Irak diktatörü Saddam Hüseyin’in 1990’da Küveyt’e askeri müdahelesi, Orta Doğu’da bitmek bilmeyen kanlı savaşlara yol açtı.
Irak’ın 1990 senesinde Küveyt’i işgal etmesi sonrası NATO koalisyonu, müttefik Arap devletlerini savunma adına bölgede çok sayıda askeri üs konuşlandırdı ve Orta Doğu’yu kendi kontrolüne aldı.
Daha sonra Batı kısa zaman içinde Küveyt’i Irak işgalinden kurtardı ve NATO birlikleri Bağdat’ı bombaladı. ABD Özel Hareket Kuvvetleri’yse, Irak’ı içten sarsmak için Kürtleri örgütleştirerek Saddam rejimine karşı gelmeye tahrik etti. Saddam güneydeki Şii itirazlarını bastırsa da, kuzeyde Kürtlerin provokasyonlarını engelleyemedi.
O zamanlar Şiilerin en önemli kentleri Kerbela ve Necef üzerinde kontrolü sağlayan Irak ordusu, Kürt itirazlarını bastırmak için yüzünü kuzeye çevirdi. Kuzey Irak’ın en önemli kenti Erbil, o dönem Celal Talabani’nin kontrolündeydi ve Talabani’yle Mesut Barzani arasında mücadele en üst düzeyde sürüyordu. Hatta Irak ordusu Erbil’e saldırdığı zaman Barzani’nin dövüşçüleri Saddam askerlerinin Kürtleri katletmesini sessizce izliyordu.
Tam da o günlerde Mesut Barzani, Bağdata gitti ve hiç bir şey olmamış gibi Saddam’la görüşme gerçekleştirdi.
Barzani’nin Saddam’la görüşmesi, Irak ordusunun Halepçe kentini kimyasal silahla mahvetmesinden sadece iki yıl sonrasında yapılmıştı. Halepçe’ye saldırı, Saddam ordusunun 1987-89 senelerinde gerçekleştirdiği “El-Enfal” operasyonu gereğince düzenlenmişti. Operasyonun ismi Arapçadan çeviride “ganimetler” anlamına geliyor.
Bu günlerde dünya, Irak’ta 30 sene önce yaşanan olayların bir kez daha tekrarına şahit oldu: Mesut Barzani, IKBY’i Irak’tan koparmaya ve bağımsızlığını ilan etmeye kalkıştı.
Ama bu kez ağır hastalıktan vefat etmiş Talabani’ye sadık güçler, Kerkük’ü Irak ordusuna teslim etti ve Araplarla İranlıların Peşmergeyi nasıl ezdiğini bir kenardan izledi. Bu süreç, Barzani’nin petrol kuyuları üzerindeki kontrolünü kaybetmesiyle sonuçlandı.
Artık Bağdat, Kürtlere büyük kazanç getiren Türkiye ve Irak sınır kapılarındaki noktalara kontrolü istiyor.
Tarih tüm durumlarda tekrarlanıyor ve bizlere Kürt konusu gibi kronik rahatsızlık halini almış sorunların artık hiçbir zaman çözülmeyeceğini ve bu rahatsızlığın genetik olduğunu gösteriyor.
Kafkas Ömerov