Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın eski müsteşarı, Bonn eski Büyükelçisi, Cumhuriyet Halk Partisi eski milletvekili Onur Öymen Yeniçağ‘a konuştu.
Yeniçağ: İncirlik üssü bağlamında Türkiye ile Almanya arasında ve teröre karşı mücadele konusunda Türkiye ile NATO arasında yaşanan anlaşmazlıkların perde arkasında neler vardır?
Öymen: Türkiye-Almanya ilişkilerinde zaman zaman sıkıntılar oluyor. Bunun sebebi sadece Alman milletvekillerinin İncirlik üssünü ziyaret etmesiyle ilgili değildir. Daha köklü sebepleri vardır. En önemlisi- uzun zamandan beri iktidarda bulunan Hıristiyan Demokrat Parti, Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını içine sindiremiyor. Türkiye üyelik sürecine başladığında Almanya’da Sosyal Demokrat ve Yeşiller koalisyonu vardı. Ondan önce üst üste Hıristiyan Demokrat ağrlıklı koalisyon hükümetleri oldu. O dönemde bir çok ülke üyelik sürecine başladı, daha sonra Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin hepsiyle süreci başlattılar, fakat Türkiye’yle başlatmadılar. Türkiye’nin üyelik müzakelerine başlaması Hıristiyan Demokratların iktidarda olmadığı dönemde yaşandı ve tekrar Hıristiyan Demokratlar iktidara geçince geciktirme, süreci ağırlaştırma, engelleme dönemi başladı. Niçin? Hıristiyan Demokratlar kendi kurultaylarında açıkça karar aldılar ki, Türkiye’ye tam üyelik değil de özel statü verelim. 4 Mart 1997’de Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat liderler Brüksel’de bir toplantı yaptılar. O toplantıdan sonra Belçika’nın Hıristiyan Demokrat Başbakanı Marthens bir açıklama yaparak Türkiye’yi hiçbir zaman AB’ye üye yapmamaya karar verdiklerini söyledi. Olaylar buradan başlıyor. Yani son olaya bakarak karar vermek doğru değildir. 1993 yılında Almanya, Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. Sebebi ne: Almanya’nın Türkiye’ye verdiği zırhlı personel taşıyıcıları Türkiye, Güneydoğu’da PKK terror örgütüne karşı kullanıyormuş. Bir ülke senin verdiğin silahları terörle mücadelede kullanıyor diye o ülkeye silah ambargosu uyguluyorsun. Birinci Körfez Harekatı’nda Türkiye, İncirlik üssünü ABD’lilere kullandırttı diye Almanlar bundan çok rahatsız oldular. Acaba buna karşılık Saddam Hüseyin bir füze saldırısında bulunursa, bu durum NATO’yu da savaşın içine çeker diye endişelendiler. Suriye’deki gelişmelerde Almanya, Hollanda, İspanya gibi ülkeler Patriot füzeleri verdiler, sonra Almanlar füzelerini çektiler. Yani Türkiye ile Almanya arasında yaşananlar çok boyutlu sıkıntılardır. En sonda bu mülteciler meselesi kriz yarattı. Yani Almanya’nın öncülüğünde böyle bir anlaşma yapıldı. Uluslararası anlaşmalar her iki taraf için de aynı anda yürürlüğe girer. Böyle olmadı, Türkiye yükümlülüklerini hemen uygulamaya başladı, mültecileri Yunanistan’dan alıyor- falan. Fakat AB, Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat anlaşmasını bir türlü yürürlüğe koymayarak sürekli erteledi. Geçtiğimiz Haziran ayında Türk vatandaşları Avrupa’ya vizesiz gireceklerdi, üzerinden 1 sene geçti, hala giremedi, girecekleri de yok. O nedenle ilişkilerdeki sıkıntıları sadece milletvekillerine vize veriyor-vermiyor çerçevesinde görmemek gerekir, daha kapsamlı boyutları var.
Yeniçağ: Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmakla Türkiye’nin yöneticileri NATO’dan da şikayetçidirler. “Biz teröre karşı mücadele ediyoruz fakat müttefiklerimiz gereken desteği vermiyorlar”- babında. Bu yetmiyormuş gibi bir de terör örgütlerine silah veriyorlar. DAEŞ’le mücadeleye NATO’nun kurum olarak dahil olma kararı teröre karşı mücadelenin geleceğine nasıl etki edecektir?
Öymen: İşin esası şu: Türkiye uzun yıllardan beri NATO’nun terörle mücadelede aktıf olmasını istiyor, yalnız bu hükümet zamanında değil, bundan önce de. Avrupalılar ayak sürüyorlardı.1999 yılında Washington’da NATO Zirvesi yapıldı, orada NATO’nun yeni stratejik konsepti kabul edildi. Türkiye o stratejik konsepte bir hüküm konulmasını istedi. Bir NATO ükesi terrorist saldırıya uğrarsa, aynen başka bir saldırıya (konvansiyonel veya nükleer bir saldırıya) uğramış gibi NATO’nun 5.maddesi gibi muamele görsün. Bunu kabul etmediler. Sadece bir ülke terör saldırısına uğrarsa NATO’ya gelip istişare etsin dediler. Fakat bir süre sonra 11 Eylül saldırısı yaşandı ve hemen ertesinde NATO 5. madde kararı aldı. O madde sadece bir kere İkiz kulelere yapılmış saldırılardan sonra uygulandı. Fakat 2010 yılında yeni bir stratejik konsept kabul edildi, oraya da koymadılar. Yani NATO üyesi bir ülkenin teröre maruz kalmasına karşı İttifak’ın tümüyle devreye girmesinin bir çekincesi var. Çekinme var, rahatsızlık var. NATO ilk defa kendi üye ülkelerinin sınırları dışında Bosna’da operasyon yaptı, daha sonra Kosova’da NATO operasyonu oldu. Fakat Afganistan’a saldırı olunca onu ABD’nin başkanlığındaki NATO koalisyonu olarak yürüttüler. NATO orada sınırlı görev yaparak Kabil’in ve Bagram havaalanının korunmasını üstlendi. Irak operasyonu da NATO öncülüğünde yapılan bir harekat değildi. Şimdi Suriye’de yine ABD başkanlığında bir koalisyon var, NATO’nun buna katkıda bulunmasını istiyorlar. Ama NATO orada operasyonlara katkıda bulunmayacak, NATO Konseyi değil de ABD’liler idare edecekler. NATO orada istihbarat verecek, keşif uçuşları yapacak falan-filan. Bundan ibaret.Yani bu haberlere bakarak Suriye’deki operasyonları NATO yönetecek diye görmemek lazım. Almanlar diyor ki, siz bizim milletvekillerimizin İncirlik üssünü ziyaretine izin vermezsiniz, biz de askerlerimizi Ürdün’ün başkenti Amman’a taşırız.
Yeniçağ: Almanya’nın kendi askerlerini İnriclik’ten çıkarma restine karşı Türkiye kendi restini çekerek “Kendi bilecekleri iştir”- diyor. Bunun sonu nereye varır?
Öymen: Biz onlara “Gidin”-demiyoruz, kendileri gitmek istiyorlarsa, diyecek bir şey yok. Daha önce Çekiç güç sırasında Alman, İngiliz ve Fransız güçleri vardı, Fransızlar çekildiler. Kendileri karar veriyorlar, biz illa da İncirlik’te kalmaları için baskı yapamayız.Yapsak da çekmek istiyorsa, çeker, zorla tutamazsınız ki onu orda.
Yeni çağ: Müttefikliğe vurgu yaptınız.Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD gezisi öncesinde PYD/YPG’ye ağır silahlar verildi. Bunlar müttefiklikle ne derecede bağdaşan durumlardır?
Öymen: Şüphesiz bağdaşmıyor. ABD’nine eski Şam Büyükelçisi var, Robert Ford. Bir makale yazdı, orada açıkça diyor ki, PKK ile PYD iç içe çalışıyor. Osman Öcalan’ın sözlerine istinat ederek diyor ki, PYD’yı PKK 2013 yılında Kandil’de kurdu. Aynı teröristler bazen PYD’de savaşıyorlar, ondan sonra gidip PKK’da savaşıyor, ondan sonra tekrar gelip PYD’de savaşıyor. Yani artık bu ilişkiyi görmemek mümkün değil. Bile bile sen bunu yapıyorsun. Niçin NATO ülkesi olarak Türkiye’den yararlanmıyorsun da Rakka operasyonunda bunlardan yararlanıyorsun? Çünkü Türkiye bu operasyonların sonucunda bir “Kürt koridoru” kurulmasına karşı. Yani Kuzey Irak’ta kurulması planlanan bir Kürt devletine, Suriye’nin kuzeyinden bir “Kürt koridoru” projesine karşı. PYD ise tam bunun için çalşıyor. Türkiye orada El-Bab’a kadarki bölgeyi işgal etti, o yüzden koridoru bağlayamıyorlar. Ancak onlar PYD/YPG’den vazgeçemiyorlar, çünkü orada koridoru eninde sonunda PYD gerçekleştirmeye çalışacak. Amaç Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulması ve Kuzey Suriye’den geçecek Kürt koridoru üzerinden Akdeniz’e bağlanması. Proje bu.
Yeniçağ: Peki, Sayın Büyükelçi, o zaman Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan en önemli kapısı kapanmış mı olacaktır?
Öymen: Gayet tabii. Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurulursa ve Suriye’nin kuzeyinde Kürt koridoru açılırsa, Türkiye’nin Irak’la ve Suriye devletiyle coğrafi bağı kalmayacak. Belki bu hemen yarın olmaz, Akdeniz’e kadar uzatmak kolay değil ama neticede hedefleri İran sınırından Akdeniz’e kadar bir Kürt bölgesi kurmak ve Türkiye’nin Araplarla bağını kesmektir. Kürt bölgesinden geçmeden Suriye’ye de Irak’a da ulşamayacaksın. Bu tabii rahatsız edici bir durum. Türkiye’nin bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına itirazı vardı, başından beri biz karşıydık fakat şimdi bazı Amerikan kuruluşları raporlar yayınlıyorlar ki, Türkiye önceleri Kürt devletine karşı değildi, şimdi de bu işe soğuk bakmıyor. Yani bir Kürt devleti kurulsa, Türkiye aşırı tepki göstermeyecektir diyorlar.
Yeniçağ: Suriye’ye müdahele konusunda Rusya bu kadar kararlı davrandığı halde Türkiye süreci doğru okuyamadı mı?
Öymen: Türkiye’nin Irak ve Suriye politikası aslında Rusya’nın politikalarından farklı. ABD’nin politikalarından da farklı, örtüşmüyor. Çünkü onlar o bölgede kürt devleti kurmak istiyorlar, buna karşı değiller, İsrail de buna karşı değil. Türkiye ise başından beri bunu “kırmızı çizgi” ilan etmiş durumdadır. Türkiye’nin orada bir Kürt devletinin kurulmasına sessiz kalması- coğrafyanın tümüyle değişmesi demek. Yani o zaman Irak’ın toprak bütünlüğü de kalmayacak, Suriye’nin toprak bütünlüğü de kalmayacak. Bazı Amerikan kuruluşları raporlar yayınlıyorlar ki, bölgenin esas konusu petrol, doğal gaz, su olmayıp eskiden çizilmiş haritalardır, o haritalar yanlış çizilmiştir, yeniden çizilmesi gerekmektedir. Bölge sınırlarının yeniden çizilmesi Türkiye’yi rahatsız eder çünkü bölge istikrarını bozar.
Yeniçağ: Peki Türkiye’nin oradaki “kırmızı çizgi”lerinden geri çekilmesine ne sebep oldu?
Öymen: Türkiye’nin Kuzey Irak’a etkili operasyonlar düzenleyerek PKK’yı tamamen tasfiye etmesine izin verilmedi. 60 km. ötedeki Kandil’i temizlemesi için Türkiye’ye bir yetki verilmedi. Onların menfaatleri ve stratejik hesaplarıyla Türkiye’nin menfaatleri ve stratejik hesapları örtüşmüyor. Bu çok açık ve bu durumda bir değişiklik yok şu anda. Yani hiç kimse Türkiye’ye “Gidin PKK’yı Kuzey Irak’tan temizleyin”- demiyor. Hava operasyonları ise yeterli olmuyor.
Yeniçağ: Suriye sorununu sonuç itibariyle ABD-Rusya ittifakı mı çözecek yoksa farklı dinamikler de mi devreye girecektir? Türkiye bu işlerin neresinde olacaktır?
Öymen: Her ülkenin kendi menfaatleri vardır. Rusya ilk kez o bölgede yerleşti. Daha önce Tartus’ta küçük bir üssü vardı ama şimdi orda stratejik bir oyuncu haline geldi. Hafife alınacak bir gelişme değil, belli ki, Orta Doğu’da söz sahibi olmak istiyorlar. Öteden beri ABD ve İngiltere de bölgede söz sahibi olmak istiyorlar. Rusya ile ABD’nin hangi konularda anlaşıp-anlaşamadıklarını zaman gösterecek. Daha bu günden bazı konularda ihtilaflar ortaya çıktı. Henüz bir soğuk savaştan bahsetmesek de soğuk barış döneminden geçiyoruz. Bunun gerek bölgedeki dengeleri ve gerekse uluslararası ilişkileri nasıl etkileyeceğini göreceğiz. Çok bilinmeyenli bir denklemin içindeyiz.
Yeniçağ: Türkiye’nin gelişmelere göre mi pozisyon alacağını düşünüyorsunuz?
Öymen: Türkiye Cumhuriyeti dış politikasının temel ilkeleri çerçevesinde faaliyet göstemeli bence. Bizim politikamız bölge ülkeleriyle tek-tek iyi ilişki kurmak, onların aralarındaki çatışmalara karışmamak politikasıydı. Bence bu politika en doğru politikadır.
Yeniçağ: Fabrika ayarları dediğimiz politika…
Öymen: Fabrika ayarları dediğimiz politikaya dönmemiz lazım.Yoksa gelişmelerin nereye gideceği bilinemez ve Türkiye tek başına bölgedeki gelişmelere yön veremez.
www.yenicag.info