“Yapay zekâ artık hayatın bir parçası” – Üsküdar Üniversitesi Rektörü, teknolojinin eğitimdeki rolunu anlattı
Gazeteci Günel Yaz, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazife Güngör ile Yeni Çağ’a özel röportaj yaptı.
Röportajı sunuyoruz:
– Üsküdar Üniversitesi psikoloji ve nörobilim alanındaki öncü çalışmalarıyla tanınıyor. Sizce genç neslin ruh sağlığını koruma açısından Psikoloji Fakültesinin en önemli sorumluluğu nedir?
– Üniversite her şeyden önce bir eğitim kurumudur. Dolayısıyla bir yandan psikoloji alanında ve diğer branşlarda topluma nitelikli uzmanlar, donanımlı aydınlar yetiştirirken; diğer yandan toplumda var olan bazı sorunlara çözüm bulmak amacıyla bilimsel ve sosyal projeler yürütür. Yani üniversite hem bir eğitim kurumu hem de bir bilgi üretim merkezidir. Ürettiği bilgiyle hem anlık olarak topluma destek olur hem de mevcut sorunların çözümü ve koşulların iyileştirilmesi için toplumla birlikte çalışır.
Üsküdar Üniversitesi de aynı anlayışla hem eğitim faaliyetlerini sürdürüyor hem de önemli bilimsel ve sosyal projelere imza atıyor. Ayrıca toplumun önemli kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve yerel kurumlarla bir araya gelerek toplumsal sorunları tartışıyor, bu sorunlara birlikte nasıl çözüm üretebileceğimizi araştırıyoruz.
Bunlardan biri de kuşkusuz gençlerle ilgili konudur. Günümüzde gençler yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada hem büyük imkânlara sahip hem de ciddi zorluklarla karşı karşıyalar. Bilgi çağında yaşıyoruz – dijital teknolojiler, internet, bilgi bolluğu… Bunların tümü gençlere sayısız fırsatlar sunuyor ancak aynı zamanda psikolojik dengelerini bozabilecek unsurlara da dönüşebiliyor.
Çünkü her genç, sahip olduğu imkânları veya ulaştığı bilgileri aynı olgunluk ve dengeyle yönetemiyor. Bazen aşırı bilgi yükü, doğru yönlendirilmediğinde faydadan çok zarar getirebiliyor.
En ciddi konulardan biri ise kuşaklar arası çatışmadır. Bizim toplumumuzda da bu kendini gösteriyor. Bugünün gençlerinin anne babaları daha çok “manuel” teknolojiler döneminde doğdular – o zamanlar sadece radyo veya televizyon vardı. Günümüz gençliği ise bilgisayar ve dijital teknolojiler içinde büyüdü. Bu yüzden teknoloji kullanımında, bilgiye erişimde daha yetkinler.
Bu yetkinlik bazen onlarda bir tür özgüven fazlalığına, önceki kuşakların deneyimlerine değer vermemeye, onların tavsiyelerini dinlememeye yol açabiliyor. Bu da kuşaklar arasında bir uçurum yaratıyor. Oysa biliyoruz ki, bir toplumun gelişimi kuşaklar arası deneyim ve bilgi aktarımıyla mümkündür. Bu aktarım olmazsa kültürel süreklilik bozulur.
Bugün “Z kuşağı” olarak adlandırılan gençlik dijital teknolojilere oldukça hâkimdir; ancak bu durum, önceki kuşakların tecrübelerini yeterince önemsememelerine neden oluyor. Bu da kültürel değerlerin ve geleneklerin sürekliliği açısından bir tehlike oluşturuyor.
Diğer yandan internet ortamı gençlerin üzerine büyük bir bilgi akışı yüklüyor. Her yerden bilgi yağıyor ve eğer bu bilgi doğru süzülmezse, birçoğu zararlı hale gelebilir. Gençlere bu bilgiyi süzgeçten geçirmeyi, faydalı olanı ayırt etmeyi öğretmemiz gerekiyor.
– Bence bir genç bu farkları aldığı eğitim sayesinde ayırt edebilmelidir. Yani kişi bilgiyi nasıl değerlendireceğini, hangi bilginin kendisine gerekli olduğunu öğrenmelidir. Bunu okullar ve üniversiteler arasında bir proje şeklinde yürütmek mümkün mü?
– Elbette. Zaman zaman ortaokul ve liselere giderek öğrenciler için seminerler düzenliyoruz. Gençlere, yani üniversiteye gelmeden önceki yaş döneminde olanlara bu bilinci kazandırmak çok önemlidir.
Üniversitemiz birçok lise ile ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile iş birliği yapıyor. Türkiye’de MEB doğrudan üniversitelerle değil, ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla ilgilenir; ancak biz bu okullarla yakın temas halindeyiz.
Üsküdar Üniversitesi ile MEB’in artık on üç yıldır devam eden ortak bir projesi var – “Bilim ve Fikir Festivali.” Bu festivalde lise öğrencilerinden çeşitli konularda – icatlar, çevre temizliği, sosyal sorunlar gibi – bilimsel projeler hazırlayıp bize sunmaları isteniyor. Amaç, gençleri bilime, araştırmaya ve yaratıcı düşünceye yönlendirmek.
Festivalde tüm projeler toplanıyor, jüri tarafından değerlendiriliyor ve en iyiler ödüllendiriliyor. Büyük bir bayram havasında gerçekleşen bu etkinlik sayesinde öğrenciler daha lise sıralarındayken üniversite ortamını tanıyor, akademisyenlerle tanışıyor, bilimsel düşünce yeteneği kazanıyorlar.
Böylece gençleri doğru bilgi ortamına çekerek zararlı içeriklerden uzak tutmayı hedefliyoruz. Bunun dışında belediyelerle birlikte birçok sosyal proje yürütüyoruz – madde bağımlılığıyla mücadele, ağız ve diş sağlığı, gençlerin çevreye ve doğaya karşı sorumluluk bilincini artırma gibi konularda.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’daki önemli sivil toplum kuruluşlarıyla bir toplantı gerçekleştirdik. Bu tür buluşmalara “toplumsal katkı projesi” diyoruz. Amaç – toplumdaki önemli sorunları tartışmak ve onlara birlikte çözüm yolları bulmak.
Daha önce “Okuyan Lise – Okuyan Üniversite” adlı bir proje yürüttük. Kitap okumanın önemini gençlere anlatmaya çalıştık. Çünkü bugün telefon ve internet yüzünden gençler artık kitap okumayı unuttu. Oysa kitap okumak insanın hayal gücünü ve yaratıcılığını geliştirir.
Benim çocukluğumda biz radyo dinlerdik; orada sesi duyardın ama görüntüyü hayal ederdin. Şimdiki teknolojiler çocukları bu hayal kurma becerisinden uzaklaştırıyor. Oysa hayal kurmayan bir çocuk yaratıcılıkta da geri kalır.
– Yapay zekâ ve teknoloji hızla gelişiyor. Üsküdar Üniversitesi bu değişimi nasıl karşılıyor?
– Her teknolojinin hem yararlı hem de zararlı yönleri vardır. Önemli olan, onun yararlı taraflarını doğru şekilde kullanabilmektir. Biz yapay zekâ teknolojilerini hem eğitim sürecinde hem de üniversitenin yönetim sisteminde geniş ölçüde uyguluyoruz.
Artık üniversitemizin web sayfalarının yönetiminde, çeviri olanaklarında yapay zekâdan yararlanıyoruz. Ayrıca Yapay Zekâ Mühendisliği yüksek lisans programımız faaliyettedir ve yakın zamanda lisans düzeyinde de açmayı planlıyoruz.
Hemen hemen tüm fakültelerde yapay zekâ ile ilgili dersler veriliyor. Çünkü biz istiyoruz ki tıp öğrencisi de, iletişim öğrencisi de bu teknolojiyle tanışsın. Yapay zekâ artık hayatımızın bir parçasıdır.
Bunun dışında üniversitede tüm akademik ve idari personel için yapay zekâ üzerine eğitimler ve seminerler düzenleniyor ki, herkes kendi işinde bu teknolojiden maksimum verimle yararlanabilsin.
– Öğrencilerin mezuniyet sonrası kariyer olanaklarını geliştirmek için üniversite olarak hangi projeleri yürütüyorsunuz?
– Üniversitemizde çok aktif çalışan bir Kariyer Merkezi bulunmaktadır. Öğrenci hangi alanda okursa okusun, staj yapacağı kurumların seçimi ve uygulamalı eğitim fırsatları bu merkez tarafından sağlanır.
Öğrencilerimizin birçoğu staj yaptıkları kurumlarda sonradan işe kabul ediliyor. Bu onlar için büyük bir fırsat. Bunun dışında farklı sektörler ve kuruluşlarla yakın iş birliği içindeyiz, ayrıca İŞKUR ile de bağlantılıyız. Herhangi bir alanda personel ihtiyacı oluştuğunda öğrencilerimizi yönlendiriyoruz.
Nitelikli uzmanlar yetiştirdiğimiz için mezunlarımız hem kamu hem özel sektörde kolaylıkla iş bulabiliyorlar. En önemlisi, üniversitenin bu kurumlarla sürekli iletişim halinde olmasıdır.
Geri bildirimler de oldukça olumlu – mezunlarımızın çalıştığı kurumlar bizlere çok iyi referanslar veriyor. Başarılı mezunlar yeni mezunlara da yol açıyor, bir anlamda bir “network” sistemi gibi işliyor.
İstihdam alanında temel mesele, toplumun, devletin veya sektörün hangi alanlarda nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyduğunu belirlemek ve eğitimi bu ihtiyaçlara göre planlamaktır. Biz de eğitimi bu doğrultuda şekillendiriyoruz.