Bakan Tunç yeni anayasayı işaret etti: "Türkiye kardeşlik hukukunu inşa edecek"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak’ın gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Bakan Tunç, sosyal medya, dezenformasyon, belediyelere yönelik yolsuzluk soruşturmaları, ‘Terörsüz Türkiye’ sürecine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Son 23 yılda her tür ayrımcılığı ortadan kaldırdıklarını dile getiren Bakan Tunç, 40 yılın ardından büyük oranda terör tehdidi azalmış bir ülke olarak yeni bir anayasa inşa edeceklerini söyledi. Türkiye’nin inşa edeceği kardeşlik hukukunun örneklik teşkil edeceğini kaydeden Bakan Tunç, ‘Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çağa uygun ve kökünü mazisinden alan bir hukuk yaklaşımı ile temel haklara dair tartışmaları geride bırakmış, kendi sorunlarını kendisinin çözdüğü için güçlü ve tarihi hinterlandına uzanmış bir yeni yüzyıl bizi bekliyor’ dedi.
Yaşanan gelişmeler özellikle de TBMM odaklı süreç, hukuki çalışmaların hızlanacağına ve toplumda çokça konuşulacağına işaret ediyor. Bu durumun odağında Adalet Bakanlığı olacak. Özellikle Terörsüz Türkiye sürecinde yargının vereceği kararlar, bu kapsamdaki idarelerin tesis edeceği işlemler önem arz ediyor. Pek tabi günün sonunda Anayasa’yı konuşacağız. Anayasa’ya giden süreçte ise iki temel durağımız olacak, infaz düzenlemeleri ve siyasi partiler mevzuatı. Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak, bu konular başta olmak üzere sosyal medya, dezenformasyon, belediye soruşturmaları, toplumun beklentisi olan cezasızlık algısı ve diğer gelişmelere dair Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile konuştu…
– Sayın Bakanım, siz hukuki meselelere dair çekinmeden ve beklemeden refleks verebiliyorsunuz. Bu da vatandaşın ilk elden ve hızlı bilgi almasını sağlıyor. Özellikle medyanın sorduğu soruları geri çevirmiyorsunuz. Bunu tercih etmenizin sebebi ne?
“BİLGİ SAKLANDIĞINDA DEĞİL, AÇIKLANDIĞINDA GÜVEN TESİS EDİLİR”
Bakan Yılmaz Tunç: Aslında çok basit bir nedeni var. Bu çağın gerekleri. İçinde bulunduğumuz iletişim çağı, duraksamaya ve belirsizliğe bir anlam yüklüyor. Bu da bilgi kirliliği veya bilgi düzensizliği denen durumu doğuruyor. Bizim temel ilkemiz, tabi ki adaletin tecellisidir. Bunu yaparken aynı zamanda kamuoyunda tartışılan konuların doğru anlaşılmasını istiyoruz. Bu nedenle özellikle hukuki konularda kamuoyunun doğru ve zamanında bilgiye ulaşmasını son derece önemsiyoruz.
Bilgi kirliliğinin çok kolay yayıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bu durum, yargı süreçleriyle ilgili dezenformasyonu da beraberinde getiriyor. Biz bu süreci sadece bir iletişim tercihi olarak değil, kamuoyunu yanlış yönlendirmelere karşı koruma sorumluluğu olarak görüyoruz. Bu yüzden medyanın sorularını geri çevirmiyoruz; çünkü bilgi saklandığında değil, açıklandığında güven tesis edilir. Biz de doğru bilgiyi şeffaf bir şekilde ve doğrudan kamuoyuyla paylaşmayı görev biliyoruz.
– Sayın Bakanım özellikle son zamanlarda “kulis bilgisi” diye bir kavram var ve bir kısmı sadece dikkat çekmek için ortaya atılıyor…
“KULİS BİLGİSİ ADI ALTINDA YANLIŞ VEYA EKSİK BİLGİLER YAYILIYOR”
Evet, zaman zaman kulis bilgisi adı altında bilgiler yayılıyor. Biz de görüyoruz haliyle. Bilgi yanlış veya eksik. Doğrusunun veya gerçeğinin bilinmesi herkesin hakkı. İşte bu sebeple biz; -eskilerin tabiriyle- “duruma vaziyet etmek” zorundayız. Spekülasyonları önlemenin en önemli yolu bu. Bunun dışında böyle davranmamızın bir nedeni de kavramların ve olayların yanlış tartışılması. Birçok örnek sayabilirim bununla ilgili. Düzeltmek zorunda kalıyoruz.
En son Anayasa Mahkemesinin TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasının iptali kararının yürürlüğe girmesiyle “200’ü aşkın hükümlünün tahliye edildiği” şeklinde bir yalan haber çıktı. Oysa ki resmi kayıtlar incelendi. Kararın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ilgili kanun maddelerinin iptali nedeniyle 15 kişinin tahliye edildiği ortaya çıktı.
Bu tür haber ve paylaşımlar, sadece dezenformasyon niteliği taşımakla kalmıyor aynı zamanda hukuk devleti ilkesine de zarar veriyor. Mesela bir gazeteci çıkıyor canice öldürülen bir kızımızın katilinin kapalı cezaevinden açık cezaevine konulduğunu iddia ederek dezenformasyon üretiyor, oysa doğru bilgi vermekle görevlidir medya mensubu…
İşin aslına baktığınızda bu şahıs, yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunda bulunuyor ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiği için kanun gereğince açık ceza infaz kurumuna ayrılması da mümkün değil. Yalan haber bir anda binlerce kişiye ulaşıyor ve bu yalanı düzeltmek için ise yoğun çaba sarf etmemiz gerekiyor.
Adalete duyulan güveni sarsmaya yönelik girişimlere karşı da bu şekilde mücadele ediyoruz. Bu nedenle özellikle kamuoyunda infiale sebep olabilecek konularda teyit mekanizmasının etkin bir şekilde çalıştırılmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum.
– Bu sorunla en fazla karşılaştığımız yer sosyal medya. Bu konu önemli zira bir linç alanına dönüşüyor. Nasıl bir perspektiften bakıyorsunuz meseleye, merak ediyorum.
“MAHKEMELER, SAVCILAR ÖNÜNE GELEN DOSYAYA, DOSYANIN İÇERİĞİNE BAKAR”
İnsan haklarının en temel kuralı masumiyet karinesidir. Bu karineye herkes yargının, basının veya kamu kurumlarının uymasını bekler ama bu kural kişileri yani vatandaşları da kapsar oysa. Ama bir görüntü görünce üzerine yorum üstüne yorum, eleştiri üzerine eleştiri yazanlar var.
Gerçek ortaya çıkınca da kimse düzeltme ihtiyacı duymuyor maalesef. Sosyal medya linçi böyle doğuyor! Buna yargımız da maruz kalıyor. Oysa işleyişin iyi bilinmesi gerekiyor. Mahkemeler, savcılar önüne gelen dosyaya, dosyanın içeriğine bakar. İçeriğinde olmayan bir veriyi bilmezler bilmeleri de beklenemez.
– Sosyal medyada dönen görüntü ne kadar sağlıklı, onu da tetkik ediyor mahkemeler, bu konuda özel bir düzenleme veya uygulama söz konusu olacak mı?
DEZENFORMASYONLARIN ÇOĞUNLUĞU YURT DIŞI KAYNAKLI
Görüntünün birkaç saniyesine bakıp linç ettikleri kişinin aslında masum olduğunu görüntünün tamamı incelenince anlıyorlar. İş işten geçiyor sonrasında pek tabi. Vatandaşı mahkemelerin yargılaması gerekirken, sosyal medya mahkemeleri kararı verip hükmü infaz ediyor adeta.
Özellikle gerçek dışı içeriklerle yanıltıcı bilgileri yayarak kamuoyunu manipüle etmeye çalışan girişimlerle yoğun biçimde karşı karşıya kalıyoruz. Bu kapsamda, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu ile halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçu bakımından çok sayıda adli soruşturma başlatılmış; kimliği tespit edilen kişiler hakkında gözaltı ve tutuklama gibi işlemler gerçekleştirilmiştir.
Ne yazık ki bu dezenformasyonların önemli bir bölümünün sahte hesaplar üzerinden ve çoğunlukla yurt dışı kaynaklı olarak yürütüldüğünü görüyoruz. Bu hesapların kimliklerinin tespitinde zaman zaman teknik zorluklar yaşansa da, tespit edilenlerle ilgili olarak gerekli adli işlemler gecikmeksizin yapılıyor.
Gerçek hayatta suç teşkil eden bir fiil, dijital ortamda işlendiğinde de aynı şekilde suçtur. Kimse, sosyal medya aracılığıyla toplumda infial yaratacak, insanları korku ve paniğe sevk edecek ya da yargı kurumlarını hedef alarak güveni sarsacak içerikler yayamaz. Bu konularda üretilen asılsız iddialar, sadece yargıyı değil toplumun adalete olan güvenini hedef almaktadır. Dolayısıyla vatandaşlarımızın bu tür içeriklere karşı dikkatli olması, gerekli gördüklerinde adli mercilere suç duyurusunda bulunmaları son derece önemlidir. Biz de kamu kurumları olarak, internet çağında dijital mecralardan gelen bu dezenformasyon dalgasına karşı güçlü, kararlı ve hukuk çerçevesinde bir mücadele yürütmeye devam ediyoruz.
– Geçtiğimiz günlerde bir yapay zeka uygulaması olan GROK ile ilgili soruşturma başlatıldığını açıkladınız. Dijitalleşmenin geldiği bu noktada yapay zeka teknolojileri hayatımızı kolaylaştırdığı gibi kişilik haklarıyla ilgili de bazı sorunlar doğuruyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“GROK” TARTIŞMASI: YAPAY ZEKÂ, KİMSEYE HUKUK DIŞI BİR SERBESTLİK TANIMAZ
Burada yapay zekâ uygulamasının, bazı kullanıcılara verdiği hakaret içerikli ve suç teşkil eden cevaplar, bu alanda hukuki açıdan üzerine düşünülmesi ve çözüm üretilmesi gereken sorunların olduğunu da bizlere gösteriyor.
Dini değerlerimize, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hakaret ve kabul edilemeyecek ifadeler gibi Türk Ceza Kanunu’nda ve özel kanunlarda açıkça suç sayılan içeriklerin yer alması, yapay zekanın kontrolsüz kullanımının ne tür sonuçlara yol açabileceğini de ortaya koyuyor. Her ne kadar yapay zekâ bir yazılım olsa da; bu yazılımın algoritmalarını oluşturan, onu yöneten ve kamuoyuna sunan kişi ve kurumların hukuki ve cezai sorumluluğu ortadadır.
Yapay zekâ, kimseye hukuk dışı bir serbestlik tanımaz. Hiçbir teknoloji, insan onurunu, inançları ve devletin anayasal kurumlarını hedef alan saldırıların bahanesi olamaz. Bu olay, yapay zekânın yalnızca bir araç değil, aynı zamanda yeni nesil suçların da faili haline gelebileceğini göstermektedir. Bu nedenle, dijital hukuk alanında daha etkin, caydırıcı ve kapsamlı düzenlemelerin yapılmasının, hem bireysel hak ve özgürlüklerin korunması hem de kamu düzeninin sağlanması açısından elzem olduğunu düşünüyorum.
– Terörsüz Türkiye süreci gündemde ve hızlı biçimde ilerliyor. Bu konuda Bakanlığın çalışmaları neler, Meclis’teki komisyon nasıl işleyecek?
SON 23 YILDA HER TÜR AYRIMCILIĞI ORTADAN KALDIRDIK
Yıllardır ülkemizin huzurunun, birliğinin ve kalkınmasının önünde en büyük engel olan terör örgütünün silahlarını bırakarak yakması, “Terörsüz Türkiye” idealimize giden yolda en önemli adımlardan biri. Bugünleri ve atılan adımları bin yıllık kardeşliğimize saplanan hançerin çıkarılması olarak değerlendiriyorum. Tabi bu sürece kolay gelinmedi. 41 yıllık terörle çetin bir mücadele var. Bu uğurda şehitler verdik, gazilerimiz var.
Son 23 yılda her tür ayrımcılığı ortadan kaldırdık. Ülkemizi yüksek standartlı demokrasiye kavuşturmak için önemli reformlara imza attık. Temel hak ve özgürlükleri güçlendirdik. Ülkemizi doğusundan batısına her bir köşesine ayrım yapmadan hizmet götürdük. Teröre zemin hazırlayan tüm olumsuz koşulları bütünüyle ortadan kaldırdık.
Milletimizin arasına sokulan ayrımcılık fitnesi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz yıl Ahlat’ta yaptığı “iç cephemizi güçlendireceğiz” vurgusu, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla ve aziz milletimizin dirayetiyle sökülüp atılmaktadır.
Bu yönüyle tarihi günlerden geçiyoruz. Biz de geçtiğimiz hafta DEM Parti heyetiyle görüştük ve “Terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulunduk. Ülkemizin kalkınmasının önünde en büyük engellerden biri olan ve yarım asırdan bu yana çok büyük acılar yaşatan terörün sona ermesi, milletimizin huzurlu bir geleceğe kavuşması hepimizin ortak arzusudur.
Sürecin hassasiyetle yürütülerek “Terörsüz Türkiye” hedefimizin hayata geçmesiyle birlikte Türkiye Yüzyılı’nı daha güçlü bir şekilde inşa edeceğiz. Her alanda kalkınmış, gelişmiş, daha büyük Türkiye’yi hep birlikte geleceğe taşıyacağız. Millet olarak kökleri en derinde olan ulu bir çınarın dallarıyız. Bundan sonra da birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi daha da artıracağız, kuvvetlendireceğiz.
Özellikle Meclis’te Terörsüz Türkiye ve silahların bırakılması sürecini takip edecek olan bir komisyonun kurulması gündemde… Meclis Başkanımızın bu noktada başlattığı bir çalışma olduğunu biliyoruz. Biz de Adalet Bakanlığı olarak mevzuatımız açısından yapılması gereken hususlar varsa bunları da değerlendirmeye devam ediyoruz.
– Efendim bir başka durum ise siyasi müdahale olarak anılan belediye soruşturmaları. Ortada sanki CHP özelinde bir süreç işletiliyor algısı var. Bu konuda neler söylersiniz.
CHP’NİN ALGI SİYASETİ
Yargının görevi, suç şüphesi bulunan her olayda delillere dayanarak gereğini yapmaktır. Bu süreçte partiler değil, kişiler ve fiiller söz konusudur. Yalnızca belli partilere yönelik soruşturma yapıldığı iddiası kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Farklı partilere mensup birçok belediye hakkında soruşturma açılmıştır.
Sadece Cumhur İttifakı belediyeleriyle ilgili olarak 30 ayrı dosyada işlem yapılmış, bu dosyaların 13’ünde mahkumiyet kararı verilmiş, 7’si halen yargılamaya devam etmektedir, 10’unda ise beraat kararı çıkmıştır. Bu tablo açıkça gösteriyor ki, yargı kim olursa olsun, partisine bakmaksızın suç iddialarının üzerine gitmektedir. Burada temel ilkemiz şöyledir: Yolsuzluğun partisi olmaz! Tüyü bitmemiş yetimin hakkı söz konusuysa, kimin yaptığına bakılmaksızın hukuk devreye girer.
Yargı mensuplarını tehdit ederek, onlara hakaret ederek bir yere varamazsınız. Neticede masumiyet karinesi vardır. Hiç kimse peşinen suçlu ilan edilmiyor. Suçlu olup olmadığına yargı karar verir. Yargı karar verinceye kadar herkes masumdur. Ama siz soruşturmaları veya kamuoyunu etkilemeye yönelik adım atarsanız, yargı mensuplarını özellikle kamuoyunun karşısında hedef gösterirseniz, “siyasi soruşturma” yapıyorlar diyerek kara propaganda yaparsanız yargıya zarar verirsiniz.
Milletimiz yaşananları görüyor, teknik takipler sonunda ortaya çıkan manzaralara şahit oluyor. Burada haklarında soruşturma yürütenlerin, Cumhuriyet Savcılarının iddiaları karşısında savunma yapacakları yer mahkemeler, savcılık makamlarıdır. Meydanlardan kara propaganda yaparak yargıyı hedef almak doğru değildir ve kabul edilemez.
– Etkin pişmanlıkla itiraf edenlere de baskı iddiası var, itiraf değil iftira atıyorlar deniyor…
İBB İTİRAFÇILARI: HER “PİŞMANLIK İFADESİ” DİKKATE ALINMAZ
Her ihbara itibar edilmeyeceğine ilişkin düzenlemeyi AK Parti olarak 2018’de mevzuata getirdik. Bu kayıt başta yargımızı bağlıyor. Mevzuat çok açık, “İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir” diyor CMK 157.madde… Buna göre alınan ihbar inceleniyor sonra soruşturmaya esas olup olmayacağına bakılıyor. Eldeki bulgular ilk izlenimde bu ihbarın mesnetsiz olduğunu gösteriyorsa soruşturmaya gerek olmadığına dair karar veriliyor. Ama para alış-verişi, anlatılan ile belediyenin verdiği ruhsatın tarihi, HTS kayıtları veya mesajlaşmalar ile durum somutsa, savcılık görevini yapmak ve araştırmayı derinleştirmek zorunda. Benzeri durum etkin pişmanlık için de geçerli. Ortaya konulan ifadelerin gerçekle uyumlu olup olmadığına bakılıp değerlendiriliyor. Her “pişmanlık ifadesi” dikkate alınmaz. Bunun olayı aydınlatmaya katkısı ve gerçek olup olmadığı değerlendirilir ve sonra kolluğun gündemine gelir, soruşturma bu minvalde genişletilir. Bunun aksi mümkün olamaz. Ancak ilginç bir biçimde burada görev alan avukatların bir kısmı ile ilgili “örgütsel yapıya” destek olma gayreti olduğu yönünde değerlendirmeler var. Savunma hakkı kutsaldır ama maddi gerçeği karartma amaçlı ise adalet gereğini yapar.
– Sayın Bakanım infaz düzenlemeleri ile ilgili çalışmalar var mı?
İNFAZ DÜZENLEMELERİ: KONUNUN ADRESİ BAKANLIK DEĞİL, YÜCE MECLİS’TİR
Biliyorsunuz bu konuda yakın zamanda bir paket Meclis’ten geçti. Bu konunun kendisi veya bağlantılı diğer kavramları sosyal medyada çok köpürtülüyor. Bu konuda şeffaf süreç işletiliyor. Bir gelişme olacaksa herkesin bilgisi olacaktır. Kimse bu konuda dolaşan ve gerçekliği şüpheli bilgilere itibar etmesin. Bir de bu konunun adresi Bakanlık değil, Yüce Meclis’tir. Bakanlık bu konudaki çalışma süreçlerinin teknik yönünde yer alır. Bir çalışma veya benzeri bir durum olursa zaten Parti Grubu eliyle teklifler Meclis gündemine taşınıyor. Bu da herkese ilan ediliyor zaten.
– Sayın Bakanım, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Son olarak şunu öğrenmek istiyorum: Terörsüz Türkiye süreci başta olmak üzere Türkiye’nin Yeni Yüzyılı hukuki açıdan bize ne vaat ediyor?
“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” SÜRECİ…
40 yılın ardından büyük oranda terör tehdidi azalmış bir ülke olarak temel hakları ele alacağız, yeni bir anayasa inşa edeceğiz. Etki alanımızın genişlediği çok açık. Bu da anayasa başta olmak üzere temel metinlerimize yansıyacak. Türkiye Türkiye’den büyüktür, getireceği kardeşlik hukuku da Türkiye’nin gönül coğrafyasına hitap edecek, örneklik teşkil edecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çağa uygun ve kökünü mazisinden alan bir hukuk yaklaşımı ile temel haklara dair tartışmaları geride bırakmış, kendi sorunlarını kendisinin çözdüğü için güçlü ve tarihi hinterlandına uzanmış bir yeni yüzyıl bizi bekliyor. Hep birlikte “kardeşlik hukukunu” tahkim edeceğiz… Bu vesile ile bu güzel mülakat için ben de sizin şahsınızda Star Gazetesine teşekkür ediyorum.