İran’a yönelik yeni ambargolar dünyanın siyasi ve ekonomik yapısını nasıl etkileyecek?

4 Kasım 2018, İran’a karşı yeni ambargonun uygulamaya gireceği tarihtir.

İran’a karşı yeni yaptırımlardan ve ABD’nin bu ambargoyu delmek cesaretinde bulunacak olan devletlere sert uyarısından sonra Çin, Tahran’dan aldığı petrolün hacmini azaltacağını açıkladı. Bu adım İran ekonomisini nasıl etkileyecek?

Yeni yaptırımların ardından Araplar petrol üretimini arttırıcaklarını beyan ettiler. İran petrol ihracatını tam durdurursa, fiyatları nasıl etkiler? Türkiye, Azerbaycan ve İran ortak ticarette yerli paralara geçeceklerini ilan ettiler. Çavuşoğlu, Memmedyarov ve Zarif’in görüşmesinden sonra bu konuyla ilgili ortak beyanat verildi. Bu adım her 3 ülkenin iç piyasasında döviz kurunun düşmesine sebep olabilir mi?

İran etrafında dönen dolapları, İran’a karşı yaptırımların dünya ekonomisini nasıl etkileyeceyini ve diğer soruları, TESPAM – Türkiye Enerji Stratejileri ve Politikaları Araştırma Merkezi Başkanı Oğuzhan Akyener, Yeni Çağ Azerbaycan için yanıtladı.


ABD’nin İran’ın petrol ihracatını sıfırlama gayesi ile yaptığı ambargo tehdidinde son günlere yaklaşılırken, özellikle ABD medyasında yer alan; İran’ın petrol ticaretinde en büyük müşterisi olan Çin’in petrol ithalatını azaltacağı ve hatta sıfırlayacağı yönündeki açıklamalar dikkat çekmeye başladı.

Hatta Kasım ayı için, Çin’in iki büyük petrol şirketi olan CNPC ve Sinopec’in ithalat talimatı vermedikleri ve bu sebeple geçtiğimiz Cuma günü petrol fiyatlarında düşüş başladığı doğrultusunda dahi yorumlar yapıldı.

Fakat bu ifadeler ne kadar gerçekçiydi? Bu ambargo tablosu nasıl değerlendirilmeliydi?

EIA’nın yayınlamış olduğu resmi rakamlara göre 2018 yılında 2,7 milyon varil/gün seviyelerine ulaşan İran’ın petrol ihracatı, Eylül ayı ortalaması itibarı ile 1,9 milyon varil/gün düzeyine düşmüştür. Fakat bu rakamlar resmi verilere ve tahminlere dayanmaktadır.

Diğer taraftan, İran’ın gayri resmi petrol ve petrol ürünleri ihracatında büyük bir artış yaşandığı yönünde birçok haber ve yorum da mevcuttur. Yani, bir taraftan resmi petrol ihracat hacmi azalıyorken, diğer taraftan kayıtdışı ticaret hacmi büyümektedir.

Bu durumun yanı sıra, ABD medyasında Çin’in İran’dan petrol ithalatını azalatacağı ve hatta durduracağı yönündeki yaklaşımlara gelindiğinde, elle tutulabilecek tek somut söylem; Çin’e ait olan CNPC şirketinin İran ile petrol ticaretini yaparken kullandığı “Kunlun Bankası”nın ifadeleridir. Ki, bu banka doğal olarak, müşterilerini; “1 Kasım itibarı ile bu ticaretin olağan resmi koşullar dahilinde sürdürülemeyeceği” konusunda uyarmıştır.

ABD basınına bu açıklamayı yorumlayan uzmanlar ise, bu yaklaşımdan yola çıkarak, CNPC ve Sinopec gibi şirketlerin İran’dan petrol ithalatlarını sonlandıracağı yönünde aslında tutarsız ifadelerle yanlış bir algı oluşturmuşlardır.

Yani ambargo sebebiyle Çin’in petrol ihracatını sonlandırması gibi bir durum söz konusu değildir. Zaten Çin yönetimi bu husustaki tavrını çok daha öncesinden açıklamıştır.

Peki Çin’in bu süreçteki tavrı nasıl olacaktır?

Çin bu süreçte:

• Fırsattan istifade, daha uygun fiyatlara tedarik edeceği gayri resmi petrol ticaret hacmini arttıracaktır.
• Bunun için de, sahip olduğu binlerce paravan şirketini kullanacak ve nakliye sürecini de kayıt dışı yollarla yürütecektir.
• Gayri resmi hacmin önemli bir kısmının ise izini, farklı menşeilerden gelen üretimlerle mevcut depolama kapasitesi dahilinde, kaybettirecek ve daha sonra piyasaya sürecektir.
• Diğer taraftan Sinopec ve CNPC gibi şirketleri üzerinden yaptığı resmi ithalat hacmini ise azaltacak ve bunu ABD’ye karşı diplomatik bir koz olarak kullanacaktır.
• Zaten Çin’in uzun süredir üzerine çalıştığı ve sonunda hayata geçirdiği INE (Şanghay Uluslararası Enerji Borsası), bu duruma daha rahat önlem alabilmek maksadına da haiz olarak kurulmuştur.

Diğer taraftan İran;

• Gayri resmi moda geçen ihracatını sürdürebilmek için büyük zorluklarla karşılaşacaktır.
• En önemlisi üretim ve saha geliştirme süreçlerindeki yatırımları sürdürebilme konusunda zorlanacaktır.
• Piyasalarını yine Çin’in hakimiyetine bırakmak zorunda kalacaktır.
• İlgili Avrupalı yatırımcılarını zaten kaybetmiştir.
• Bu sebeple talep ve ihracat kapasitesinden ziyade, üretim kapasitesi hususunda ciddi problemlerle karşı karşıya kalacaktır.
• Japonya, Güney Kore gibi müşterilerini kaybedecektir.
• BAE üzerinden kendi kontrollerinde olan “izleri silinmiş” resmi ithalat stratejilerine ağırlık verecektir.
• Çin ve Hindistan gibi ülkelerle gayri resmi ticaret hacmini arttıracak ve bu süreçte ürününü çok daha düşük fiyatlarla arz etmek durumunda kalacaktır.
• Bu sebeple kısmen düşecek petrol fiyatlarından da olumsuz etkilenecektir.
• Ayrıca, resmi piyasalarda müşteri kaybetmeye de devam edecektir.

Türkiye ve Hindistan ise mevcut ihracatlarını sürdürecektir. Belki ilgili ülkelerin de resmi ticaret hacminde düşüş söz konusu olabilecekse de, farklı piyasalarda izleri silinmiş ve menşei değiştirilmiş kargolarla, fark kapatılabilecektir.

Tüm bunların yanı sıra, zaten resmi rakamların çok da tutarlı olmadığı satış ortamları söz konusu olabiliyorken, bu ambargo sebebi ile, petrol piyasaları çok daha fazla bilinmeyenle dolu bir denkleme dönüşecektir. Küresel anlamda gayri resmi petrol ticaret hacminin artması ise, bu süreçlerde daha da fazla güçlenme imkanı elde eden terör örgütlerinin kendilerine farklı alanlarda zemin bulması gibi riskleri de yanında getirecektir.

Yani ABD’nin ortaya koyduğu bu haksız ambargo hamlesi, dünya barışını da uzun dönemde negatif etkileyecektir.

Hali hazırda İran’ın mevcut ihracatı ile ilgili; 1,3 milyon varil / gün’lerden, 2,4 milyon varil / gün seviyelerine kadar farklı rakamlar ifade edilebilmektedir. Bu rakamlar hususunda ise net bir yorum yapabilme imkanı da tamamen ortadan kalkmıştır. Çünkü ticaret hızla şekil değiştirmektedir.

ABD’nin küresel anlamda uyguladığı para politikalarında olduğu gibi, enerji ticareti alanındaki hamleleri de dünya üzerindeki huzursuzluğu arttırmakta, risk faktörlerini tetiklemekte ve güven – barış ortamını zedelemektedir.

Sonuç olarak, ABD (niyetlendiği Orta Doğu politikaları çerçevesinde) bu hamleleri ile İran yönetimini dize getirebilecek gibi de görülmemektedir. Çünkü, İran’daki mevcut rejim, her ne kadar ülkedeki huzursuzluk artsa da, gayri resmi satışlarla daha fazla güçlenecek ve iç işlerinde daha keskin hamlelere kalkışabilecektir. Kaldı ki, ABD’de kontrolü çoğunlukla eline alan Pentagon’a karşı, yoğun bir mücadele içerisinde olan bir kısım küresel para baronları da bu hususta İran’ı destekleyeceklerdir.

Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkelerin de hamleleri yine ABD’nin bölgedeki planlarını sekteye uğratmaktadır.

Ambargo konusunda zaten bir hayli tecrübe kazanmış olan İran yönetimi bu süreci de atlatacak gibi görülmektedir.

Kısa vadede resmi + gayri resmi ihracatında 0,9 milyon varil / gün seviyelerinde, orta vadede ise 1,8 milyon varil / gün seviyelerinde bir hacim kaybı yaşayacağını beklediğimiz İran’ın, piyasalardaki arz kaybını ise OPEC ülkeleri (büyük bir keyifle) kolaylıkla karşılayacaktır.

ABD’nin bu bencil ve kural tanımaz hamleleri neticesinde (farklı ticaret yöntemleri ve yerel para birimlerinin kullanımını teşvik gibi politikalarla) farklı aksiyonlar içerisine giren (özellikle Türkiye gibi kilit ülkelerin başı çektiği) diğer oyuncular ise, ABD’nin daha az etkin olduğu “bir yeni dünya düzeni modelini” hayata geçirme sürecine uluslararası kamuoyundan daha fazla destek bulacaklardır. (“Dünya 5’ten büyüktür” politikası küresel anlamda daha fazla sempati kazanacaktır.)

Bu sebeple yerel para birimleriyle ticaret de uzun vadede çok önemli ve dünya barışına katkı sağlayacak bir hamle olarak algılanabilecektir. Tabii bunun yanında, bu hamlenin kısa vadeli etkilerini göğüslemek de gereklidir!

Yeniden İran’a yönelik ambargo sürecine gelindiğinde,

– İran’ın üretimini sıfırlamasını beklemek,
– Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerin ihracatlarını gerçekten de bitireceklerine inanmak,
– Doğal olarak artacak gayri resmi ve kayıt dışı hacmin olumsuz yönleri olacağını inkar etmek,
– Bu hamleyi etik bir kılıfa uydurmakhiç de tutarlı ve mantıklı değildir.

Fakat yine de beklenileceği üzere, İran bu süreçte, ihracatına azalan bir trendle devam edecek ve ciddi anlamda yıpranacaktır. Fakat beklenildiği gibi de yıkılmayacaktır.

Diğer taraftan daha da zayıflayan İran, karışan ve kendi içerisinde çatışmaya giren küresel güçler ve Suudi Arabistan’daki siyasi dengesizlikler gibi hususlar; Türkiye’nin küresel sistemde çok daha etkin bir hale gelmesinin önünü açacak ve geçmişte olduğu gibi mazlum İslam dünyasına barış, Yeni Türkiye’nin elleriyle gelecektir!

Kafkas Ömerov