İçerideki rekabet dışarıda ihanete dönüşmesin! - Aygün Attar`ın yazısı
Türkiye’nin suni gündeminde son zamanlarda Erdoğan’dan sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kimin liderlik edeceği yönünde tartışmalar yer almaktadır. Özellikle muhalefet tarafından gündemde tutulan konu, aslında iktidar partisi kulislerinin de aşina olduğu bir mevzudur.
Nesnel olarak hukuk ve demokrasi kültürü içerisinde, Türkiye gibi köklü devlet tecrübesine sahip bir ülkede bunların yaşanması gayet normal bir süreçtir.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da defaatle ne makamlarda ne de fani dünyada kimsenin ebedi olmadığı gerçeğini dile getirmişlerdir.
Öznel olarak ben (Allah sağlıklı uzun ömürler versin), gece gündüz demeden koşturan gayet dinamik bir Cumhurbaşkanı fiilen görevinin başındayken böylesi tartışmalardan yana değilim.
Peki neden durup dururken şu konuya temas etme zarureti hissettim diye soranlara açıklıyorum:
Prensip olarak iç siyasete yönelik tartışmalara ve yorumlara mümkün olduğunca girmediğim kamuoyu ve dikkatli sosyal medya kullanıcıları tarafından gayet iyi bilinmektedir. Hayatım boyunca can Azerbaycan’ım ve yürek Türkiye’m arasında köprü rolünü üstlenme gayretiyle azim gösterdim.
Bu kimlikle her iki ülke kamuoyunda da kabul gördüğüm için çok mutluyum.
İster akademik çalışmalarımda ister televizyon programlarında altını çizerek iki ülke arasındaki ilişkilerin siyaset üstü olduğuna daima vurgu yapmışımdır, zira hükümetler geçici, devletler kalıcıdır.
Ama son zamanlarda iç siyasi tartışmalara bilinçli şekilde dolaylı yollardan, çeşitli bahanelerle haddini bilmez birileri tarafından Can Azerbaycan ve onun Karabağ Fatihi olan muzaffer Ali Başkumandanı Aliyev’in dahil edilme “çabaları” bardağı taşıran son damla oldu. Azerbaycan, Türkiye ile dünyada eşi beraberi olmayan bir kardeşliği, tüm Türk Devletleri için model oluşturan müttefikliği taçlandırarak yaşayan ve yaşatan örnek ülkedir.
Can Azerbaycan, iki ülke arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerde kardeşlik hukukunu sözde değil özde olarak sonuna kadar uygulamaktadır.
Türkiye’ye verilen doğal gaz ve petrol ürünlerinin Azerbaycan’ın kendi vatandaşlarına uygulanan tarifenin daha altında olduğu gerçeğinden muhtemel Azerbaycan’a ve Devlet Başkanı İlham Aliyev’e fütursuzca saldıranların haberleri bile yok. Türkiye’nin, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca en büyük dış yatırımcısı, on binlerce insana istihdam sunan yine Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR)’dır.
İki ay önce Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz: “18 milyar doları aşan yatırımlarıyla, ülkede en çok yatırım gerçekleştiren yabancı şirket olan SOCAR tarafından ayrıca ülkeye 7 milyar dolarlık bir yatırım planlandığı” müjdesini paylaştı.
Can Azerbaycan’ın üç bin şehit vererek zaferle taçlandırdığı 44 günlük Karabağ Savaşı’nda Türkiye’nin devlet ve millet olarak sergilediği manevi ve diplomatik destek ortak tarihimizin altın sayfasını oluşturmaktadır.
1918 senesinde Bakü’nün kurtuluşu için Azerbaycan Milli Ordusu ile omuz omuza çarpışarak şüheda olan 1130 Mehmetçiğimizin kardeşliğimizi pekiştiren destansı kahramanlığı gibi günümüzde yaşanan güzellikler gelecek nesiller için çok değerli manevi mirastır.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki merhum devlet başkanları Haydar Aliyev ve Süleyman Demirel dönemindeki üst düzey ilişkiler, mevcut liderler Erdoğan ve Aliyev döneminde gözün gerçek anlamında fevkaladenin de fevkinde seyretmektedir.
Evvelinde Türkiye tarihinde ilk Azerbaycan doğumlu üniversite rektörü olmam hasebiyle, sonrasında Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın başkanlığını yürüttüğü Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurul Üyesi kimliğimle, hâlihazırda her iki ülke devlet başkanımızın onursal başkanlığını yaptığı Türkiye Azerbaycan Dostluk İşbirliği ve Dayanışma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla Ankara’da, Bakü’de, Karabağ’da çeşitli vesilelerle resmi heyette bulunmuş birisi olarak iki lider arasındaki samimiyeti, kardeşliği yakinen gözlemleyen, o içten gelen muhabbete bizzat tanık olan akademisyen ve kalbi her iki ülke için eşit atan bir insan olarak iddia ediyorum ki Türkiye ile Azerbaycan şu anda tüm dönemlerin en mükemmel ilişkilerine sahiptir ve
“Bir Millet İki Devlet” felsefesi tüm alanlarda tam olarak hâkimdir.
Ama… İşte şu yazıyı yazmamın sebebi olan o “amalar” üzerinde durmam, iki çift laf söylemem farz oldu.
Ne yazık ki her iki tarafta da şu muazzam birliktelikten rahatsızlık duyan ve hazımsızlık psikolojisi ile ortalığı karıştırmak için ellerinden geleni yapan fitne fücurlar çoktur.
En fazla da Türkiye’de (özellikle medyada) kılıf değiştiren bukalemun bir güruh, Azerbaycan’a yönelik sistematik nefrete cevaz veren yalan haberlerle toplumu kin ve nefrete sevk etmekten geri durmamaktalar.
Azerbaycan Türklerini İslam düşmanı göstermekten utanmayan çok sayıda “tetikçi”nin, son zamanlarda Bakü’de gerçekleşmesi planlanan ve güvenlik nedeniyle iptal edilen bir dini toplantı nedeniyle Azerbaycan’ı “Kafkasya’nın İsrail’i” olarak tanımlayıp Devlet Başkanı İlham Aliyev’e yönelik alçak karalama kampanyası yürütmesi kabul edilmezdir!
Evvela, Türk toplumunda şu kadar yakın olduğumuz halde Azerbaycan ve Azerbaycanlılar hakkında yeterli bilgi olmadığı konusunu bir daha yenilemek istiyorum.
Azerbaycan, çok dinli, çok kültürlü, çok milletli yaşam tarzını geçmişten günümüze gelenek olarak yaşatabilmiş nadir ülkelerden biridir. Asya’dan Avrupa’ya stratejik ürünlerin taşındığı tarihi güzergahta bulunması ve yüz elli yıldan fazladır (petrol nedeniyle) sanayi toplumu olmasının kazanımları, ülkenin hoşgörü kültürünü yaşam tarzına dönüştürmüştür.
Azerbaycan’da ekseriyeti İslam dinine mensup olmakla birlikte, farklı dinlerden, farklı etnik kimliklerden insanlar bir arada mutlu mesut yaşamını sürdürmekte ve vatandaşlık aidiyeti ile sıkı sıkıya bir araya gelerek devlet milliyetçiliği şemsiyesi altında varlık göstermekteler.
Hem Birinci hem İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan Türkleri ile birlikte diğer etnik ve dini kimlikten olan Azerbaycan vatandaşları vatanları uğrunda ölümüne savaştılar.
Ebediyete intikal edenleri daima minnet ve rahmetle anıyoruz.
Benim aklım erdiğinden günümüze değin de (ki buna topraklarımızın işgal altında olduğu yıllar da dahildir) Azerbaycan’da çeşitli dinlerin temsilcilerinin iştiraki ile uluslararası toplantılar, sempozyumlar ve sair gibi organizasyonlar yapılmaktadır.
Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler tıpkı Bakü’nün merkezinde birbirinin yanında boy gösteren ibadethanelerinde rahatlıkla dini vecibelerini gerçekleştirdikleri gibi, söz konusu toplantılarda da dünyanın çeşitli yerlerinden Azerbaycan’a katılımlar oluyor. Azerbaycan, Kafkasya Müslümanları Şeyhülislamlık müessesesinin bulunduğu ülke olarak İslam Ülkeleri Konferansı’nın en aktif görev yaptığı yerlerdendir. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, tıpkı Cumhurbaşkanımız Erdoğan gibi islamofobi kavramını uluslararası arenada en çok dile getiren liderlerden biridir.
Karabağ topraklarının 30 yıllık işgali sürecinde bölgede bulunan 67 caminin tamamına yakınının sırf dini düşmanlık zemininde yok edildiğini, Azerbaycan Türklerinin dini duygularının rencide olması için tarihi Ağdam Camisi’nin domuz ahırı olarak kullanıldığını Birleşmiş Milletler kürsüsünden geçtiğimiz günlerde bir daha dünyaya haykırarak söyleyen İlham Aliyev’i dinsizlikle suçlayanların vicdanları kömürden daha karadır.
Türkiye’de anti-Azerbaycan propagandası yürütenlerin büyük çoğunluğu, düne kadar ilkokul mezunu sümüklü hocalarının ibriğini taşımak için Pensilvanya’da nöbet tutanların familyasından olanlardır. Diğer kısmı ise dini taassup adı altında İslam’a en çok zarar veren, Türk Dünyası’ndan nefret eden ve mübarek dinimizi kişisel çıkarlarına alet eden devşirmelerdir ne yazık ki…
Bir de düne kadar KKTC’yi Türk askeri işgal etti vaveylası yapan her dönemin kullanışlı aparatları var Azerbaycan karşıtları arasında.
PKK sevicilerden başlayarak radikal solcu kesimden tutunuz da çeşitli çıkar menfaat ilişkilerinin bir araya getirdiği aşırı sağcı grupların yurtdışında mevzilenmiş ve görevi Türkiye’yi yalnızlaştırmak olanları da bir hayli çok şu Azerbaycan düşmanları içinde.
Bu güruh için Azerbaycan nefreti ortaya karışık menü, anlayacağınız. Gerçekte onların dertleri ne masum çoluk çocuğun, günahsız insanların soykırıma maruz bırakıldığı Gazze’dir, ne de dini manevi değerlerdir!
Tüm dertleri Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını bozma görevidir. Talimatı aldıkları yerlerden verilmiş ödevlerini eksiksiz gerçekleştirmektir tek dertleri. Orta Koridor’u da aktive edecek olan ve açıldığı takdirde Azerbaycan’la Türkiye’yi sadece Avrasya’da değil,
Avro-Atlantik bölgesinde de devasa ekonomik girdiye ve stratejik kontrol gücüne kavuşturacak Zengezur Koridoru için Washington’da paraflanan belge sonrasında malum güruh tarafından okşar naralar atılmış, Azerbaycan Türkiye’yi Amerika’ya satmakla suçlanmış, kamuoyu galeyana getirilmeye çalışılmıştı.
Pusuda bekleyen sosyal medya trolleri Azerbaycan’ı, onun Devlet Başkanı’nı en ağır şekilde tahkir etmekten, hatta şehitlerimize bile dil uzatmaktan çekinmemişlerdi.
Türkiye Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın “sürecin her aşamasını kardeş Azerbaycan bizimle istişare ederek yürüttü” açıklamasına rağmen, şu yüzsüz taifenin pes etmediğini Azerbaycan aleyhine başlattıkları yeni karalama kampanyasından görüyoruz.
Türkiye ve Azerbaycan yetkili mercileri, devlet adabına uygun olarak iki devletin yürüttüğü bağımsız ve her ülkenin menfaatine uygun dış siyasete kesinlikle müdahale etmezken, kraldan daha kralcı olan ekip mütemadiyen ucuz kahramanlık peşinde.
Filistin konusunun Türk iç siyasetindeki önemi ve Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu, Balkanlar başta olmakla bize miras bıraktığı gönül coğrafyasında olup bitenlere yönelik haklı hassasiyeti Azerbaycan’da hem toplum hem de devlet tarafından gayet güzel bilinmektedir.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir imparatorluk bakiyesi olduğu hakikatinden hare
ketle, Azerbaycan topraklarının işgal altında olduğu dönemlerde dahi iktidar ve muhalefet partileri sıralarında Ermeni kökenli milletvekillerinin varlığı anlayışla karşılanmış, iç siyasete müdahaleden her zaman itinayla uzak durulmuştur.
Aynı şekilde Türkiye, çok vitesli dış politikadaki başarısı sayesinde bölgenin başat gücüne dönüşen Azerbaycan’ın Rusya, İran ve İsrail’e yönelik yürüttüğü siyasete kimi zaman kendi siyasetinden farklılık göstermesine rağmen aynı anlayışla mukabele etmektedir.
Dolayısıyla iki ülke arasında devlet kurumlarının uyumu, dostları sevindirecek, dost olmayanları üzecek kadar uyumlu, hatta mükemmel seviyededir.
Peki o zaman, birilerinin karın ağrısı neden?
Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nı ve külliyen Azerbaycan Türklerini ülkemizde hedefe oturtan, öcü olarak gösteren kimler?
Karabağ Savaşı ile birlikte dünyada ünü artan, haklı ve milli gururumuz Bayraktar İHA’larının yakında Can Azerbaycan’da üretime başlıyor olması mı birilerini rahatsız etti?
Yoksa iki yıldır Cumhuriyet kutlaması için Bakü’deki büyükelçiliğimizin resepsiyonuna Erdoğan ailesinden katılım mı birilerinin uykularını kaçırdı bilinmez ama oyun büyük, oyun sinsi…
Erdoğan’ın “Can Azerbaycan’ın can Cumhurbaşkanı, değerli kardeşim İlham Aliyev” diye hitap ettiği ve her görüşmede samimiyetle sarıldığı, en güvendiği kişilerden biri olan Aliyev’e iktidar medyasında “mevzilenmiş” birileri tarafından en ağır hakaretlerin yazılması, ustaca kurgulanmış bir oyunla karşı karşıya olduğumuzun göstergesi değil mi?
Cumhurbaşkanımız Erdoğan “Can Azerbaycan’ın can Cumhurbaşkanı, değerli kardeşim İlham Aliyev” diyor ama birkaç gün önce Erdoğan’a sözüm ona “yakın” medya, Azerbaycan ve İlham Aliyev hakkında bakın neler yazıyor:
“Azerbaycan Siyonizm’e Can Oluyor: İlham Aliyev tarafından ‘Kafkasya’daki İsrail’e dönüştürülen Azerbaycan.”
Yanlış okumadınız, evet aynen böyle yazıyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan:
“İlham kardeşimin başkomutanlığında ve önderliğinde Azerbaycan, yaklaşık 30 yıllık işgali 44 günde sona erdirerek haklı davasında destansı bir zafer kazandı. Tek millet iki devlet şiarıyla Türkiye’nin kardeşlik vazifesinin gereğini yaptığı vatan muharebesi sürecinde türlü provokasyonlara rağmen İlham kardeşim kararlı ve itidalli liderlik sergileyerek zaferin baş mimarı oldu.
Bir milyon kaçkın kardeşimizin eve dönüş yollarını açtı. Bu gururu ve sevinci Türkiye ve Azerbaycan’da bizlere hep birlikte yaşattı. Bu vesile ile muzaffer Ali Başkumandan Sayın Aliyev’i ve kahraman Azerbaycan halkını bir kez daha kutluyorum.” diye açıklama yapıyor.
Erdoğan’ın “muzaffer Ali Başkumandan, Karabağ zaferinin gururunu Türkiye ve Azerbaycan’da bizlere hep birlikte yaşatan, türlü provokasyonlara rağmen kararlı ve itidalli liderlik sergileyerek destansı zafere imza atan zaferin baş mimarı” adlandırdığı ve sevgiyle, gururla kendisinden bahsettiği Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’e, iktidar “medya” mensubu üç gün önce X hesabından (Azerbaycan Türkçesi ile) yayınlanmış mesajında görün neler yazıyor: “Necəsən, Əliyev? Hani raks edəcəkdin, hara getdi? Biz adamı belə raks etdirərik! Bir daha xəyanətə cəhd etmə!”
Güya bir zamanlar Aliyev tarafından söylenmiş “Noldu Paşinyan?” repliğine nezire yapmış şu zat ve utanmadan Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın resmi X hesabını etiketlemiş.
Şu paylaşımı görünce önce şok oldum. Gözlerime inanamadım. Bırakın bir millet iki devlet kimliğimizi, bırakın kardeş oluşumuzu, en azılı düşman olduğunuz ülkenin Devlet Başkanı’na dahi bu şekilde hitap edemezsiniz!
Tehdit savuramazsınız!
Hâlâ bunu, her konuda Azerbaycan’la işbirliği içinde olan bir iktidarın medya kuruluşu mevziisinde konumlanarak hiç yapamazsınız!
Sokak serserisi jargonuyla gece gündüz orada da burada da hadsiz paylaşımlar yapan ahlaksız trollere alıştık ama bunu dış politika yazarı olarak sırtını bir yerlere dayayan bir zat yazıyor!
Azerbaycan’da aynı olay yaşandığını varsayalım, bizim tepkimiz nasıl olurdu?
Üç sene önce, 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Ankara’da merasim kıtasıyla karşılandığında, Azerbaycan’ın ister iktidar ister muhalefet kanadından ne bir siyasetçi ne de bir medya mensubu, hani İsrail’le iyi ilişkiler nedeniyle Türkiye’den bizi eleştirenler, küfredenler vardı, şimdi ne oldu diye tek satır eleştiri yazmadılar, serzenişte dahi bulunmadılar.
Çünkü askeri düzeyde bilgisi olanlar dahi uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluklar ve kalıcı düşmanlıklar olmadığının bilincindedir. (Türkiye ile Azerbaycan istisna.)
Uluslararası politikada her ülke, kendi ülkesinin ve halkının refahında ilerleme sağlamak için sürdürülecek ilişkiler konusunda kendi stratejilerini oluşturacaktır.
Bu bir kuraldır.
Aliyev’e bol keseden sallayan (sırtını sağlama dayadığını düşünerek) haddini fazlasıyla aşan zatlar da Herzog’un Türkiye ziyareti sürecinde sus pus olmuşlardı.
İç hesaplaşmalar, iktidar koltuğuna bir an önce oturma hırsı, (Allah sağlıklı uzun ömürler versin) Erdoğan sonrasına erken hazırlıklar ve buna benzer birçok neden var Can Azerbaycan’a ve özellikle Aliyev’e yönelik çeşitli bahanelerle yapılan çirkin saldırılarda.
Gerçek hayatın özü bu, bazen en yakınından gelir en beklemediğin ihanet!
Ama bu mide bulandırıcı entrikalara Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini alet etmek, adiliktir.
Seviyesizliğin değil, çukurluğun daniskasıdır. Aczin, çaresizliğin sözlere dökülmüş hâlidir, içler acısıdır…
Hadsizliktir, terbiyesizliktir.
İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin probleme dönüşmesini bilinçli olarak tasarlamaktır.
Türkiye Cumhurbaşkanı’na yakın olmanın avantajını her anlamda kullananların, medya çatısında varlık gösterenler, Erdoğan’ın en yakını olarak gördüğü, sevdiği Azerbaycan Devlet Başkanı’na nasıl “Biz adamı belə raks etdirerik” diye başından büyük laflar edebiliyor?
Siz yani kim?
Siz kimi temsil ediyorsunuz? Tıpkı Azerbaycan’da olduğu gibi burada da kalbi iyi ve kötü günde Azerbaycan’la birlikte atan Türkiye adına konuşma hakkını şu satırların altında imzası olan şahsa kim vermiş?
Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Azerbaycan Devlet Başkanı’na yönelik ifadelerinden yüz seksen derece farklı ve kesinlikle kabulü imkânsız ifadeler için Cumhurbaşkanı’na yakın gözüken medyayı kullanmakla neler amaçlanmıştır? Şu durumu Azerbaycan Devlet Başkanı’na, onun arkasında demir yumruk olarak kenetlenen Azerbaycan halkına nasıl izah edebiliriz?
Hatırlarsınız, İlham Aliyev’in “Herhangi bir ciddi konu olursa ilk arayacağım kişi kardeşim Erdoğan olur” açıklaması vardı. Aynı Aliyev hakkında, iktidara yakın olduğunu bildiğimiz medyada Azerbaycan halkı ve Devlet Başkanı hakkında tahayyül edilmesi imkânsız yayınlar kimler tarafından, hangi maksatla yayınlanmaktadır?
Erdoğan’ın yanında gözükerek Türkiye’yi ezeli ve ebedi dostu kardeşi Azerbaycan’la karşı karşıya getirme teşebbüsü nasıl bir ihanettir?
Yüzyıllar boyunca tarihin zorlu sınavından geçerek yüz akıyla bugünlere ulaşmış olan, içinde karşılıklı fedakârlık ve menfaatsiz sevdayı barındıran bir olma, iri olma, diri olma ruhuyla mayası çalınmış,
Sakarya’da Türkiye için, Bakü’de Azerbaycan için şehadet şerbetini içen ortak kahramanlarımızın önce canları, kanları pahasına; devamında manevi ruhları sayesinde ilmek ilmek örülmüş iki ayrı devleti bir millete dönüştüren en değerli mirasımızı, Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini yok saymak hadsizliğinde bulunmak nasıl bir cürettir? Azerbaycan kamuoyunda ciddi rahatsızlık doğuran anti-Azerbaycan propagandası için Türkiye’de ilgili devlet kurumları tarafından bir önlem alınması gerekmez mi? İçeride gösterilen titizliğin, kardeş devletimize yönelik aleni saldırılarda da aynı hassasiyetle takip edilmesi için neyi bekliyoruz?
Azerbaycan’dan halkın çeşitli kesimlerinden şahsıma yansıyan haklı tepkilere cevap vermekte zorlanıyorum.
Ülkem adına utanıyorum.
Sorumlu şahıslarla ilgili kin ve nefret suçundan gerekli adli işlemler yapılması talebiyle ilgili kurum ve kuruluşları göreve davet ediyorum. Türkiye-Azerbaycan kardeşliğini hançerlemek isteyenleri telin ediyorum! Can Azerbaycan ile yürek Türkiye arasındaki kardeşlik, oyun içinde oyun kuranların arzularını kursaklarında koyacak kadar güçlüdür, sarsılmazdır ve ebedidir. Boşa kürek çekmeyin ey tilki gibi köşesinde sinsice bekleyen zavallılar, etle tırnağı birbirinden koparamazsınız.
Erdoğan da Aliyev de çok şükür sizin oyunlarınıza mahal koymayacak kadar deneyimli liderler, Türkiye de Azerbaycan da sizin tahmin etmeyeceğiniz kadar özler…
“Sinek küçüktür ama mide bulandırır” atasözünün anlamı, önemsiz, küçük gibi görünen bir şeyin bile kötü ve olumsuz bir izlenim yaratır olmasına vurgu yapmaktadır.
İşte bu nedenden dolayı ata nasihatımızı dinleyerek, can ciğer olduğumuz, kardeşimiz, müttefikimiz Azerbaycan’ımızla Türkiye’miz arasında herhangi bir olumsuz izlenimin oluşmasına müsaade etmeyeceğiz! Canımızda can olduğu sürece de her iki taraftan da şunu yapmak isteyenlerin karşısında olacağız.
Son cümlem: Cumhurbaşkanı seçimlerine daha çok var. Avrupalı liderlerin kriz çözücü bir ülke olarak yıldızlaşan Türkiye’yi, güçlü lider Erdoğan’ı ziyaret etmek için adeta sıraya girdiği, Zengezur Koridoru’ndan nasiplenmek için Aliyev’le sıcak temas kurma yarışına girildiği bir dönemde öz özümüze düşerek düşman sevindirmeyelim. Dedem Korkut’un nasihatini unutmayalım: “İhanet içeriden olunca kapı kilit tutmuyor, kardeş.”
İçerideki koltuk sevdasına endeksli rekabet aman dışarıda ihanete dönüşmesin!
Gün, bir iri diri olma günüdür.
Can Azerbaycan’a ve onun Türkiye’de çok sevilen muzaffer Ali Başkumandanı’na selam olsun.
Yürek Türkiye’mizin ve onun başarılı lideri Erdoğan’ın uğurları bol olsun.
Prof. Dr. Aygün Attar











