Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ulusal televizyon kanallarına röportaj verdi.
Cumhurbaşkanı Aliyev`in röportajından öne çıkan başlıklar şöyle;
İkinci Karabağ savaşından sonra asıl görevimiz, şanlı askeri zaferimizi siyasi düzeyde de göstermekti. Hemen çalışmalara başladık. Çünkü biz bu zaferi siyasi alanda göstermezsek, bu zaferi dünya kamuoyunda kabul ettirmezsek bazı sorunlarla karşılaşabileceğimizi iyi biliyorduk.
Hemen aktif çalışmaya başladık ve bugün, savaştan iki yıl sonra, savaşın sonuçlarının dünya tarafından kabul edildiğini kendimizden emin bir şekilde söyleyebileceğimizi düşünüyorum. Azerbaycan’ın haklılığı bir kez daha doğrulanmıştır ve savaşın sonunda oluşan durumu, yani konumumuzu daha da güçlendirmemiz gerekiyor. Son iki yılda hem uluslararası ilişkiler düzeyinde hem de ülke içinde istediğimizi elde edebildik.
“Savaş bitse de mücadele hala devam ediyor”
Bugün Azerbaycan’ın dünyada çok güvenilir ve ciddi bir ortak olarak kabul edildiği bir sır değil. Azerbaycan sözünü açıkça söyleyen ve bağımsız siyaset yürüten ülkelerden biridir. Elbette bunun temelinde hem askeri gücümüz hem de şanlı zaferimiz var.
Çünkü ben savaştan sonra, zaten Azerbaycan siyasetine karşı olumlu tutumun daha da arttığına, yani bize olan rağbetin daha da arttığına tanık oldum. Çünkü dünyanın siyasi eliti, bu zaferi ne pahasına elde ettiğimizi, hangi riskleri aldığımızı, hangi güçlere karşı mücadele verdiğimizi ve bugün de mücadele vermeye devam ettiğimizi çok iyi anlıyor. Yani savaş bitse de mücadele hala devam ediyor ve ben kazanacağımızdan eminim. Çünkü biz doğru yoldayız ve bizim hem askeri hem de siyasi gücümüz, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığımız elbette gücümüzü artırıyor.
“Jeopolitik sözlüğe “Zengezur koridoru” ifadesini ben ekledim”
Bizim için Zengezur koridoru projesi sadece ekonomik ve ulaşım projesi değil, stratejik bir proje. Bu projenin gerçekleşmesi bizim doğal hakkımız.
Bu proje 10 Kasım 2020 tarihli bildiride yer alıyor. Bildiride ‘Zengezur koridoru’ diye bir ifadenin olmadığı doğru. Çünkü ondan sonra jeopolitik sözlüğe “Zengezur koridoru” ifadesini ben ekledim. Çünkü bildiride Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bir ulaşım bağlantısının olması ve Ermenistan’ın bunu sağlaması gerektiği açıkça belirtiliyor.
Şimdi Ermenistan bundan kaçmak istiyor, fiili olarak üstlendiği yükümlülüklerini iki ilden fazla bir süredir yerine getirmiyor. Ancak bu bizi durdurmayacak. Yani bu, sadece bizim için stratejik bir proje değil, birkaç ülke ve geniş bir coğrafi alanı kapsıyor.
“Batı Azerbaycanlılar ata yurtlarına dönmelidir, bu onların hakkıdır”
Bugün Batı Azerbaycan topluluğunun uzun yıllar tehcire uğramış bir topluluk olarak haklarından mahrum bırakıldığı sır değil. Karabağ acısının, sorununun olduğu yerde Batı Azerbaycanlıların haklarından bahsetmek belki de zamanından öncə açılan bir ateşe benzeyebilirdi. Ancak bugün tam haklı olarak bu konuyu artık uluslararası arenaya taşıdığımızı düşünüyorum.
Tavsiyelerim, yani 24 Aralık’ta verdiğim tavsiyeler uygulanıyor. Özel bir çalışma grubu oluşturuldu, verdiğim tüm görevler ve aynı zamanda bölgelerden gelen öneriler doğrultusunda tek bir konsept üzerinde çalışmaya başladık. Elbette Batı Azerbaycanlılar ata yurtlarına dönmelidir, bu onların hakkıdır, tüm uluslararası sözleşmeler onlara bu hakkı tanıyor. Biz de Azerbaycan devleti olarak bu hakkın sağlanması için elimizden geleni yapmalıyız. Ben yine orada topluluk temsilcileriyle yaptığım görüşmede, bunu barışçıl bir şekilde sağlamak istediğimizi söyledim ve bunu başaracağımızdan eminim.
Bugün bölgemizde, genel olarak Avrasya bölgesinde monodevlet yok ve Ermenistan bu monodevlet damgasını üzerinden atmalıdır. Bunun en iyi ve en adil yolu Batı Azerbaycanlıların kendi topraklarına dönmeleridir.
“Ermenistan yapması gerekenlerin hiçbirini yapmadı”
Ermeni tarafı müzakere sürecini bozuyor ve bunun nedenlerini biliyorum. Ermenistan’ın gücü olup olmadığı ve diasporanın bu güç üzerinde bir etkisi olup olmadığı konusuna gelince, böyle bir etki olduğunu ve birilerinin buna engel olduğuna atıfta bulunmak, sorumluluğu üzerinden atmak için çok uygun bir yol.
Eğer iktidar sorumluysa, yaptıklarının hesabını vermelidir. Her ülkenin, her liderin kendine göre zorlukları vardır, ancak bu konuda spekülasyon yapılamaz. Bu, deyim yerindeyse, evin iç işidir, herkes sadece barış konusunun gündemde olduğunu dile getirmekle yetinmeyip, aynı zamanda bu işi yapmalı – halkı ikna etmeli, gerçekten de barış için çaba sarf etmelidir.
Savaştan sonraki iki yıl boyunca Ermenistan yapması gerekenlerin hiçbirini yapmadı. Eğer retoriği ve bu şikayet tonlamasını bir kenara bırakırsak, pratik olarak yabancı devlet başkanlarıyla yapılan her toplantıda sadece ispiyonculuk yapıyor. Buna başka bir isim bulamıyorum. Bu sadece aciz bir gıybet, ispiyonculuktur.
Bu bağlamda Ermenistan makamları tüm sorumluluğu üstlenmeli ve barış anlaşması imzalanmasına hazır olmalıdır. Özellikle daha önce de söylediğim gibi, biz bu beş prensibi önerdiğimizde bunun bir tür çok ciltli bir belge olmaması gerektiğini ifade etmiştim. Bu, çok basit bir kağıt, temel ilkeleri yansıtan basit bir belge olmalıdır. Elbette orada bizim iç sorunlarımız ve Karabağ’la ilgili meseleler konuşulamaz. Kanaatimce Ermenistan yönetiminin meseleyi uzatmasının sebeplerinden biri de budur. Çünkü bir karar vermeleri ve içerik olarak Prag’da belirtilmiş ve daha sonra Ekim ayında Soçi’de onaylanmış meseleleri tespit etmeleri gerekiyor.
“Bu yıl birçok konuya netlik getirecek”
Alma-Ata Beyannamesi’ne, toprak bütünlüğüne ve egemenliğe atıfta bulunulması, Ermenilerin Karabağ’ı Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanıdıklarını açıkça göstermektedir. Ben o görüşmeden hemen sonra, bunun bizim başarımız olduğunu, çünkü Ermenistan’ın nihayet Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini resmen tanıdığını beyan ettim.
Onlar Karabağ meselesini olası barış anlaşmasına dahil etmek için her yolu deniyorlar ve aslında onu engelliyorlar. Onların Moskova’da yaşanan bazı olaylara atıfta bulunarak, bakanların oradaki görüşmesine itinasız yaklaşmaları kabul edilemez bir davranıştır. Peki 6 Ekim’de Prag’da yapılan toplantıya neden itinasız yaklaşmadılar? Bir aydan daha kısa bir süre önce de sınırda olaylar yaşanıyordu. Orada çok ciddi olaylar yaşanmıştı.
Ermeni tarafı nedense Macron’la görüşmek için Prag’a gitti ama Moskova’ya gitmedi. Daha sonra Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Ermeni tarafının protokole aykırı davranışına ilişkin yorumları da bunu gösteriyor. Yani incitilmiş taraf gibi davranmak hem rahat hem de uygundur, ancak bu pozisyon hem insan hem de ülke için çok zararlıdır. Acımak bir politikacının cephaneliğindeki en iyi araç değildir, özellikle de şimdi kabul edilmiş deyimle dersek, tüm bunların fake olmasına rağmen.
Kanaatimce bu yıl birçok konuya netlik getirecek. Bu arada, yıl sonuna kadar anlaşmayı imzalayabileceğimize çok inanmıştım. Ama olmadı.
Ermenistan neyi bekliyor? Herhalde bazı jeopolitik değişiklikleri, belki de birilerinin ona söz verdiği bir şeyleri bekliyor. Çünkü birilerinin ona bir söz vermiş izlenimi oluşuyor. Çünkü bölgedeki durumun objektif analizi, güç dengeleri ve dünyanın iki yıl önce meydana gelen olaylara ve geçen yılın Eylül ayında meydana gelen veya şu anda Laçın-Hankendi yolunda yaşanan olaylara tepkisi, suda boğulan insanların kurtarılmasının onların kendi meseleleri olduğunu gösteriyor. Biz yardımcı olabiliriz.
Ermenistan’ın Azerbaycan fobisi ve histeri bataklığında tamamen boğulmaması için ancak biz yardım edebiliriz. Ne ile? Şununla: Biz evet diyoruz, biz gelin barış imzalayalım diyoruz. Ayrıca inanın bunu hem bir Cumhurbaşkanı olarak hem de sıradan bir insan olarak söylemek benim için çok zor. İşgalden kurtarılmış topraklara gittiğimde sizinle ve her bir Azerbaycanlıyla aynı duyguları hissediyorum.
“Trans-Hazar doğalgaz boru hattı konusu yıllardır siyasallaştırılıyor”
Trans-Hazar doğalgaz boru hattı konusu yıllardır siyasallaştırılıyor. Ben buna karşıyım. Çünkü her zaman gerçek projeler üzerinde çalışmaların yapılmasından yana oldum.
Hala pek çok açık sorular var ve bunlar yanıtlandıktan sonra bu proje gerçekleştirilebilir.
Prensip olarak bu projenin ekonomik açıdan verimli olabileceğini düşünüyorum. Ancak teknik ve ekonomik bir gerekçeye ihtiyaç var, tabii ki bunun onaylanması gerekiyor. Gaz sahibi, hangi fiyattan satacağı konusunda tüketicilerle sözleşmeler imzalamalıdır. Çünkü mesafe uzadıkça maliyetler de artıyor. Fakat bu projeye her zaman siyasi destek verdik. Bu projeyle ilgili bize başvurulursa, yardımcı olmak için elimizden gelenin en iyisini yapacağız.
“Ülke içinde bile orduya neden bu kadar para ayrıldığını eleştirenler vardı”
Savaş sırasında ordumuz gücünü, iradesini, halkımız bir bütün olarak yılmaz ruhunu gösterdi. Askerlerimiz büyük fedakarlıklar yaptılar, adeta ölüme gittiler, 3 bine yakın evladımız şehit oldu. Ordumuz yeterince güçlüydü. Ordumuzun güçlendirildiği herkesçe biliniyordu.
Askeri harcamalar için büyük meblağlar ayırmaya başladığımızda uluslararası kuruluşlarda Azerbaycan’ın bu sorunu barışçıl bir şekilde çözmesi gerektiğini, bu sorunun askeri çözümü olmadığını söyleyerek bana karşı ithamda bulunduklarını hatırlıyorum. Neden bu kadar çok ödenek tahsis ediliyor? Ülke içinde bile orduya neden bu kadar para ayrıldığını eleştirenler vardı. Askeri yürüyüşlerimize kötü gözle bakanlar oldu. Biz sadece kendi imkanlarımızı gösteriyorduk, bu işgali kabul etmeyeceğimizi gösteriyorduk. Savaşa gerek kalmamasını istiyorduk.
Verdiğimiz sinyaller adrese ulaşmadığı için gücümüzü göstermek zorunda kaldık, savaşta ordumuzun gücünü gösterdik.
44 gün boyunca bir gün bile biz geri adım geri atmadık, tek bir kişi bile firar etmedi. Bu, belki de dünya harp tarihinde eşi benzeri olmayan bir göstergedir.
“Şunu herkes bilmeli ki kimse bizimle şaka yapmasın”
Biz Ermenistan ile sorunu çözdük. Üçüncü bir savaş olmayacağından eminim. Ancak tehditler ortadan kalkmadı, savaştan sonra yeni tehditlerle karşılaştık.
Bu tehditlere göğüs germek kolay bir iş değil, hem irade hem de özgüven gerektiriyor. Biz hiç bir zaman maceraya atılmadık ve asla atılmayacağız. Bu provokasyonlara çok ezici bir tokat attıysak, bu sadece propaganda değil, gücümüzü hissediyoruz. Şunu herkes bilmeli ki kimse bizimle şaka yapmasın. Biz buna savaştan hemen sonra başladık. Çünkü bunun dünyanın geleceğini belirleyeceğini biliyorduk.
Rusya-Ukrayna savaşından sonra herkes bunu yapıyor. Ordu inşasını hiç umursamayan Avrupa’nın en büyük ülkeleri şimdi ordularını kuruyorlar. Şimdi ortak bir Avrupa ordusundan bahsetmeye başlamışlar. Şimdi askeri ürünler üretmeye başlamışlar ya da genişletiyorlar. Buna ne zaman başladık? 15 yıl oldu. Şunu da söylemem gerekir ki biz esasen Türk ve İsrail şirketleri ile diğer ülkelerden şirketlerle yeni sözleşmeler imzaladık, aynı zamanda yerli üretimi artırmak için önde gelen birkaç şirket ile görüşmelerimizin son aşamasına geldik.