Uygur asıllı akademisyen Dilnur Reyhan, başta Fransa olmak üzere Avrupa’da Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik uyguladığı “etnik ayrımcılık ve insan hakları ihlallerini” anlatıyor.
Sonradan Fransız vatandaşlığına geçen Reyhan, 10 yıldır bu mücadeleyi verdiğini, ancak son 3 yılda Çin’de Uygurların zorla alıkonulduğu toplama kamplarının gündeme gelmesi ile uluslararası toplumun olanlardan haberdar olmaya başladığını ifade ediyor.
Sincan’da (Doğu Türkistan) dört yıllık üniversiteden mezun olduktan sonra eğitimi hayatını sürdürmek için Fransa’ya gelen Reyhan, Strasburg Üniversitesi’nde “göç sosyolojisi ve etnik ilişkiler sosyolojisi” alanında doktora eğitimi tamamladı.
Genç araştırmacı, Ekim 2019’dan bu yana da Belçika’nın Brüksel Serbest Üniversitesi’nde doktora sonrası (post-doc) eğitimine devam ediyor.
“Kitapların ailesinde önemli bir yere sahip olduğunun” altını çizen Reyhan, kendisini bir “aktivist” olarak tanımladığını belirtiyor: “Dil ve kültürü savunmak, benim için araştırmacı işimin bir parçası ve ayrıca bir tutku”.
Fakat genç kadın, bölgede yaşananları dile getirdiğinde Uygur asıllı olduğu için, bazı kesimler tarafından haksız yere siyaset yapmakla suçlandığını belirtiyor.
Araştırmacı mesleğinin yanı sıra Reyhan, Uygur kültürünü tanıtan Avrupa Uygur Enstitüsü’nün(IODE) başında kültürel ve eğitim faaliyetlerinde bulunuyor.
Pekin yönetiminin Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik baskı politikasını eleştiren Reyhan, başta frankofon basını olmak üzere, çeşitli konferans ve sosyal medya platformlarında özenle hazırladığı çalışmalar ile Uygurların Avrupa’daki sesi olmaya çalışıyor.
Geçtiğimiz mayıs ayında, Reyhan’ın Fransız basınında yayınlanan, “İslam alemi, size hayırlı Ramazanlar dilemiyorum” adlı görüş yazısı ile Doğu Türkistan ve farklı coğrafyalarda yaşanan zulümlere sessiz kalan Müslümanları sert dille eleştirmişti.
Reyhan, Fransa’da ses getiren yazısında, “Çin’de milyonlarca Uygur’un toplama kamplarında hapsedildiği, yaşamını yitirdiği, sesliliğe mahkum edildiği, zorla domuz eti yedirildiği, oruç tutmaların izin verilmediği, bin yıllık camilerinin yıkıldığı ve dini kitapların yakıldığı bir dönemde sessiz kalan Müslümanlara, hatta çıkarları adına Çin’in insanlığa karşı işlediği suçlarına sessiz kalan ülkelere, hayırlı ramazanlar dilemiyorum” ifadelerini kullanmıştı.
Yazısında sadece Uygurların yaşadıklarına değinmeyen Reyhan ayrıca, “Yıllardır Yemenlilerin başka bir Müslüman ülkesi tarafından bombalanmasına, çocuklarının açıklıktan ve hastalıktan ölmesine sessiz kalanlara ve Filistinlileri bombalayan İsrail ile gizlice ticaret yapmaya devam eden ülkelere de hayırlı ramazanlar dilemiyorum” diye hitap etmişti.
Ailesine zarar verilmesinde korkan yurt dışında yaşayan birçok Uygur, açıktan bunları ifade edemezken, Reyhan, Çin’e rağmen sergilediği cesur duruşu için başta Avrupa Parlamentosu milletvekili Raphael Glucksmann olmak üzere birçok kişi tarafından takdir ediliyor.
Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da başlattığı azınlıklara yönelik asimilasyon kampanyası kapsamında, Birleşmiş Milletler verilerine göre Uygur Türkü, Kazak ve Kırgız azınlıklardan 1 milyon Müslüman toplama kamplarında tutuluyor.
Bağımsız kaynaklarsa, Çin’in ‘siyasi açıdan tehlikeli’ olduğunu iddia ettiği bireylerin herhangi bir yargı kararı olmaksızın tutulduğu bu kamplardaki mahkum sayısının 3 milyonun üzerinde olduğunu açıklamıştı.
Pekin yönetimi konunun uluslararası boyut kazanmasının ardından, bu kamplarda tutulanların çoğunun “mezun olarak evlerine döndüğünü” iddia etti.
Bu kamplarda kalanlar domuz eti yemeye, alkol almaya ve İslam dinini kınamaya zorlandıklarını söylüyor.
‘Aşırılık yanlıları tarafından kandırılan, aldatılan bazı kişilerin yeniden eğitime tabi tutulduğunu’ savunan Çin ise bu uygulamayı, dinci radikallerle mücadele olarak tanımlıyor.