Siz uçağa yetişmeye çalışırken bakın orada neler oluyormuş…
FETÖ’nün medyadaki temsilcilerinin, örgütün Emniyet müdürleriyle gizli buluşmaları ortaya çıktı. Buna göre; Ramazan Akyürek’ten Recep Güven’e kadar birçok Fethullahçı polis müdürü, Bülent Keneş ve Mehmet Kamış gibi isimlerle örgütün stratejileri üzerine toplantılar yaptı.
FETÖ’nün 2006’dan itibaren Atatürk Havalimanı İmamı olan Emniyet Amiri A. İlyas Yağmur, hem Sivas hem de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi.
Havalimanlarının FETÖ için ne kadar hayati olduğunu örnekleriyle anlatan Yağmur’un ifadeleri, Kemal Gümüş’ün Kopernik Yayınevi’nden çıkan “İşgalin Yapı Taşları” adlı kitapta yer aldı.
Sözkonusu ifadelerde yer alan iddialarda; emniyet müdürlerinin FETÖ’nün medyadaki isimlerinden Keneş’e ve Kamış’a hem akıl danıştıkları, hem de onlardan talimat aldıkları görülüyor.
İşte “İşgalin Yapı Taşları” adlı kitaptan ilgili ifadeler…
“PENSİLVANYA’NIN ÖZEL KURYELERİ ZAMAN YAZARLARI
Görüşmemizden 15-20 gün kadar sonra, Şevki benim yanıma gelerek “Yarın sabah saat 08.30’da dış hatlar gidiş A kapısında ol, yanına birisi gelecek o seni tanıyor, bu şahsa gideceği yerdeki buluşacağı şahsın yanına kadar eşlik et,” dedi. Bir gün sonra sabah 08.30’da Şevki’nin belirtmiş olduğu giriş kapısı önünde beklemeye başladım, yanıma daha önceden tanımadığım bir şahıs geldi, “İlyas Bey siz misiniz?” dedi, “Evet,” dedim. Bunun üzerine şahıs ile birlikte güvenli bir şekilde gerekli yerlerden geçerek havalimanı içerisine girdik. Bir müddet sonra pasaporttan kontrolsüz şekilde geçtik, Amerika New York uçuş kapısının yakınında bir kafede benim yanıma getirdiği şahıs, daha önceden tanıdığım, cemaat evlerinde ülke gündemiyle sohbetlerde bize konular anlatan Zaman gazetesinde görev yaptığını bildiğim cemaatin üst düzey ağabeylerinden olarak tanıdığım Bülent Keneş ile buluştu. Yakınlarda bulunan masaya oturdular, ben de yakın bir masaya tek başıma oturdum ve beklemeye başladım.
İki şahsın arasında geçen konuşmada Bülent Keneş benimle birlikte gelen şahsa hitaben “Sakın ha sakın Ali Fuat ile Erol’u başıboş bırakmayın, kendi kafalarına göre iş yapmasınlar, mümkün olduğu kadar Ekrem Bey ile ben irtibat kurdururum Hrant Dink olayını fazla dallandırmayacaklar, o işi bana bırakın,” şeklinde konuştular. Ayrıca Bülent Keneş benimle gelen şahsa hitaben ”B’likler dahi sizin kapınızda geçmeyecek buna dikkat edin,” şeklinde sözler söyledi. (B’liklerin bildiğim kadarıyla anlamı cemaat içerisinde emniyetteki amir sınıfının not derecesidir. Örneğin A çok iyi, B iyi, C orta şeklindedir.) Yaklaşık 45 dakika kadar oturdu, aralarında geçen diğer konuşmaları duymadım. Şahıslar arasındaki konuşma bittikten sonra Bülent Keneş, New York uçağının kalkacağı yolcuların bulunduğu salona girdi. Ben de benimle birlikte gelen şahsı alarak havalimanından dışarı çıkardım.
Olayda anlattığım benim yanıma giriş kapısına gelen şahıs iki ay kadar sonra yine Şevki’nin benimle irtibata geçmesi sonucu havalimanına geldi. Ancak benimle buluşamayınca ben de şahsın gelmediğini düşünerek Şevki ile irtibata geçmek için Abdülaziz Polat’ı aradım ve beş dakika kadar sonra bilmediğim bir numara aradı, “İlyas Bey, misafiriniz söylenen yerde sizi bekliyor,” dedi. Tekrar buluşma noktasına gittiğimde bir önceki konuda anlattığım şahsın beni beklediğini gördüm. Şahsı alarak yine birlikte havalimanı içerisine girdik. Yanımdaki şahıs yine yolculardan bir tanesiyle görüştü. Duyduğum kadarıyla yolcu olarak bekleyen şahıs benim yanımda gelen şahsa “Muammer fazla ön plana çıkmasın (dönemin Personel Daire Başkanı) Emin zarf atabilir. (Emniyet Genel Müdür Yardımcısı), Ahmet’ten habersiz kesinlikler bağımsız hareket etmesin, Ragıp ve hatırladığım kadarıyla Mehmet Bey ile görüştükten sonra Ahmet ile irtibat kursun. Osman Bey’in özellikle istirhamı budur, İlhan Atış (Vali) zaten merkeze alınacak, oraya da çok güvendiğimiz bir arkadaşı Mehmet ile görüştükten sonra karar verin,” dedi. İki şahıs daha sonra aynı şekilde ayrıldılar.
ADANA İL EMNİYET MÜDÜRÜ’NÜN KENEŞ’E BİLGİ AKTARMASI
Akşam cemaat evlerinin birine Şevki ile görüşmeye gittim, aramızda geçen konuşmada sitem etti. “Niye panik yapıyorsun? Abdülaziz’i neden aradın? Onun bu konudan haberi yok zaten olmamalı da,” deyince ona, “Seninle irtibat kurmam gerektiğinden dolayı misafir gelmeyecekse boş yere beklemeyeyim diye Abdülaziz’i aradım,” dedim. Ayrıca, “Bir dahaki sefere misafir gelmezse ne yapacağım, kimi arayacağım ortada kalırım,” deyince Şevki bana, “Senin iki kezdir buluştuğun misafir Ahmet Zeki müdürümüzdür. Sen bu kadarını bil yeter, biz normal şartlarda asla bir memur ile amiri irtibatlandırmayız, aradaki perdeyi mutlaka koruruz, ama senin şuanda yaptığın görev ve yapacağın görevler, vatan millet içindir.
Bu yüzden de bu konuyu senden saklamıyorum, ileride de görüştürme yaptıracağım kişiler senin namusundur, ona göre hareket et. Bu konuları havalimanında senden başka kimse bilmiyor, sen de gelen misafire bir sıkıntı durum olursa, rahatlıkla işin içinden çıkartırsın, misafirin başına bir iş gelmeden sorunun altından kalkarsın sana bu kadar güveniyoruz,” dedi. Bu konuşmalar aramızda geçtikten sonra anladım ki benim havalimanından iki kez alıp Bülent Keneş ile görüşmesini sağladığım kişi Emniyet Müdürü Ahmet Zeki isimli şahıstı. Bu olaylardan dört beş yıl kadar sonra televizyon Ahmet Zeki müdürümü gördüm, gördüğüm tarihte Ahmet Zeki (Gürkan) Adana İl Emniyet Müdürü’ydü.
ÇÖZÜM SÜRECİ VE RECEP GÜVEN’İN PENSİLVANYA MESAİSİ
Zeki Müdürün iki kez gelip gitmesinden iki ay sonra 2008 Ekim ayı içerisinde cemaatin sivil abisi Şevki isimli şahıs havalimanında benimle irtibata geçerek, “Yarın saat 08.30’da havalimanı dış hatlar geliş A girişte bekleyeceksin, yanına Recep isimli seni tanıyan bir abin gelecek, Recep Bey’i pasaporttan geçirip gerekli görüşmeyi sağlaman lazım,” dedi. Bir gün sonra Şevki’nin söylediği yere, belirttiği saatte geçtim. Üç beş dakika sonra yanıma Şevki’nin bahsettiği Recep isimli şahıs geldi, “İlyas Bey siz misiniz?” dedi. “Evet,” dedim. Beraber yürüyerek pasaporttan geçişini sağladım.
Amerika-New York uçağının bulunduğu mevkiinin ters istikametine doğru gittik. Burada kafelerin bir tanesinin önünde daha önceden tanıdığım Zaman gazetesi yazarı olan Mehmet Kamış oturuyordu. Benim getirdiğim Recep isimli şahıs Mehmet Kamış ile selamlaşarak oturdular. Ben de bu iki şahsa yakın masaya oturdum. Oturdukları masanın üzerinde bulunan bir tane el çantası dikkatimi çekti. Kısa bir süre sonra fermuar kısmı açık bir vaziyette bulunan çantanın içerisine Recep isimli şahıs, cebinden bir adet flash bellek çıkartarak koydu. Yaklaşık bir saat görüştüler. Görüşmeden duyduğum ve anladığım kadarıyla, benimle gelen Recep (Güven) isimli şahıs, Mehmet Kamış’a “Beşir’e bir çare bulmak lazım, ileride ciddi problem olacak, Ömer Dinçer, Beşir Atalay, hatırlamadığım birkaç isim daha söyleyerek bunların bizlere karşı ciddi bir ön yargısı var, bu ön yargıları kadrolara sirayet ettirebilirler,” diyerek özellikle Ömer’in (Dinçer) müsteşarlığından beri başa bela olduğundan, hiçbir şekilde hiçbir kadroya müsaade etmeyeceğinden bahsetti. Mehmet Kamış ise Recep isimli şahsa, “Merak etme, Oğuz ile Beşir hemşeridir, o bakımdan tutar,” dedi.
Konuşmalarda geçen isimlerden Oğuz diye bahsettikleri şahsın o dönemde Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal, Beşir diye bahsettikleri şahsın o dönemde İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ömer diye bahsettikleri şahsın o dönemde Bakan olan Ömer Dinçer olduklarına kanaat getirdim. Havalimanında yardımcı olduğum Recep isimli şahsın ise sonra televizyondan yüzünü görmem sonucu tespit ettiğim Recep Güven olduğunu öğrendim. Bu olaydan 15-20 gün kadar sonra Şevki akşam saatlerinde kalmış olduğum cemaat evine gelerek, “Yarın, saat 08.30’da dış hatlar geliş B çıkışında bekleyeceksin, yanına Recep Bey gelecek, onunla ilgilen,” dedi. Ertesi gün belirtilen saatte Recep Bey yanıma geldi. Pasaport girişinden önce iç tarafta kalan bir kafede Mehmet Kamış ile tekrar buluştu, beş dakika kadar görüştü. Havalimanı içerisinde bulunan 219 numaralı giriş kapısının oraya gittik. Recep Bey bana hitaben, “Metin diye birisi var, seni tanıyor,” diyerek elinde bulunan poşeti bana uzattı. Bu poşeti Metin Bey’e vermemi istedi. Poşeti aldığımda içerisinde Zaman gazetesinin olduğunu gördüm. İçerisinde başka bir şey görmedim. Recep Bey’in vermiş olduğu poşetle Amerika’ya uçacak olan uçağın giriş kapısının orda bekleyen bir şahıs “İlyas Bey!” diye seslendi. Bu şahsın Metin Bey olduğunu anladım ve poşeti kendisine verdim. Sonra Recep Bey’in yanına gittim. “Hallettim,” dedim. “Tamam,” dedi. Ardından ankesörlü telefonun nerede olduğunu sordu, birlikte ankesörlü telefonların bulunduğu yere gittik. Recep Bey bir yeri arayarak, yapmış olduğu görüşmede, “Bir dahaki sefere alışverişi benim dediğim gibi yapalım, bu şekilde olmuyor,” diyerek telefonu kapattı. Konuşma bittikten sonra Recep Bey yanımdan ayrılarak gitti, ben de görev yerime döndüm. Akşam cemaate ait kullanmış olduğum ikametimde oturduğum sırada Şevki ikametime geldi. Aramızda geçen görüşmede, “Recep Bey’in sana vermiş olduğu poşette ne vardı,” diye sordu. Ben de “Poşetin içerisinde Zaman gazetesi vardı,” şeklinde cevap verdim. O da, “Böyle olma tedbirli olacaksın, gördüğünü duyduğunu bana dahi söylemeyeceksin, bu konularda dikkatli ol, sana zarf attım.” diyerek evden ayrıldı.
RAMAZAN AKYÜREK İLE BÜLENT KENEŞ İŞ BAŞINDA
Bu konuşmadan yaklaşık bir iki ay kadar sonra, 2008 Aralık ayı sonu; Şevki ile yine ikametimde buluştuk, bana “Yarın sabah 08.30’da dış hatlar giriş katında bekle, seni tanıyan birisi yanına gelecek, şahsı pasaport sonrasında görüştüreceksin, abimize yardımcı ol,” dedi. Ertesi gün sabah belirttiği yere gittiğimde bekleyen şahıslardan bir tanesi “İlyas Bey!” diye seslendi. Şahsın yanına geldim. “Ben yardımcı olacağınız kişiyim,” demesi üzerine beraber pasaport sonrası olan hava tarafına geçtik, BTA isimli kafede oturan yazar Bülent Keneş’in yanına giderek oturdu. Ben de yan masaya oturdum. Pasaporttan geçerken yanımda bulunan şahsın kafasında şapka vardı, kafede ise oturduğunda gözüne koyu renkli bir gözlük taktı. 10 dakika kadar oturdular. Konuşmalarında bir şey duyamadım. Beraber kalktılar. Sakin bir yere doğru yürüdüler. Ben de onları görevim gereği arkalarından (1 metre kadar gerisinden) takip ettim. Benim getirdiğim şahıs Bülent Keneş’e, “Kolat valiliğe oynuyor, sonra da Beşir onu genel müdür yapacak, Kolat eskisi gibi değil, bizden uzaklaştı. Beşir’in etkisinde kaldı, bu durumu engellemeliyiz. Ahmet abiyi bir şekilde tutmamız lazım, çünkü ne olursa olsun gittiği takdirde nereye giderse gitsin, emniyette yaptığı işin onda birini yapamaz, bize faydalı olamaz,” dedi. Keneş de, “Ahmet’i merak etme, gitse bile çok uzun sürmez, direk başımıza gelir, bu durum daha da iyi olur,” diye cevap verdi.
Bu konuşmalar iki şahıs yürürken gerçekleşti. Sonrasında iki şahıs kafeye oturdu. 45 dakika kadar görüştüler, ne konuştuklarını duyamadım. Görüşme bittikten sonra benim getirdiğim şahıs Bülent Keneş’in yanından ayrıldı, beraber dönerken bana, “Bazı ayaklar harama, bazı ayaklar helale, bazı ayaklar hayra, bazı ayaklar kurtuluşa gider, sen haram hariç diğerlerini bu yardımınla gerçekleştirdin,” şeklinde övgülerde bulundu ve sonrasında yanımdan ayrıldı. Bu görüşmeden 15-20 gün kadar sonra Şevki ikamet ettiğim cemaat evine geldi. “Yarın sabah 08.30’da yine bir abimiz gelecek, yardımcı ol,” diyerek evden ayrıldı. Ertesi gün belirttiği yere gittim. Bir önceki görüşmemde gelen şahsın geldiğini gördüm: Selamlaştık. Aynı şekilde beraber BTA Kafe’ye gittik. Üç dört dakika kadar oturduk. Sonra bu şahsın telefonu çaldı. Telefon görüşmesi yaptı. Kısa bir görüşmeydi. Bana, “205 nerede?” diye sordu. Beraber 205 nolu kapının oraya doğru gittik. 205 nolu kapının yakınındaki kafeye girdik. Burada Mehmet Kamış ile buluştu. Mehmet Kamış, benimle beraber gelen şahsa montunun cebinde bulunan bir kağıt verdi. Burada bir müddet oturdular, aralarında hararetli bir tartışma vardı.
Duyduğum kadarıyla, benim getirdiğim şahıs Mehmet Kamış’a , “Beşir rahat durmadı, birilerine tahminimce Hüseyin’i söylemiş,” dedi. Mehmet Kamış ise, “Merak etme, Hüseyin’in başkanlık için şartları yönetmeliğe ters, o şahıs olmayacak, olsa bile bir yolu bulur, oraya seni getirtiriz,” dedi. Benim getirdiğim şahıs da, “Hüseyin gelirse bu kılıç size döner,” dedi. Kalkarken ise, Bu konu yakında patlar, o zaman alt kadroları ayırmak lazım, harcamamak lazım haberin olsun,” diyerek masadan ayrıldı. Beraber havalimanı dışına çıktık. Belirttiğim tarihten iki ay kadar sonra yani 2009 yılı Şubat-Mart ayı içerisinde Şevki yine benim ikamet ettiğim cemaat evine gelerek yarın sabah 08.30’da dış hatlar gidiş A kapısı önünde beklememi, gelecek olan abiye yardımcı olmamı söyledi. Sabahleyin görev yerime gittikten bir müddet sonra belirtilen yere üst kısımda bahsettiğim ve son iki kezdir benimle havalimanında buluşan beyefendiyi gördüm. Şahıs direkt olarak yanıma geldi ve birlikte Amerika uçağının ters istikametinde bulunan bölgeye doğru gittik. Burada, daha önceden tanımadığım bir şahıs ile buluştuk, bu şahıs ile benim yanımda gelen şahıs yarım saat kadar görüştüler.
Bu görüşme esnasında yanımda gelen şahıs diğer şahsa, “Kolat’ın her şeyini Ahmet abi alacak, Pol-San’ı da Ahmet abiye vereceğiz. Sizden istirhamım Ahmet abinin hiçbir yere gitmeden yerinde kalmasıdır,” dedi. Diğer şahıs da, “Tamam söylediklerinizi ileteceğim,” dedi. Birlikte geldiğim şahıs tekrar diğer şahsa, “Bu arada yavaş yavaş kıpırdanmalar başladı, ülkücülerin gidişatı iyi değil, yakında üstten başlayarak alta doğru hükûmet bunları yerleştirir, o zaman çok geç kalmış oluruz. Bunu Cevdet Bey’e özellikle iletmenizi isterim,” dedi. Yine birlikte geldiğim şahıs, Diyarbakır’da bir müdürden bahsederek, “Hakan ile görüştüm, bu konuyu çözecek,” şeklinde karşındaki şahsa sözler söyledi. Bu konuşmanın bitmesinden sonra şahıslar birbirinden ayrıldılar, ben de yanımdaki şahsı havalimanı dışarısına bıraktım.”
kaynak: Odatv.com