Iraklı Şii lider Mukteda el Sadr’ın Suudi Arabistan’a 11 yılın ardından ilk kez ‘mezhep savaşlarının sona ermesi’ temennisiyle ziyarette bulunurken; Riyad ve Doha bir kez daha çatışmanın eşiğine geldi. Akademisyen Hakan Güneş, son gelişmeler ışığında Körfez’in ahvalini Sputnik’e değerlendirdi.
Körfez, Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil yedi ülkenin ‘terörü desteklediğini’ söyledikleri Katar’la ilişkilerini kesmesiyle başlayan kriz, çeşitli ülkelerden gelen etkisi sınırlı diplomatik hamlelere rağmen hız kesmiyor. Bu diplomatik adımların en son örneği, Iraklı Şii lider Mukteda el Sadr Suudi Arabistan’a ziyareti. Sadr’ın 11 yıl sonra ilk kez gerçekleştirdiği Riyad ziyareti, ‘Müslüman Arap bölgesindeki mezhep çatışması için sonun başlangıcı olması’ temennisiyle sonlandırılsa; Katar ve Suudi Arabistan arasında anlaşmazlık tarafların birbirlerinin krizi körükledikleri yönündeki suçlamalarıyla derinleşti. Son olarak Katar, ülkesinin vatandaşı olan hacıların Riyad yönetimi tarafından engellendiğini söylerken; Suudi Arabistan ise Katar’ın Mekke’yi siyasal malzeme yapması ve Mekke’nin uluslararası hale getirilmesi yönündeki taleplerinin ‘savaş sebebi’ olduğunu açıkladı. Artan gerilime paralel olarak da, Katar’ı boykot eden dört Arap ülkesi, diyalog için ‘Katar’ın terörizmi ve aşırıcılığı desteklemeyi bırakması’ yönündeki şartını yineledi.
Peki bütün bu adımlar ne anlama geliyor? Körfez’deki gelişmeleri Sputnik muhabiri Elif Sudagezer’e yorumlayan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Güneş’e göre süregelen Körfez krizinde çok büyük saf değişiklikleri olmasa da taraflar çeşitli taktiksel adımlar atıyor.
‘TÜRKİYE’NİN DESTEĞİ KATAR’I BİLEDİ’
Körfez ülkelerinin bazı konulardan mutabakat halinde, bazı konularda ise karşı karşıya olduğuna işaret eden Güneş “Türkiye-Katar-Suudi Arabistan Suriye’deki ittifakı ve Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE), Yemen ittifakı sürmesine rağmen, Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Mısır ve Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin karşısında yer almaya başladı. Bu ülkeler arasında çeşitli konularda iş birliği, çeşitli konularda ihtilaflar var. Burada şaşırtıcı olan Katar’ın bölge ülkelerini karşısına alarak aktif politika yürütmesi. Ve Suudi Arabistan ve Katar’ın neredeyse karşılıklı bir savaş ilanına varacak kadar büyük bir ayrışması. Bu ayrışmanın temelinde Türkiye’nin Katar’a yönelik desteği var. Zira, Türkiye olmasa Katar çoktan şartların çoğunu kabul ederdi ve Suudi Arabistan’la rakip olma iddiasında bu kadar kolay bulunamazdı” dedi.
Türk askerinin Katar’daki varlığının olası bir çatışma olasılığını azaltan bir faktör olduğuna işaret eden Güneş “Bu çatışmanın savaş gitme ihtimali baki ancak Türk askeri oradayken bu ülkelerin Türk askerini hedef alması zor. Ayrıca (ABD Başkanı) Donald Trump’ın önce Suudi Arabistan sonra Katar’la silah anlaşması yapması da bölgede keskin kamplaşmalar olmadığını gösteriyor. Burada silah satışı odaklı sıkıştırma taktiği söz konusu. Bu gelişmeler, Katar, Suudi Arabistan, İran gibi bölge ülkelerinin bölgede iş birliği yerine çatışma ortamında bulunması ve daha fazla silahlanmaya gitmesiyle sonuçlanacaktır” diye konuştu.
Katar-Suudi Arabistan krizindeki kilit noktanın Müslüman Kardeşler’e yönelik destek olduğuna değinen Güneş “Neticede Katar krizinin temelinde İhvan tartışması var. Katar ve Türkiye, İhvan grubuna kol kanat geren veya siyasi olarak bu çizgide görülen iki ülke. Mısır’daki gelişmelerden sonra Suudi Arabistan kendi içindeki İhvan riskinden de dolayı Sisi yanlısı bir tavır aldı. Katar’ın finansal rolü büyük İhvan ağını ayakta tutmak adına. Buna karşı Mısır ve Suudi Arabistan Katar karşıtı bir operasyon başlattı. Türkiye’nin taraf olması rahatsız edici ancak bu sürecin savaş gideceği anlamına gelmiyor. Bunun karşılığı Türkiye’ye daha az ihale verilmesi olacaktır” diye ekledi.
‘TAHRAN-RİYAD KRİZİ ÇÖZÜMÜ ZOR VE DERİN’
Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr’ın ziyaretini ‘beklenmedik ve şaşırtıcı’ olarak tasvir eden Güneş “Bu öngörülmeyen görüşmeyi, Suudi Arabistan diplomasisinde farklı bir denge arayışı olarak değerlendirebiliriz. Irak’taki Şii grupların ABD ile ilişkisi İran’dan farklı olarak daha ılımlı. Bu yüzden bunun Suudi Arabistan-İran ilişkisinde düzelmeye sebep olması beklenemez. Suudi Arabistan’ın Katar’ı terbiye etmek için İran’ı nötrleştirmeyi amaçlıyor olması daha olası. Bu küçük bir diplomatik hamle ve çok temel gerilim ekseninde olan Suudi Arabistan ve İran için büyük bir denklem değişikliği getirmez. Riyad’ın kendi ülkesi içinde bir tek gazeteci bile sokmadığı ve baskı altında tutuğu Şii bölgeler diplomatik kanalların açılmasına çok büyük bir önem atfetmek zor. Çok sayıda Şii lider hala hapishanede. Çözülmemiş çok büyük krizler var” ifadelerini kullandı.
İran ve Suudi Arabistan ayrışmasının geçmişini ve derinliğine işaret eden Güneş “Bütün bu gelişmeler ne ABD’yi en Batılı ülkeleri rahatsız etmiyor. Kendi aralıklarındaki bu bölünme Batı’da sadece haber değeri taşıyor, herhangi bir politik değer taşımıyor. İran ve Suudi Arabistan 40 yıla yakın süredir böyle bir sarmalın içindeydi, hala da öyle. İran ve Suudi Arabistan, Pakistan’da Afganistan’da Yemen’de Nijerya’da neredeyse bütün Müslüman coğrafyada korkunç kaynaklar ayırıyorlar birbirlerinin nüfuz sahalarına girmek için. Türkiye’nin de bazı bölgelerde bu sürece katılması süreci korkunç derinleştiriyor” dedi.
kaynak: Sputnik
Yenicag.Info
www.yenicag.info