Alıştığımız dünya, koronavirüsün etkisi ile kontrolsüz bir şekilde değişiyor.
Bu sürece, birçok ülkenin ekonomilerini vurmuş ve dünyadaki güç dengesini bozan petrol ve gaz krizleri eşlik ediyor. Politik ve ekonomik sorunlar arttıkça bu alanların yeniden şekillendirilme süreci de kaçınılmaz oluyor. Şimdi bunun ölçeğini anlamak zor ama zamanla olacak. Ve karantina rejiminden sonra bu yılın başındakinden farklı bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu göreceğiz. Kovid-19, etkisi ile bizim için olağan gerçekliği yavaş yavaş değiştiren bazı jeopolitik süreçleri de yavaşlatıyor.
Peki bu ne anlama geliyor?
Mart 2020`de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz ile Marmara Denizi`ni birbirine bağlayacak olan Kanal İstanbul projesinin ihaleye çıkarılacağını açıklamıştı. Kanal, Türkiye’nin Avrupa bölgesinden geçecek ve Asya ile Avrupa arasında yapay bir ada oluşturacak.
Projenin ana hedefi, İstanbul Boğazı`ndaki gemi trafiğini azaltmak, özellikle tankerlerin oluşturduğu risk ve tehlikeleri en aza indirmektir. Boğaz`dan her yıl ortalama olarak 56 bin gemi geçiyor ve 10 bin tankerle 150 milyon ton ham petrol taşınıyor. Bu proje uygulanacak olursa Boğaz`da nakliye pratik olarak duracak.
Projeye göre, kanal 45-50 km uzunluğunda, 25 metre derinliğinde ve 150 metre genişliğinde olacak. İşin maliyeti geçici olarak 10-15 milyar ABD doları olarak tahmin edilmektedir. Proje, iç kaynaklardan finanse edilecek. Hesaplamalara göre, kanaldan bir yıl içerisinde 85 bin gemi geçecek.
Kanal İstanbul`un işletmeye alınması sadece ekonomik öneme sahip olmakla kalmayacak, aynı zamanda Karadeniz bölgesindeki siyasi ve jeopolitik durumu da kökten değiştirecek. Bu arada, kanalın yapımı ve daha sonra Boğaz’dan gemilerin geçişinin yasaklanması, uluslararası anlaşmalara uyumu doğrudan etkilemektedir. Türkiye`nin, gemilerin boğazlarından geçişini yasaklama hakkına sahip olmadığı 1936 Montrö Sözleşmesi ile sabittir.
Montrö Sözleşmesi
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936 yılında dönemin ülkeleri Bulgarlar, Fransa Cumhuriyeti, Büyük Britanya, İrlanda ve Denizaşırı Britanya Ülkeleri, Hindistan İmparatorluğu, Elenler Krallığı, Japonya İmparatorluğu, Romanya Krallığı, SSCB, Yugoslavya Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti arasında Fransa’nın Montreux kentinde imzalanmıştır. Fransa’nın Montreux kentinde imzalanan Montrö Boğazlar Anlaşması belirli maddeleri içermektedir.
Montrö Sözleşmesi ile ticaret gemilerinin Boğazlardan geçiş serbestisi ilkesi korunmakla birlikte, Boğaz geçiş rejimi Türkiye’nin güvenliği dikkate alınarak yeniden düzenlenmiştir.
Bundan başka Kanal İstanbul, sınıf, tonaj ve Karadeniz’de kalma süresi üzerinde herhangi bir kısıtlama olmaksızın ABD ve NATO savaş gemilerine imkan sağlayacaktır.
Erdoğan konuşmalarında sürekli böyle bir projeyi uygulamaya hazır olduğunu vurgulamaktadır. Bu arada, Karadeniz ve Marmara denizlerini birbirine bağlayan bir kanal inşa etme fikri ilk defa 16. yüzyılın ortalarında Kanuni Sultan Süleyman tarafından seslendirilmişti.
Süleyman, İstanbul’daki ünlü camilerin mimarı Mimar Sinan’ı da bir proje geliştirmesi için görevlendirdi. Ancak inşaat için fon yoktu ve 1994’e kadar projeyi unuttular. Daha sonra Demokratik Sol Parti Genel Başkanı, eski Başbakan Mustafa Bülent Ecevit bu fikri hatırlattı.
Rus propaganda ajansı Analytical Network News Agency (ANNA-News) 28 Aralık 2019 tarihli haberinde, kanalın yapımının gerçek amacının hem Türkiye hem de ABD’nin Montrö Sözleşmesi’ni atlatma girişimi olduğunu iddia etti. Ayrıca, Sözleşme hükümleri bu yeni kanala uygulanmaz. Ankara, “İstanbul Boğazı – Marmara Denizi – Çanakkale Boğazı” güzergahının tamamını Sözleşme’den çekmeye çalışıyor. Bildiğiniz gibi Çanakkale Boğazı’na paralel 55-60 km uzunluğunda bir kanal projesi yürütülmektedir. Her iki projeyi de uygulayan Türkiye, Karadeniz’e ve herhangi bir sınıftaki askeri gemilere geçişi kontrol etme şansına sahip olacak. Bu durumda, Türkiye’nin NATO ortaklarıyla savaş gemilerinin geçiş koşulları hakkında özel anlaşmalar yapacağı varsayılabilir. NATO’nun hem İstanbul Kanalı hem de Çanakkale Boğazı’nın inşaatını kısmen finanse etmesi bile mümkün.
Ancak Karadeniz devletleri yeni rotayı sevmeyebilir. Burada en önemli soru, Montrö Sözleşmesi kısıtlamalarının Karadeniz dışındaki devletler için geçerli olup olmayacağı veya Türkiye’nin kanalları kendi takdirine bağlı olarak kontrol edip etmeyeceği. Bu muhtemelen, Türkiye ile komşuları arasındaki ilişkileri gerginleştirecek. Bölgedeki ağırlığını kaybeden Rusya, Karadeniz`i bir çatışma alanına çevirebilir.
Gerçek şu ki, Ankara her zaman ABD, NATO, Avrupa Birliği ve Rusya arasında manevra yapıyor, onların aralarındaki çelişkileri başarıyla kullanıyor ve inatla ulusal çıkarlarını savunuyor. Türkiye Bu nedenle özel jeopolitik ve jeostratejik konumunu kullanarak oldukça güçlü bir devlet olmayı başardı.
Böylece, bugün ülkeler arasındaki istikrarlı bağların nasıl çöktüğünü ve dünya dengesinin nasıl bozulduğunu gözlemliyoruz.
Vadim Volohov, Borisfen intel Analitik Merkez`i uzmanı
www.yenicag.info