Üçlü Suriye Zirvesi sona erdi: İşte detaylar

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Çankaya Köşkü’nde gerçekleştirdikleri “Suriye” konulu Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi sonrasında ortak basın toplantısı düzenledi.

Astana Platformu çerçevesinde düzenledikleri Ankara Zirvesi vesilesiyle konuklarını ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Erdoğan, “Suriye’deki yangının söndürülmesi için bugün beşinci kez bir araya geldik. Üçlü Zirve’de Sayın Ruhani ve Sayın Putin ile Suriye’deki ihtilafı tüm boyutlarıyla ele aldık.” diye konuştu.

Erdoğan, birebir, üçlü ve heyetler halinde gerçekleştirdikleri görüşmelerin her açıdan verimli geçtiğine inandığını belirterek, “Zirve’de, Suriye’de siyasi çözüm umutlarını yeşertecek önemli kararlar aldık. Suriye’nin toprak bütünlüğüyle siyasi birliğinin korunması hususunda hepimizin de aynı hassasiyete sahip olduğunu bir kez daha teyit ettik. DEAŞ ile mücadele altında terör örgütlerine destek verilmesinin kabul edilemezliğini vurguladık. Sahada sükunetin tesisi, mültecilerin dönebileceği şartların oluşturulması ve ihtilafa siyasi çözüm bulunması için yürüttüğümüz çalışmaları gözden geçirdik.” şeklinde konuştu.

İdlib’de tırmanan gerginliğin görüşmelerin odak noktalarından biri olduğuna işaret eden Erdoğan, nisan ayından bu yana İdlib’e yönelik kara ve hava operasyonlarında hayatını kaybeden sivillerin sayısının bine yaklaştığını dile getirdi.

Yüz binlerce insanın saldırılar nedeniyle yeniden göç yollarına düştüğünü aktaran Erdoğan, “Türkiye olarak sınırlarımızın hemen bitişiğinde 4 milyon insanı etkileyecek yeni bir trajedi yaşanmasına seyirci kalamayız. Böylesi bir vahim gelişme sadece ülkemizi değil bütün Avrupa’yı etkileyecektir.” değerlendirmesinde bulundu.

Görüşmelerinde Soçi Mutabakatı’na dair yükümlülüklerini tekrar mütalaa ettiklerine değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Varılan mutabakatın tam manasıyla hayata geçirilmesinin ehemmiyetine dikkat çektik. Sivil halkın ve garantör ülkelerin sahadaki askeri personelinin güvenliği için somut önlemler alınması ihtiyacını vurguladık. Zirvede görüş birliğine vardığımız hususlar doğrultusunda önümüzdeki günlerde bölgede hayırlı gelişmelerin yaşanacağını ümit ediyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gündemlerindeki diğer bir önemli konunun Anayasa Komitesi’nin teşekkülü olduğuna dikkati çekerek, “Anayasa Komitesi’nin üyeleri ve usul kurullarının belirlenmesinde yapıcı ve esnek bir tutum sergiledik. Siyasi sürecin ilerletilmesi için gayret gösterdik, nitekim ortak çabalarımızla komitenin oluşumuna ilişkin pürüzler giderilmiştir. Bugünkü istişarelerimizde usul kuralları konusunu da Birleşmiş Milletler ile eş güdüm halinde sonuçlandırarak Anayasa Komitesi’nin çalışmalarına bir an önce başlamasını sağlamayı kararlaştırdık.” ifadesini kullandı.

Zirve kapsamında Fırat’ın doğusundaki durumu da istişare ettiklerini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:

“Bu mesele hem Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü hem de Türkiye’nin milli güvenliği bakımından kritik önem taşıyor. Halihazırda Suriye topraklarının dörtte birinden fazlası bölücü terör örgütünün işgali altında bulunuyor. Örgüt burada çocuk asker kullanmaktan halkı zorla silah altına almaya, etnik temizlik faaliyetinden insanların mallarını gasp etmeye kadar her türlü zulmü işliyor.”

Çobanbey’de hastaneye düzenlenen saldırının bunun en son örneği olduğunun altını çizen Erdoğan, “Geldiğimiz nokta itibarıyla Suriye’de DEAŞ tehdidi artık ortadan kalkmıştır. Suriye’nin istikbali için en büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı olan YPG/PYD’dir. Bu ülkedeki PKK, PYD varlığı devam ettikçe ne Suriye ne de bölgemiz huzura kavuşabilir.” uyarısında bulundu.

Ruhani ve Putin’i, Fırat’ın doğusunda güvenli bölge tesisi konusunda gelinen aşama hakkında bilgilendirdiğini ve düşüncelerini paylaştığını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Suriye sınırımız boyunca bir terör oluşumuna rıza göstermeyeceğimizi kendilerine ifade ettim. Özellikle de burada bir mülteciler şehrinin oluşabileceğini ve mülteciler için buralarda konaklayabileceği ve ekip biçebileceği bahçelerini yapmaları noktasında bir hazırlığın yapılmasının isabetli olacağını ifade ettim. Suriye sınırımız boyunca böylece terör oluşumuna rıza göstermeden bu tür bir insani altyapıyı oluşturmamızda fayda olacağını anlattım. Nihai hedefimiz Suriye’nin kuzeyinde bir barış koridoru tesis ederek ülkenin bölünmesini engellemektir. Bunun için şayet Amerika ile iki hafta içinde arzu ettiğimiz sonuca ulaşamazsak kendi harekat planımızı uygulamaya başlayacağımızı her iki dostumuza da anlattım.”

Türkiye’nin Suriye’deki çatışma ortamından kaçan 3,6 milyon insana ev sahipliği yapan bir ülke olduğunu, son 8 yılda ülke olarak bu konuda büyük fedakarlıklarda bulunduklarını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

“Krizin ilk anlarından itibaren göç meselesine çözüm yolunun Suriye topraklarının içinde aranması gerektiğini ifade ettik. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla terörden arındırdığımız sadece 4 bin kilometrekarelik alana dahi şimdiye kadar 360 bin mülteci geri döndü. Bu insanlar şimdi kendi topraklarında huzur içinde yaşıyor, çocuklarını okula gönderiyor, temin ettiğimiz sağlık hizmetlerinden yararlanıyor. Türkiye’nin sığınmacı yükünü tek başına taşıyamayacağı ortadadır. Ülkemizin yeni bir göç akınını kaldırması da zaten mümkün değildir. Artık Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde geri dönüşlerine yoğunlaşmamız gerekiyor.”

Fırat’ın doğusundaki barış koridorunun mülteciler için de korunaklı bir liman olacağına dikkati çeken Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Ülkemize sığınan en az 2 milyon Suriyeli kardeşimizin bu bölgeye yerleştirilebileceğini düşünüyoruz. Hatta bu hattı Deyrizor, Rakka taraflarına kadar indirebilirsek geri dönecek sığınmacı sayısı 3 milyonu aşabilir. Böylece Türkiye başta olmak üzere ülke dışında olan Suriyelilerin önemli bir bölümünün kimseye yük olmadan kendi topraklarında yaşamalarını temin edebiliriz. Geri dönecek Suriyeli kardeşlerimiz için bu bölgelerde uluslararası toplumun desteğiyle yeni yerleşim alanları inşa edilmesi de mümkündür. Türkiye olarak bu konuda gereken her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Hem Rusya ve İran ile hem de uluslararası toplumun diğer üyeleriyle Suriyeli mültecilerin gönüllü geri dönüşü için çalışmak istiyoruz. Bu çerçevede yakın zamanda önemli bir adım attık. Irak, Lübnan ve Ürdün ile birlikte Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne dair uluslararası bir konferans düzenlenmesi için girişim başlattık. Tüm dostlarımızın bu girişime destek vermesini bekliyoruz.”

Ankara Zirvesi’nin Suriye’de barış, güvenlik ve istikrarın tesisine katkıda bulunmasını temenni eden Erdoğan, bir sonraki zirve toplantısına İran’ın ev sahipliği yapma arzusunu kendileriyle paylaşan Ruhani’ye teşekkür etti.

Liderlerin, gazetecilerin sorularını da yanıtladığı basın toplantısında, zirvede ele alınan Anayasa Komitesinin ne zaman çalışmaya başlayacağına ilişkin soru üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

“Anayasa Komitesinin kurulmasına yönelik çalışma başarıyla tamamlandı. Bir kişiyle ilgili olumsuzluğu gidermiş bulunuyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Suriye ile ilgili özel temsilcisinin buradaki gayretlere verdiği destekle beraber inanıyorum ki bu usul kuralları da süratle giderilmiş olacak. Böylece Cenevre’de komite çalışmaları süratle başlayacaktır. Pürüz kalmadı diyebilirim ve ortak yaklaşımımız da zaten bu.”

Erdoğan, komitenin ne zaman toplanacağına yönelik soruya, “Şu tarih demek doğru olmaz ancak başlık olarak burada özellikle Pedersen’in yaptığı çalışmalar ve ‘Cenevre Süreci’ bu işin belirleyicisi olacaktır. Hızlandırmak üç ülke olarak bizim amacımız. Astana Süreci olarak devamı ve Soçi’de attığımız mutabakatlarla bu konuda bir an önce neticeye varmak arzumuz.” cevabını verdi.

Suudi Arabistan’daki petrol tesislerine yapılan saldırının piyasaları etkileyip etkilemeyeceği sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

“Yemen’de bu süreç nasıl başladı? Bunun üzerine durmak gerekir. Yemen yerle yeksan oldu, bunun müsebbibi kimlerdir? Bunların üzerinde durmak lazım. Tabii ki bütün bu tahribatlarla artık Yemen’deki insanlar şüphesiz ki onlar da sürekli belli bir hazırlık içinde olmuşlardır. Gönül bu tür gelişmeleri arzu etmiyor ancak gelinen bu noktada özellikle de bizim şu anda Yemen’in bir an önce yeniden inşa ve ihyası için ne gibi çalışmalar yapabiliriz, bunu düşünmemiz gerekiyor. Çünkü Yemen kendi ayakları üzerine kalkabilecek bir altyapıya sahip değil.

Öyle ise şu anda gelişmiş ülkeler olarak, gelişmekte olan ülkeler olarak Yemen’e ne yapılabilir? Bu sadece bölgede Yemen için söyleyeceğim bir şey değil, aynı durum Suriye için de geçerli. Bu noktada yine bölgedeki Filistin için de geçerli. Filistin’in durumu ayrı bir felaket, onun üzerinde de durulması gerekir. Ama ne yazık ki şu anda bakıyorsunuz Müslüman, Müslüman ile uğraşıyor. Az önce Sayın Putin, Rabbimizin bir uyarısını burada hatırlatmak istedi. ‘Ancak inananlar kardeştir,’ hükmüyle ben işi kısa olarak alayım. Kardeşliğin gereğinin bu olmaması lazımdı ama Yemen’e ilk bombaları kimler attı? Bu sorunun cevabı bulunursa gelinen noktanın bir tahrik olduğu kanaatine de varırız diye düşünüyorum.”

Bir gazetecinin, Türkiye ile ABD arasındaki Güvenli Bölge çalışmalarına Rusya ve İran’ın nasıl yaklaştığına ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, Güvenli Bölge konusunun ikili görüşmelerde ele alındığını vurguladı.

Yazılı ve görsel medyada Güvenli Bölge’nin “Barış Koridoru” olarak geçmeye başladığını anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:

“Güvenli Bölge konusunda Sayın (Donald) Trump ’20 mil derinlik’ diye bir ifade kullanmıştı. Yani bizim sınırdan Suriye’nin iç bölgesine doğru 30 kilometrelik derinlik. Bunu en batıdan en doğuya doğru aldığımız zaman 911 kilometrelik bir sınırımız var. Bu sınır içerisinde şu anda Türkiye’de 3,6 milyon Suriyeli var. Şu ana kadar mültecilere yaptığımız harcamalar 40 milyar doları aşmış vaziyette. Peki Birleşmiş Milletler veya Avrupa Birliğinden gelen nedir diye baktığımız zaman, her ikisini de harmanlayarak veriyorum o da yaklaşık 7 milyar avro gibi bir rakam. Tabii bunlar bizim milli bütçemize girmiyor. Bunlar uluslararası STK’lar vasıtasıyla AFAD’a, Kızılay’a geliyor ve onlar da konteyner kentlerde ilaç, giysi, yeme-içme, eğitim ve sağlık gibi çalışmalarda kullanılıyor.

Bunun yanında attığımız adımlarla beraber, bu Güvenli Bölge’de ne yapabiliriz? Bunu şu ana kadar bütün liderlerle konuştum, konuşuyorum, konuşmaya da devam edeceğim. O da şudur, ülkemizde bulunan Suriyeli mültecilere 30 kilometrelik derinlik ve 911’den vazgeçtik, şu anda 450 kilometrelik bölgede konutlar yapalım diyoruz. Çünkü bu çadır hayatıyla mı, bu konteyner kentlerle mi hayatlarını devam ettirecekler? Buralarda 200-250 metrekare kapalı alan ve bir o kadar da açık alan olmak üzere ailelere konut inşası yapalım. Kapalı alanda kendilerinin kalması diğer alanda da bir şeyler ekip biçmesi… Okullarını, hastanelerini, altyapılarını yapalım. Ayrıca kendilerine de iş imkanı hazırlayalım. Böylece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri bu işin içerisinde olmalı.

Bunun dışında (Angela) Merkel, (Emmanuel) Makron, Suudi Arabistan Veliaht Prensi (Muhammed bin Selman) ile bunu görüştüm. Bu konuda Sayın (Hasan) Ruhani ile de görüştük. Bir uluslararası destek kampanyasına da dönüşebilir. Bu şekilde bir adım atmak suretiyle böyle bir inşa ve ihya hareketine girersek bu insanları kendi topraklarına taşırız. Bu insanlar Güvenli Bölge’de yaşamaya başlarlar. Temennim odur ki bu konuda mutabakat sağlanabilir de bu adımlar atılabilirse bu insanlar da artık çadır hayatından, konteyner kentlerden kurtulmuş olurlar diye düşünüyorum.”

İran Cumhurbaşkanı Ruhani ise zirveyi “faydalı ve yapıcı” olarak niteledi.

Astana sürecinde alınan kararları ve bütün faaliyetleri bir kez daha gözden geçirme imkanı bulduklarını belirten Ruhani, siyasi durumu ve sahadaki gelişmeleri değerlendirdiklerini ve Suriye’de teröre karşı mücadele konusunda hemfikir olduklarını vurguladı.

Üç ülkenin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısı konusunda ortak görüşe sahip olduğunu vurgulayan Ruhani, “Hepimiz Suriye’ye yabancı müdahalesine karşıyız. ABD ise Suriye’de teröristleri destekledi, Suriye’yi bölmeye çalıştı. Bu kabul edilebilir değil.” ifadesini kullandı.

ABD’nin Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanıma kararına işaret eden Ruhani, “ABD, Suriye’nin bir bölümünü Golan Tepeleri’ni bir ülkeye bağışlamıştır. Bu tarihte bir ilktir. Bunu yapmaya hakkı olmamasına rağmen ABD bunu yapıyor. Bu da ABD’nin Suriye halkına karşı ne kadar kötü niyetli olduğunu gösteriyor. Hepimiz Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz. Her üç ülke terörle mücadelenin devam etmesi gerektiğini vurguluyor.” diye konuştu.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ise yaptığı konuşmada, zirveyi “faydalı ve yapıcı” olarak nitelendirdi.

Ruhani, Astana sürecinde alınan kararları ve bütün faaliyetleri bir kez daha gözden geçirme imkanı bulduklarını belirterek, siyasi durumu ve sahadaki gelişmeleri değerlendirdiklerini ve Suriye’de teröre karşı mücadele konusunda hemfikir olduklarını vurguladı.

Üç ülkenin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve üniter yapısı konusunda ortak görüşe sahip olduğunu vurgulayan Ruhani, “Hepimiz Suriye’ye yabancı müdahalesine karşıyız. ABD ise Suriye’de teröristleri destekledi, Suriye’yi bölmeye çalıştı. Bu kabul edilebilir değil.” ifadesini kullandı.

ABD’nin Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak tanıma kararına işaret eden Ruhani, “ABD, Suriye’nin bir bölümünü Golan Tepeleri’ni bir ülkeye bağışlamıştır. Bu tarihte bir ilktir. Bunu yapmaya hakkı olmamasına rağmen ABD bunu yapıyor. Bu da ABD’nin Suriye halkına karşı ne kadar kötü niyetli olduğunu gösteriyor. Hepimiz Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz. Her üç ülke terörle mücadelenin devam etmesi gerektiğini vurguluyor.” diye konuştu.

Son aylarda Suriye’de Nusra gibi terör örgütlerinin güçlendiğini söyleyen Ruhani, “Hepimiz teröristlerin kimin parasıyla kimin silahıyla desteklendiğini biliyoruz. Dolayısıyla İdlib’deki teröristlerle mücadele edilmeli ve Suriye hükümetine yardımcı olmalıyız. Fırat’ın doğusu ABD’nin hakimiyetinde ve burada da teröristler bulunmaktadır.” dedi.

Ruhani, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesinin önemini vurgulayarak, “Biz bütün Suriye’yi güvenli hale getirmeliyiz ki Suriye halkı evine dönsün. Çok fazla zorluk çeken Suriye halkına destek vermeliyiz.” diye konuştu.

Suriye’de Anayasa Komitesinin oluştuğunu ve komitenin bir an önce çalışmaya başlayacağını aktaran Ruhani, “Anayasa Komitesi tamamen oluştu. Bir an önce çalışmalarına başlamasını ve anayasayı revize etmesini umut ediyoruz.” ifadesini kullandı.

Ruhani, Irak ve Lübnan’ın gözlemci olarak Astana sürecine katılmasından da memnuniyet duyduğunu vurguladı.

Suriye’de oy hakkı olan herkesin görüşlerinin ve çıkarlarının yeni anayasada göz önüne alınması gerektiğini dile getiren Ruhani, “Üç ülke ve Birleşmiş Milletler sürecin sonuç vermesi için katkı sağlamalıdır.” dedi.

Ruhani, Suudi Arabistan’ın milli petrol şirketi Saudi Aramco’ya ait tesislere düzenlenen saldırıya ilişkin soru üzerine, şunları kaydetti:

“Bu saldırılar Yemen’e yasa dışı saldırıların bir sonucudur. Yemen’i her gün neden bombaladıklarını sormak lazım. Yemen halkı, kendisine saldıranlara karşı meşru savunma hakkını kullanıyor. Bu saldırılara son verilmesi bu işin çözümüdür. Yemen’in çözüm yolu siyasidir. Astana süreci Yemen için model olabilir ve ülkede güvenlik sağlanırsa petrol de güvenli şekilde üretilir ve ihraç edilir.”

Suriye’de Anayasa Komitesi’nin tamamen oluştuğunu açıklayan Ruhani, “Bir an önce çalışmalarına başlamasını ve anayasayı revize etmesini umut ediyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Rusya Devlet Vladimir Putin ise zirve sonunda kabul edilen bildiride Suriye’de kalıcı barışın tesis edilmesi için maddelerin yer aldığını, barışın ise sadece siyasi diyalog yoluyla mümkün olacağını ifade etti.

Siyasi diyaloğun hızlandırılması konusunda uzman düzeyinde toplantılar düzenleneceğini kaydeden Putin, Rusya, Türkiye, İran ve Birleşmiş Milletler (BM) uzmanları, Suriye tarafı ve gözlemci ülkelerin temsilcilerinin Kazakistan’ın başkenti Nur-Sultan’da gelecek ay toplanacağını bildirdi.

Suriye’de Anayasa Komitesi oluşturulması konusunda kararlar alındığını hatırlatan Putin, “Diplomatlarımız titiz çalışma sonucunda listeyi (Anayasa Komitesi) oluşturdular ve usul çalışmaları yaptılar. Liste onaylanmıştır. Artık bu konuda Cenevre’de hızlıca çalışmalar başlamalıdır. Her türlü desteği vermeye hazırız.” diye konuştu.

Suriye’nin İdlib bölgesinde durumun endişe verici olduğunu vurgulayan Putin, “Bu bölge neredeyse tam olarak El Kaide bağlantılı grupların kontrolünde. Buna sessiz kalamayız. Erdoğan ve Ruhani ile İdlib’de gerginliğin azaltılması için adımlar atılması konusunda mutabık kaldık. Terörün bitmesi için Suriye ordusuna kısıtlı destek vereceğiz.” dedi.

Ayrıca Putin, “Suriye’nin kuzeydoğusunda istikrarın sağlanmasının bölgenin Suriye hükümetinin kontrolüne geçmesi ile mümkün olacağını” savundu.

Suriye’nin ekonomik ve sosyal koşullarının yeniden inşa sürecinin başladığını kaydeden Putin, Suriye’deki sorunların çözümü için uluslararası yardımın gerekli olduğuna işaret etti.

Rusya-Türkiye ilişkilerine de değinen Rus lider Putin, ilişkilerin tüm alanlarda hızla ilerlediğini, enerji alanında Akkuyu ve TürkAkım gibi stratejik nitelikli projelerin gerçekleştirildiğini hatırlattı. Askeri-teknik alanda iş birliğinin de pekiştiğine dikkat çeken Putin, S-400 sözleşmesinin uygulandığını ifade etti. Putin, bu yıl 6 milyondan fazla Rus turistin Türkiye’ye gelerek yeni bir rekor kıracağını söyledi.

Bir gazetecinin Anayasa Komitesinin çalışmaları ile ilgili sorusunu cevaplayan Putin, “Anayasa Komitesinin çalışmaları kararlı bir şekilde Suriye’de istikrarın kavuşturulmasına büyük katkı sağlayacaktır. Siyasi sürecin dışında herhangi bir alternatif yok. Büyük bir çalışma yaptık. Komitenin oluşturulması için Erdoğan ve Ruhani muazzam bir katkı sağladılar. Suriye’de hem hükümet hem muhalefetle çalışma yaptık. Erdoğan çok çaba gösterdi. Son bir adayın isminin eklenmesiyle süreç tamamlanmıştır. Usul kuralları konusunda anlaşmamız lazım. Sürece katılan Suriyeliler dış güçlerden baskı görmeden, gönüllü bir şekilde olumlu sonuca varacak çalışmalar yapmalıdır.” dedi.

ABD güçlerinin Suriye’de gayrimeşru bir şekilde bulunduğunun altını çizen Putin, ABD Başkanı Donald Trump’ın oradan çıkılmasına yönelik aldığı kararın tam olarak uygulanmasını beklediğini dile getirdi.

Putin, Anayasa Komitesinin ne zaman toplanacağı ve çalışmalarına başlayacağı yönündeki soruyu ise “Bir süre koymak istemiyorum. Ama çalışmaları çok hızlı başlatmak lazım. Aynı zamanda olumlu sonuçlara hızlıca ulaşmak lazım. Aşırı gruplar bunu baltalamak isteyebilir, nihai çözüm istemiyorlar çünkü savaştan para kazanıyorlar.” şeklinde cevapladı.

Suudi Arabistan’da tesislere yapılan saldırının toplantıda gündeme gelmediğini ancak Yemen’de insani dram ve felaket yaşandığını söyleyen Putin, Kur’an-ı Kerim’den ayet alıntılayarak bu krizin çözümü ile ilgili öneride bulundu. Putin, “Krizin çözümü için tüm taraflar arasında bir çözüm üretilmesi gerekir. Mesela bunu da Müslüman ülke olan Türkiye’de bulunurken Kur’an’dan atıfta bulunmak istiyorum: ‘Allah’ın sözlerini hatırlayınız, siz düşmansınız ama Allah sizin gönüllerinizi barıştırdı ve sizi dost yaptı.’ Sizi bölen konular arka planda olmalıdır. Manevi yakınlık ön plana çıkmalıdır. Şiddetin kabul edilmezliği konusunda Kur’an’da sözler var.” diye konuştu.

Suudi Arabistan’a güvenliğini sağlaması için Rusya’dan hava savunma füze sistemi almasını öneren Putin, “Suudi Arabistan’ın kendisini koruması için gerekli yardımı yapmaya hazırız. Suudi yönetimi de bu konuda akıllıca karar alabilir. İran S-300 aldı, Türkiye S-400 aldı, Suudi Arabistan da benzer bir adımla kendi güvenliğini sağlayabilir. Bu sistem Suudi Arabistan’ın altyapısını güvenli bir şekilde koruyacaktır.” dedi.

Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması planlanan güvenli bölge konusundaki değerlendirmesi sorulan Putin, “Türkiye dahil olmak üzere bölgede bütün devletler kendi milli güvenliği konusunda bir koruma hakkına sahiptir. Hepimiz Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız. Güvenliğin sağlanması ve terörle mücadele ile ilgili sorunlar çözüldüğü zaman, Suriye’nin toprak bütünlüğü tamamen sağlanacak. Bu, bütün yabancı askeri birliklerin Suriye’den çekilmesi için de geçerlidir.” ifadelerini kullandı.

www.yenicag.info

677