan Trump ayağının tozuyla “Trans-Pacific Partnership” (TPP) diye bilinen Trans-Pasifik Ticaret ve İşbirliği Anlaşması’nı iptal ettiğini duyurdu, ki bu anlaşma Obama yönetiminin Çin’i çevreleme politikasının bir parçası olarak sunduğu anlaşmaydı.

Öte yandan, bu anlaşma özellikle Amerika’nın ticari alanda Asya-Pasifik ülkelerinin Çin’den ziyade kendisiyle daha güçlü bir ekonomik entegrasyona gitmesini hedefleyen bir anlaşma özelliğini de taşıyordu. Birçok Asya-Pasifik ülkesinin gittikçe artan şekilde Çin’le olan ticaretlerine bağımlı hale gelmesi ve en önemli ticari ortak olarak Çin’i görmeye başlamaları Amerika’yı çok endişelendiren bir konu. Bu nedenle Obama yönetimi Amerikan ekonomisinin cari açığını arttıracak olması muhtemel bir anlaşmaya, elbette Çin’i dışlayarak, bölge ülkeleriyle daha entegre bir Amerikan ekonomisi hedeflemekteydi.

Avustralya, ABD yerine Çin’i düşünüyor

Bu arada Trump’ın kararının hemen sonrasında Avustralya dışişleri bakanının Çin’i Amerika yerine TPP’ye davet etmesiyse oldukça önemli bir gelişme. Çin’in genel stratejisi Avusturalya ve Yeni Zelanda ile Amerika’nın bağını olabildiğince zayıflatmak. Çin bunda da şu ana kadar başarılı oldu diyebiliriz. Çin Avustralya ve Yeni Zelanda ile olan toplam ticaretini hızla arttırıyor ve son beş yılda ikiye katlanmış bir ticaret hacmi var. Bu nedenle Avustralya’daki yönetimlerde Çin’e karşı çok daha olumlu bir söylem mevcut.

Bu açıdan bakıldığında Avustralya’nın Trump’ın kararı sonrası bu çıkışı manidar ve aslında Avustralya’nın Çin’e olan ticari bağımlılığının da bir göstergesi. TPP’ye Çin’in hemen girmesi ihtimali pek olmasa da bunun Avustralya tarafından bu kadar çabuk dile getirilmesi Trump yönetimine karşı gösterilen tepkinin bir sonucu. Kısacası, Trump daha ilk haftasında Asya Pasifik’te taşları yerinden oynattı. Benzer şekilde TPP’ye taraf olan bir diğer Amerikan müttefiki ülke Japonya’nın tavrı da önemli olacak. Ancak Japonya Avustralya’dan farklı olarak, tartışmalı adalar ve kıta sahanlığı meselesi nedeniyle Çin’i öncelikli tehdit olarak görüyor.

TPP’nin iptali bir bakıma Çin açısından olumlu olsa da Başkan Trump’ın daha bir hafta olmadan böyle ciddi bir konuda hızlı adım atmış olması Çin’i endişelendirdi. Bunun sebebi Trump’ın seçim öncesi söylediklerine büyük ölçüde sadık kalacağının işaretini vermiş olması. Yani, her ne kadar TPP’nin iptali Çin için bölge ülkeleriyle olan ticari bağları açısından olumlu olsa da Trump’ın Çin’e karşı daha sert politikaları da kısa süre içinde hayata geçireceğinin sinyalini veriyor. Trump’ın özellikle seçim öncesinde kullandığı söylemler Çin’de tedirginlik yaratıyordu. Yine Trump’ın başkan seçilmesi akabinde Tayvan lideriyle yaptığı telefon görüşmesi de Çin cephesinde oldukça sert tepki gördü.

Çin’in yuan’ı değersiz tutma politikası yok

Trump yönetimi, Çin’i yuan dolar kurunu manipüle etmekle suçladı. Dolar yuan paritesi son günler itibarıyla 6.9 civarındayken aynı parite bir yıl önce 6.6 seviyesindeydi. Son bir yılda FED’in faiz artırımlarına başlamasının da etkisiyle yuan dolar karşısında yüzde 5 kadar değer kaybetti. Bu oran birçok diğer gelişmekte olan ülkeye kıyasla çok daha düşük.

Aslında son birkaç yıldır Çin ekonomi yönetiminin kurlarda sert hareketleri ve yuan’ın değerinin daha fazla düşmesini önlemeye çalıştığını söylemek daha doğru olur. Merkez Bankası gerekli tedbirleri almasaydı yuan dolar kuru bugün 7’nin çok daha üzerinde olurdu. Bu da gösteriyor ki aslında Çin, en azından eskisi gibi yuan’ı değersiz tutmayı hedefleyen bir politika izlemiyor. Aksine yuan’ın dolar karşısında sürekli değer kaybetmemesi için ciddi tedbirler aldı. Ancak, bu durum Trump yönetimini ikna etmeye yetmeyebilir. Peki bundan sonra ne olacak?

Trump’ın gümrük vergisi vaadi ve korumacılık rüzgarları

Trump yönetimi büyük olasılıkla Çin’i kurlara müdahale etmekle suçlamaya devam edecek ve ithalata yeni gümrük vergileri getirecek. Trump’ın başkanlık seçimlerinde söylediği Çin’den gelen tüm ithal ürünlere yüzde 45 gümrük vergisi uygulanacağı vaadi oldukça ciddi bir mesele. Trump’ın bu kadar yüksek olmasa bile, ki bu konuda Kongreyi de ikna etmesi gerekecek, yeni gümrük vergileri getireceğine kesin gözüyle bakılabilir. Bu konuda Amerika’da Cumhuriyetçi Parti geneli ikna edilirse yasal bir düzenleme çıkabilir. Ancak nihayetinde Cumhuriyetçi Parti’de büyük firmaların lobi faaliyetinde bulunacakları hesaba katılırsa, gümrük vergisinin en azından yüzde 45 gibi yüksek bir oranda olmayacağı düşünülebilir. Bu oran düşürülerek veya farklı formüller bulunarak yeni korumacılık önlemleri alınması muhtemel.

Amerikalı firmaların Çin’de yüzlerce milyar dolar değerinde doğrudan yatırımı mevcut. Son yirmi yıldır sürekli artarak devam eden bu doğrudan yatırımlar 2015 yılı itibarıyla senede 75 milyar dolar civarına erişti. Bu da gösteriyor ki Amerika’nın Çin’e karşı atacağı korumacı önlemler sadece Çin’i değil aynı zamanda Amerikalı birçok firmayı cezalandırmak anlamına gelecek. Yine bu firmaların önemli bir kısmı da Çin’de üretim yapıp Amerika’ya ihracat yapmaya devam ediyor.

Global resesyon tehlikesi

Amerikan ekonomisi için kısa vadede iki türlü tehlike var; şayet sadece Çin cezalandırılmaya çalışılırsa, Obama yönetiminin Çin’den gelen araç lastiklerine vergi getirmesi örneğinde olduğu gibi, ithalat Çin yerine bu sefer diğer Asya ülkelerine kayacak. Sonuçta Amerika kendi aldığı malı daha pahalıya alıp Çin yerine diğer Asya ülkelerine daha fazla cari açık verecek. Sadece Çin’e ithalat vergisi uygulanması ters sonuçlar da doğurabilir. Tüm ülkelere karşı gümrük vergisi getirilirse de bu sefer tüm dünya ölçeğinde ciddi bir korumacılık dalgası yaratılacağından global bir resesyon ihtimali ortaya çıkacaktır.

Her hâlükârda Trump döneminin korumacılık ve yerelleşme trendini güçlendireceği kuvvetle muhtemeldir. Globalleşme yerine yerelleşme trendi, ki bunun Amerika’da başlaması aslında global kapitalizmin de başarısız bir model olduğunun yaratıcısı tarafından itirafıdır. Globalleşme yerine bölgesel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin kendi içinde öncelikli olarak birleşmeleri, ki buradaki kastedilen tek ülke haline gelmek değil iktisadi olarak ortak bir pazar yaratabilmek, gerektiğinin ispatıdır.

Türkiye nasıl etkilenecek?

Türkiye özelinde bunun anlamı aslında ne AB’nin ne de Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın gerçek bir fayda sağlamayacağıdır. Yatırıma aç Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Orta Asya coğrafyasına öncelik verilmesi gerekiyor. Bu ülkeler içinde bir çeşit kendi içinde açık, dışarıya karşı yarı kapalı pazar modeli Çin’in kalkındığı modelin benzerini oluşturur. Bu şekilde bu ülkeler hem doğrudan yatırımda patlama yapar hem de kendi içinde yatırımların birim maliyeti çok ciddi oranda düşer. Bu sebeple Irak ve Suriye’nin istikrara kavuşması, gelmekte olan büyük iktisadi dönüşümden en fazla yararlanan ülkelerden biri olabilmemiz için şarttır.

Özetle büyük pazar olmak Çin ekonomisi için yatırım çekebilmenin ve uzun süreli büyüyebilmenin en güçlü dinamiğidir. Bundan sonraki elli yılda da Çin bu büyük ve dinamik pazarı sayesinde, bu pazar sıcak sermaye hareketlerine kapalı olsa da, kalkınmaya devam edecek. Örneğin dünyada en çok otomobilin satıldığı ülke Çin pazarı. Çin gelen tüm yabancı firmalara hem teknoloji transferini hem de yerli firmalarla en az yüzde 50’lik ortaklık kurmayı ön koşul olarak sunabilecek bir pazar gücüne sahip.

Türkiye Çin’in yaptığını tek başına yapamaz, ancak Türkiye’nin yanına sözgelimi Pakistan ve Azerbaycan gibi ortaklık kurulabilecek birkaç ülke katıldığında ciddi bir pazar büyüklüğüne ulaşılmış olur. Birkaç bölge ülkesi kendi pazarlarını dışa karşı korumaya ve kendi içlerinde açık pazar kurmaya başlarsa işte o zaman Çin’in önümüzdeki otuz yılda yine hızla büyümesini garanti eden pazar büyüklüğü gibi önemli bir avantaj elde edilir.

Çin’in olası karşı hamleleri

Trump yönetiminin tüm Çin mallarına ithalat vergisi getirmesi durumunda Çin’in muhtemel karşı hamleleri üç kategoriye ayrılabilir: Benzer şekilde Amerika’dan gelen ürünlere yeni gümrük vergileri getirilmesi; Çin’de çok büyük yatırımları olan Amerikan firmalarına yeni iş imkânları verilmemesi ve devlet tarafından çeşitli engellenmelere maruz bırakılmaları; Amerika dışında ve özellikle Trump’ın yine negatif bir söylem takındığı bölgeler olan Latin Amerika, Ortadoğu ve diğer Asya-Pasifik ülkeleriyle Çin‘in ticari ilişkilerinin daha da geliştirilip bir bakıma Amerika’nın çevrelenmesi.

Çin ekonomi yönetimi olası gümrük vergilerinin Çin ekonomisine zararını en aza indirgemeye çalışacaktır. İç talebi canlı tutacak ve güçlendirecek tedbirleri uygulayacaktır, buna örnek olarak yatırımların arttırılması ve daha gevşek bir maliye politikası sayılabilir. Bir yandan da Çin para biriminde bir miktar değer kaybı olası görünüyor. Toplamda Amerika’nın böyle bir hamlesinin Çin’in büyümesini yüzde 1-2 civarında etkileyebilmesi muhtemel. Ancak Çin’in sadece bu sebeple ekonomik krize girmesi ve büyümesinin durması da mümkün değil. Nihayetinde Çin artık ihracattan daha çok iç talebe bağımlı bir ekonomi haline gelmiş durumda.

Çin ekonomisi büyümeye devam edecek

2017 yılında büyük olasılıkla Trump yönetimi seçim öncesi vadettiği üzere Amerika ve Çin arasındaki ticari dengesizliği hedef alacak hamleler yapacak. Yeni gümrük vergileri getirilecek ve Çin ile ticaretin düşmesinin muhtemel olduğu bir döneme gireceğiz. Benzer şekilde Çin tarafı da bu hamlelere karşılık verecek. İki büyük ekonominin korumacılık hamlelerinin global ekonomiye de etkileri olacak. Emtia fiyatlarında düşüş muhtemel. Trump yönetiminin seçeceği hamleler global ekonominin yeni bir resesyona girip girmeyeceğini belirleyecek.

Ancak tüm bunlara rağmen Çin ekonomisi büyümeye devam edecek ve korumacılıkla ortaya çıkabilecek yerelleşme yeni bir ekonomik trend olarak benimsenecektir. Bu Amerikan ekonomisinde büyük firmaların zarar görmesine ve iç piyasada kısa süreli enflasyona sebep olabilir. Çin’de ise kısa vadede büyümeye negatif bir etki olacaktır. Çin tarafı böyle bir senaryoya kısmen de olsa hazırlıklı. Bu durumda iç talep canlı tutulacak ve diğer ülkeler ile ticaretin geliştirilmesi önem kazanacaktır. Özellikle Trump yönetiminin iptal ettiği TPP ve Asya-Pasifik ticaretinde de ortaya çıkan boşluğu Çin doldurmaya çalışacaktır.

kaynak: AA

Tr.Yeniçağ.Az

www.yenicag.info

969