Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Avrupalı devletler, kanaat önderleri ve karar alıcılar İslam’ı bir güvenlik tehdidi, Müslümanları da potansiyel suçlu olarak görmekten vazgeçmelidir” dedi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), “2019 Avrupa İslamofobi Raporu Sunumu” başlıklı web açılış paneli düzenledi.
Georgetown Üniversitesi The Bridge İnisiyatifinden Farid Hafez, De Montfort Üniversitesinden Amina Easat-Daas, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinden Amina Smits Akılma ve Boşnak İslam Geleneği Enstitüsü üyesi Hikmet Karçiç’in konuşmacı olarak yer aldığı panelin takdim konuşmasını SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, moderatörlüğünü SETA Brüksel Koordinatörü Enes Bayraklı yaptı.
Twitter ve Youtube kanalından video konferansla canlı yayımlanan panelin açılış konuşmasını yapan İletişim Başkanı Altun, SETA’nın son 5 yıldır Avrupa İslamofobi Raporu yayımlayarak önemli bir kamu hizmeti ifa ettiğini söyledi.
Altun, şunları dile getirdi:
“Rapor, bu dönemde dünyanın her yerinden insanların Avrupa’daki Müslüman karşıtı ırkçılığın gelişimini takip etmesini mümkün kıldı. Aynı zamanda Avrupalıların, kıtada ortaya çıkan bazı toplumsal ve siyasi trendlerle ilgili kaygılarını ortaya koydu. Bu itibarla, Avrupa İslamofobi Raporu, esasen Türklerin endişelerini veya Türk perspektifini değil, Avrupalıların kendilerinin kaygılarını konu almaktadır.”
Raporun amacının birilerini suçlamak değil, dostlar arasında açık ve dürüst bir diyalog çağrısı yapmak olduğunu söyleyen Altun, Avrupa Birliği’nin (AB) projeye verdiği maddi desteğe dikkati çekerek, AB ile ilgili kuruluşlar arasındaki iş birliğinden memnuniyet duyduğunu ifade etti.
Müslüman karşıtı ırkçılığın yalnızca Avrupa sorunu olmadığını dile getiren Fahrettin Altun, şöyle devam etti:
“Güneydoğu Asya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar her yerde insanların hayatını tehlikeye atan küresel bir tehditten bahsediyoruz. Örneğin, Hindistan’da her yıl binlerce insan, Hindu milliyetçilerinin Müslüman halka yönelik sistematik yurtsuzlaştırma ve korkutma çabaları kapsamında öldürülüyor veya yaralanıyor. Myanmar’da Nobel Barış Ödüllü bir siyasetçi, Müslümanlara yönelik soykırımda aktif rol oynuyor. Son olarak Yeni Zelanda’da daha önce terör saldırıları gerçekleştiren Avrupalılardan esinlenen bir aşırı sağcı terörist, geçtiğimiz yıl yerel bir camide onlarca insanı katletti.”
İslamofobiyle mücadelenin Avrupa’dan başlaması gerektiğini belirten Altun, Avrupa kıtasının benzersiz bir tarihinin olduğunu, Avrupalıların nesiller boyunca Atlantik Okyanusu’nda gerçekleştirdikleri köle ticareti sayesinde zenginleştiğini söyledi.
Avrupa imparatorluklarının yüzyıllar boyunca uzak diyarları kolonize ederek kaynaklarını sömürüp zenginleştiğini anımsatan Altun, şu ifadeleri kullandı:
“Son yüzyılda ise Holokost başta olmak üzere tarihte görülmüş en büyük katliamlar Avrupa’da yaşandı. Faşizmden komünizme kadar en ölümcül ideolojiler Avrupa’da yeşerdi ancak bu olumsuz tabloya rağmen Avrupalılar hatalarından ders almaya, öz eleştiri yaparak demokrasi, insan hakları ve hürriyet temelinde yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmaya gayret etti. Avrupalılar, bugün de aynı gelişim kapasitesinden faydalanarak Müslüman karşıtı ırkçılığı aşmanın bir yolunu bulmalıdır. Bu nedenle raporun çok önemli olduğuna inanıyorum.”
Raporun, Avrupa’da durumun her geçen gün daha kötüye gittiğini gösterdiğini belirten Fahrettin Altun, “Öncelikle Müslümanlara, İslam’ın dini yapılarına ve toplum merkezlerine yönelik saldırılarda gözle görülür bir artış yaşanmıştır. Üstelik son beş yılda bu saldırıların sayısında üssel bir artış olduğunu gördük.” dedi.
Saldırıların artan sıklığının normalleştirilmelerini mümkün kıldığını hatta mağdurların, kendilerini hedef alan saldırılar nedeniyle suçlanması sonucunu doğurduğuna işaret eden Altun, saldırıların korku atmosferi oluşturduğu için ayrımcılığa maruz kalan Müslümanların sadece çok küçük bir kısmının bu suçları yetkililere bildirdiğini söyledi.
Uluslararası aşırı sağ yapıların Avrupa’da ellerini, kollarını sallayarak faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkati çeken Altun, şu görüşleri paylaştı:
“Bu örgütlerden biri olan Hannibal, Almanya, Avusturya ve İsviçre’de varlığını sürdürmektedir. Böyle bir grubun eski ve muvazzaf askerleri, polis memurlarını cezbedebilmesi, Müslümanlara ve Avrupa demokrasilerine yönelik tehdidin ciddiyeti hakkında önemli bir fikir vermektedir. Büyük Yer Değiştirme başta olmak üzere komplo teorilerinin popülerliği, yalnız Avrupa’nın toplumsal dokusuna zarar vermemekte, aynı zamanda bu toplumları dezenformasyon kampanyaları ve enformasyon operasyonlarına karşı daha zayıf hale getirmektedir.”
Avrupalı medya kuruluşlarının, kıtada yükselen Müslüman karşıtı ırkçılık suçuna nasıl iştirak ettiklerine değinen Fahrettin Altun, şunları belirtti:
“Ana akım medya kuruluşları, İslamofobiye ‘siyasal doğruculuk’ temelinde karşı çıkmakla birlikte, radikal sol terörizmi övmekte bir beis görmüyorlar. Özellikle yabancı terörist savaşçıların gittiği Suriye ve Irak’ta yapılan haberler neredeyse tamamen DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütlerine katılan Avrupalı Müslümanları konu almıştır. Öte yandan, Batı medyasının PKK ve diğer radikal sol terör örgütlerine katılan yabancı terörist savaşçıları ya görmezden geldiğine ya da onlardan övgüyle bahsettiğine şahit olduk. Bu tarafgirlik, Antifa başta olmak üzere bazı grupların Avrupa’daki Müslüman karşıtı ırkçılıktan nemalanarak gençleri radikalize etmelerini ve ölüme göndermelerini mümkün kılmıştır.
Üstelik radikalleşen ve radikal sol terör örgütleri tarafından eğitilen şahıslar, Avrupa’yı işgal ettiklerine inandıkları Müslümanlara karşı çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Birleşik Krallık gibi bazı Avrupa ülkeleri, PKK’nın Suriye kolu YPG’ye katılan yabancı terörist savaşçıları cezalandırma noktasında bazı adımlar atsa da bu şahısların büyük çoğunluğu Avrupa’da ellerini, kollarını sallayarak dolaşmaktadır. Yaklaşık 5 milyon Türk’ün yaşadığı Avrupa’da uygulanan bu kasıtlı ihmal politikası, Türkiye Cumhuriyeti için çok ciddi bir endişe kaynağıdır.”
Son yıllarda “İslam’ın ve Avrupalı Müslümanların güvenlikleştirilmesi” sorununun bir başka endişe kaynağı olduğunu kaydeden Altun, Avrupalı devletlerin, kanaat önderlerinin ve karar alıcıların, İslam’ı bir güvenlik tehdidi, Müslümanları ise potansiyel suçlu görmekten vazgeçmesi gerektiğini vurguladı.
İletişim Başkanı Altun, “Maalesef bu alanda bir liderlik eksikliği olduğunu görüyoruz. Ana akım siyasi partiler, Avrupalı Müslümanları savunup ayrımcılıkla mücadele kanunlarını uygulayacaklarına, Müslüman karşıtı ırkçılığı kabullenip aşırı sağın suyuna gitmeye çalışıyor. Avrupalı liderler, daha fazla gecikmeden bu yanlıştan dönmeli, rotalarını düzeltmelidir.” dedi.
Endişelerin koronavirüs pandemisi nedeniyle de arttığını bildiren Altun, küresel ekonominin yıllık bazda yüzde 5,5 küçülmesi beklenirken Avrupa’da Müslümanlara ve camilere yönelik saldırılarda artışla karşılaşılmasının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etti.
Son ırkçılık patlamasının 2015-2016 mülteci krizi sırasında yaşandığını hatırlatan Altun, Avrupalı devletlerin gereken tedbirleri zamanında alması gerektiğinin aşikar olduğunu vurguladı.
Altun, bugün adım atılmaması ve şiddet olaylarının henüz yaşanmadan engellenmemesi halinde AB’nin eşitlik ve farklılıklar konusundaki ciddiyetinin sorgulanacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın farklılıkların ve eşitliğin destekçisi olduğunu ifade eden Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde dini ayrımcılıkla mücadele noktasında tarihi adımlar atmıştır. Bildiğiniz gibi 2000’li yıllarda gayrimüslim vakıflarının geçmişte el konulan mallarının iadesi sağlanmıştır. Bugün Avrupa’da camilere ve toplum merkezine saldırılar gerçekleştirilirken biz, kamu kaynaklarımızla kiliseleri ve sinagogları restore ediyoruz. Eşit vatandaşlık ilkesi doğrultusunda Türk toplumunun asli unsuru olarak gördüğümüz tüm inanç gruplarını destekliyoruz.
Van’daki Akdamar Kilisesi’nden Büyük Edirne Sinagogu’na kadar her yerde ülkemizin zengin kültürel mirasını korumaya devam edeceğiz.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin dost ve müttefikleriyle yakın iş birliği içinde ayrımcılıkla, nefret söylemiyle, Müslümanlara karşı şiddetin teşvikiyle mücadele ettiğine dikkati çeken Fahrettin Altun, şöyle konuştu:
“Geçtiğimiz eylül ayında Sayın Cumhurbaşkanımız, Malezya ve Pakistan’ın liderleriyle birlikte, İslamofobi’nin neden olduğu sorunlarla mücadele etmek üzere İstanbul merkezli, İngilizce yayın yapacak bir medya ve iletişim merkezi kurulması talimatını vermişlerdir. Liderlerin New York’ta vardığı anlaşmaya istinaden, Malezya’da bir mutabakat zaptı imzaladık.
Pakistan’ın da yakında bu zapta imza koymasını bekliyoruz. İletişim Başkanlığı olarak bu projenin hayata geçirilmesi için ortaklarımızla temaslarımızı sürdürüyoruz. Avrupa devletlerinin de benzer projelere iştirak etmelerini memnuniyetle karşılar, bunu nefret söylemine karşı verilmiş bir sevgi ve dayanışma mesajı olarak değerlendiririz.”
SETA’ya Avrupa’daki İslamofobiyi belgelendirme konusundaki kararlılıkları için teşekkür eden Altun, şunları kaydetti:
“Türkiye ve AB, birçok alanda yakın ortaklardır. Müslüman karşıtı ırkçılık konusunda da daha yakın iş birliği yapabileceğimize inanıyorum. Bu itibarla, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Avrupalı dostlarımıza, Müslümanlar ve diğer dini cemaatlere eşitlik sağlanması noktasında gösterecekleri çabalara destek vermeye hazır olduğunu ifade etmek istiyorum. El birliğiyle bu çok ciddi sorunu aşabileceğimize ve herkes için güvenli bir gelecek inşa edebileceğimize güvenim tamdır.”
www.yenicag.info