Suriye Üçlüsünün geleceği: Moskova-Ankara-Tahran işbirliği devam edecek mi?

“İdlib`in kontrol altına alınmasından sonra Rusya, Türkiye`nin Suriye`nin kuzeyinden çıkmasını talep edecek”.

Yeni Çağ Azerbaycan Rusça bölümünün yorumcuları, Rusya, Türkiye ve İran Cumhurbaşkanlarının Tahran görüşmesini, Suriye`nin İdlib bölgesinin geleceği ve Moskova-Ankara-Tahran işbirliğinin geleceğini değerlendirdiler.

Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Siyasi Süreçler Bölümü`nün doçent doktoru Mehmet Emin İkbal Dürre:

“Bence Vladimir Putin`in konuya yaklaşımı şöyle: Ya İdlib`de muhalefet teslim olacak, ya da onlara yönelik büyük bir operasyon düzenlenecek. Recep Tayyip Erdoğan`sa süreyi uzatmaya ve İdlib`deki çatışmaların Türkiye`ye sıçramamasına çalışıyor. Türkiye`nin böyle bir döneminde İdlib`de askeri operasyonların başlaması Ankara için asla iyi olmaz.

Erdoğan ayrıca şunu da iyi biliyor, İdlib Rusya`nın yardımıyla Beşar Esad`ın kontrolüne geçtikten sonra Putin, Ankara`nın Suriye`nin kuzeyinden çıkmasını isteyecek. Bu yüzden de Türkiye İdlib`de askeri operasyonların aleyhine.”

Rus uzman Pavel Klaçkov:

“Rusya, Türkiye ve İran Cumhurbaşkanlarının görüşmesi ve ortak bildirinin kabul edilmesi de bu ülkeler arasındaki işbirliğinin iyi bir düzeye ulaştırıldığını gösteriyor. Bu ülkeler bölgede istikrarın korunmasında en önemli garantörler.

Gördüğüm kadarıyla, Suriye`deki durumu kontrol etme konusunda Rusya daha fazla paya sahip. Rusya, Türkiye ve İran`ın ortak tutumu üzerine çalışmalar yapılmalı. Bu konuda Putin de Erdoğan`la aynı fikirde olduğunu söyleyerek teröristlerin görüşmelerde bir taraf olmadığını belirtti.

Suriye`deki durumla ilgili ABD`nin tavrı bir az karışık. ABD psikolojik savaşın en alçak türleri ve farklı sabotaj girişimleri denemekten kendini asla alı koymuyor.

Washington, Suriye`de gerçekleştirdiği politikayla hiçbir şey başaramadığı için bu ülkede Rusya ve İran`ın çalışmalarına engel olmaya çalışıyor.

Aynı zamanda Suriye`nin bölünmesi sürecinin önlendiğini düşünüyorum. Bu yüzden de Putin ve Erdoğan arasındaki bazı çelişkilere rağmen görüşmelerin sürdürülmesi için bir platforma var ve aynı dilden konuşmak için imkanlar var”.

SASAM Stratejik Araştırmalar Merkezi analisti Süleyman Erdem:

“İdlib sorununun bir an önce barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulması, Türkiye açısından hayati önemi haiz bir konudur. Suriye’de YPG’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyetinde olan bölgeler dışında tek sorunlu bölge, İdlib kalmıştır. İdlib, radikal unsurlardan temizlenip geri kalan muhalif unsurlara af çıkarılması, YPG’nin bölgede mevzilenmesine izin verilmemesi ve sivil halkı rahatsız edecek herhangi bir girişimde bulunulmaması kaydıyla Suriye Rejiminin hakimiyetine bırakıldığı takdirde, hem Türkiye’ye yeni göçler olmayacak, hem de Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların yavaş yavaş ülkelerine dönmeleri sağlanabilecektir.

Tahran görüşmelerinden sonra yayınlanan ortak bildiride, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğüne” vurgu yapılmıştır. Bu vurgu, Türkiye Cumhuriyetinin Esad Rejimine karşı duruşunun yumuşadığını göstermektedir. Suriye’nin başında kim bulunursa bulunsun, Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması ve başta YPG olmak üzere hiçbir terör grubunun Suriye topraklarında hakimiyet kurduğu bölgenin kalmaması, Türkiye Cumhuriyetinin milli menfaatine en uygun senaryodur. Bu nedenle de Türkiye, İdlib’e askeri bir operasyon düzenlenmesine gerek kalmaması için Suriye Rejiminden ılımlı muhaliflere af ve İdlib’e YPG unsurlarının girmemesi garantisi alarak mümkünse radikal unsurların tahliyesi için çaba göstermelidir. Bu mümkün değilse, Suriye, İran ve Rusya ile birlikte hareket ederek en az zayiatla radikal unsurların bertaraf edilip İdlib’in bir an önce Suriye rejiminin kontrolüne geçmesi ve Türkiye’deki Suriyelilerin geri gönderilmesi sürecinin başlatılması için çaba gösterilmelidir.

Bu süreçte Türkiye, Rusya ve Suriye Rejimini karşısına aldığı takdirde, hem İdlib’de kanlı çatışmaların önü alınamayacak ve Türkiye’ye milyonları bulan göç yaşanacak, hem de YPG’nin İdlib operasyonuna katılarak bölgede mevzilenmesinin önü açılacaktır. Ayrıca Türkiye-Rusya ilişkileri kötüleşecek ve Türkiye, Rahip Brunson bahane edilerek oluşturulan krizde gerçek yüzü görülen ABD’ye mecbur kalacak ve Fırat’ın doğusu başta olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan Kürt koridoruna ses çıkaramaz hale getirilecektir”.

Ukraynalı siyaset bilimci Nikolay Spiridonov:

“Dünyada SSCB`nin çöküşünden sonra oluşan tek kutuplu sistem artık dağılmak üzere. ABD`yi kızdıran Rusya, Türkiye, İran gibi ülkeler güçlerini birleştirerek kendi çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. ABD, Suriye savaşını kaybetti ve onun Beşar Esad`ı devirme planları suya düştü. Bu, ABD`nin konumuna ciddi bir darbe. Amerika, Suriye`de diğer ülkeleri sıkıştırmaya çalıştıkça kendi durumunu zorlaştırıyor. Bu yüzden de ABD`yle anlaşamayan devletlerin sayısı giderek artıyor.”

Rus uzman Mihail Neyjmakov:

“Cumhurbaşkanlarının Tahran görüşmesi sonrası Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu, Ankaranın temel amacının İdlibe saldırının durdurulması olduğunu söyledi. Büyük bir ihtimalle  Tahran görüşmesinden sonra da Rusya ve İran tarafı Türkiyeyle anlaşmak için diplomatik temaslarını sürdürüyorlar. Ama şu anda ABDyle ilişkilerdeki gerginlik Türkiyenin manevra imkanlarını kısıtlıyor. Erdoğan bu durumu dikkate alarak, ABDyle Münbiç konusunda elde edilmiş mutabakatın gerçekleştirilmesinde sorunların oluştuğunu vurgulamıştı. Bu, bir kez daha NATO üyesi iki ülke arasındaki gerginliğin sürdüğünü gösteriyor.
Aynı zamanda Türkiye Rusya ve İranla anlaşamazsa onun ABDyle görüşmelerde konumu çok zayıf kalacaktır.”

 

Kafkas Ömerov